Cumhurbaşkanlığı seçimine 3 yıl kadar olmasına rağmen ana muhalefet partisinin iki büyükşehir belediye başkanı Cumhurbaşkanlığı için adaylık yarışına girmiş bulunuyorlardı.
İstanbul belediye başkanı açıktan propaganda çalışmalarına başlarken Ankara belediye başkanının ise kenarda duruyormuş, tartışmalara katılmıyormuş gibi sessiz ve derinden hazırlıklar yaptığı gözleniyor.
Yalnız, siyasi partilerde değil fikir hareketlerinde de sık sık görülen bir yaklaşım üzerinde durmak istiyorum. Siyasi partilerde çok sık görülen istenmeyen kişilere karşı gösterilen tepkiler hep birbirine benzerlik arz eder.
Herhangi bir kişi şu veya bu şekilde herhangi bir yere-makama aday olmak istemiştir. Ve bu kişinin adaylığı merkez tarafından henüz onaylanmadığı takdirde o aday hakkında karalama, engelleme, mâni olma kampanyası devreye giriverir.
Bazı makamlar vardır ki o makamlar sanki sadece belirli kişilerin, belirli ailelerin tekelindedir. O makamlara mevcutların veya mevcutların onayladığı kişilerden başkası asla aday olamazlar, asla aday olmamalıdırlar. Her adayı bir yere bağlamak, her adayın arkasında birtakım komplolar aramak akıl Kârı olmasa da bizim bu siyasetle uğraşanlarımız bu gibi yaklaşımları çok severler! Toplum olarak öyle insanlar yetiştiriyoruz ki, yetişen bu insanların ikinci birine asla tahammülü yok. Herkesin hakkı olan demokratik davranışlar her kuruluşta olmasına rağmen sanki ve maalesef Milliyetçiler arasında da sanki daha fazla tezahür ediyor. Onlara göre hiç kimse hiçbir yere layık değildir. Kendi onayladıkları ve tasvip ettikleri insanlar her yere layıktırlar. Onların gözünde aday olma, seçilme sanki herkesin hakkı değil de bazılarının hakkıymış gibi değerlendirilir. Batıdan ve soldan gecen adam beğenmeme hastalığı maalesef bizde olmaması gerektiği kadar tezahür ediyor.Bazen, aday olması ihtimali olan kişiler hakkında ileri sürülen iddialar, söylenen sözlerin çoğu kez had ve hududu yoktur, o kişi sanki başka bir toplumdan veya uzaydan gelmiştir, en az 40-50 seneden beri bu hareketin içinde değildir. Hâlbuki aslına bakılırsa durum başka bir türlüdür. Aday olması muhtemel olan kişiler düne kadar aramızda bulunuyorlardı.
Fikren ve zikren tanıdığımız insanlardı. Ama ne olduysa oldu bu kişi yanıldı ve herhangi bir yere ki bu yer Cumhurbaşkanlığı, Genel başkanlık, il başkanlığı, Belediye başkanlığı veya Milletvekilliği adaylığı da olabilir ki talip olmuştur. Bu fark etmez. O kişi eğer istenmiyorsa, kesinlikle istenmez. O kişi asla aday olamaz. Olmamalı.
O kişi hakkında koro halinde başlanır:
“Sayın bilmem ne”,
“Mmm. Adaysın ha... El altından kulis yapıyorsun”.
“Bütün çalışmaların ve çabaların adaylık yönünde ama hele dur bakalım acele etme. Yarınlar neler getirir.”.“Biz demokratik bir hareketiz... Sen de istediğin yere, istediğin zaman aday olabilirsin. Kim engel oluyor canım... Adaylık herkesin hakkı. İstersen olursun, istemezsen olmazsın”.
“Amaaa...” “Nereye aday olduğunu biliyor musun?”
“Ateşten bir gömleği giymeye çok heveslisin.”
“Aday olduğun yerin büyük bir vebali var. Dur durak bilmeyecek, uyku yüzü görmeyeceksin”.
“Bütün bunlar için kendini hazır hissediyor musun? Hazırlandın mı?”
“Zordur bizde işler zor. Daha doğrusu sana daha da zor”.
“Sonra bu duruma Genel Başkan bu işe ne der? Bunu hiç düşündün mü?
“Bak daha önce bir dönem yaptın ve ortaya neleri koydun bunları bir açıkla bakalım. Derelerin altından çoook sular geçiyor, çok kışlar, çok baharlar geçiyor”. “Bak kaç seçimler atlattık”.
“Bak koskoca Genel Başkanınız bile sizleri öksüz ve yetim bırakarak köşesine çekilmek zorunda kaldı.”
“Kalbimizde, gönlümüzde, partimizde, örgütümüzde büyük büyük boşluklar doğdu. Bu boşlukları doldurmak için çok uğraştık, çook.”
“Ama bu zaman diliminde bu değişimler olurken siz neredeydiniz?”.
“Ama şurası da bir gerçektir ki, bu makama gelecek belki de onlarca arkadaşımız var sırada”.
“Yol yakınken vazgeç bu sevdadan.”“Diyoruz ya bu işler zordur zor.” Demekten kendimizi alamayız. Aday olan kişi küçük dağları ben yarattım edasında sağa sola salvolar atmaya başlarsa o kişinin önü mutlaka bir şekilde kesilir. Her parti, har lider kendisine itaatkâr olacak kimselerin aday olmasını ister. Bazen de aday olmaması istenilen kişi el altından teşvik edilerek ileri çıkmasını ve yıpranmasını sağlanır. Anladığım ve gözlemlediğim kadarıyla bu adaylık konusu her siyasi partide aynı şekilde seyrediyor. Bu durumda aday olunacak yerin bir önemi yoktur. Önemli olan aday olacak ve seçilme ihtimalinin ardından lidere ve genel merkeze itaat içinde olması istenir ve beklenir. Daha önce terörle iltisakları nedeniyle pek çok belediye başkanı görevden alınmıştı. Şimdi ise Türkiye’nin en önemli ilinin belediye başkanı birtakım suçlardan göz altına alındı. Hizmet yerine birtakım şovlarla ve reklama yönelik faaliyetlerle anılan ve dikkatleri hep üzerine çeken bu başkan, bakalım kendisine isnat edilen suçlardan kendini kurtarabilecek mi? Bekleyip göreceğiz. Bizde bu adaylık işleri zordur. Bazı kimseler için daha da zordur.