1955'li yıllarda Yozgat'ta 5-6 yaşlarında çocuktum. O zamanlar Yozgat nüfusu az ve evlerin birçoğu dam yapılıydı. Yağmur yağdığında evlerin içlerine yağmur suyu sızardı. Damımız akmaması için loğ denilen silindir şeklindeki 60-70 kg taşı damın üzerinde ileri geri gezdirirdik.
Biz o yıllarda Fatih Camiinin 100-150 metre ilerisinde Bozlar köyünden Şevket KILIÇASLAN' ın kiracısıydık. Babam kamyon şoförüydü. Annem ev hanımıydı.
O zamanki komşuluklar çok iyiydi. Mahallenin herbiri birbirine sımsıkı bağlıydı. Tüm mahalleli olarak toplanıp çamlığa giderdik. Eski hapishanenin altında bahçeler vardı. Oraya komşularımızla toplu bir şekilde yaya olarak gidip eğlenirdik, oyunlar oynardık. Akşam olunca da evlerimize dağılırdık. Yine bir gün mahallenin kadınları anlaşıp çocuklarıyla hep birlikte Çamlığa gitmeye karar verdiler. Sabahın erken saatlerinde hava da serinken yürüyerek Çamlığın yolunu tuttuk. Erzakımızı yanımıza aldık. Çulumuz, battaniyemiz, kap kacağımız... Çamlığa çıkarken Kum Döken Çeşmesine ulaşınca sevinirdik çünkü susamış olurduk. Su içip serinlemek için elimizi yüzümüzü yıkardık. Bir miktar orada konaklayıp dinlendikten sonra yolumuza devam ederdik. Ve sonunda Çamlığa ulaşmıştık... Tabiki çocuklar olarak hemen oyun oynamaya koyulduk.
Oyunlarımızdan birinde herkes çember oluşturdu. Oyunu yöneten birisi vardı. 13-15 kişi daire şeklinde yuvarlak oluşturup bağdaş kurmuştuk. Oyun yöneticisi herkes namaz tesbihini çekip yan tarafındaki arkadaşına verecek dedi. Tesbihi alan her kişi tesbihi çekip " Vallahi de darılmam billahi de darılmam. Getir dök getir dök." diyecekti. Herkes bu şekilde yaptıktan sonra tesbih Ali Osman arkadaşımıza verildi. Ali Osman başına geleceklerden habersizdi. Ali Osman tesbihi aldı ve " Vallahi de darılmam billahi de darılmam. Getir dök. Getir dök. " dedi. Tesbihi aheste aheste gözleri kapalı çekiyordu. Arkadaşlardan birisi Ali Osman'ın kafasından aşağı bir kazan suyu döktü. Neye uğradığının farkına varamayan Ali Osman tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu. Sinirlenip böyle şaka mı olur böyle oyun mu olur diyordu. Herkes: " Ali Osman sızlanmana gerek yok. Bize darılmayacağına dair yemin ettin." dediler.
O yıllarda gönüller hoştu, insanlar mutluydu, huzurluydu, birlikte çok güzel vakitler geçirirlerdi. Kısmet olursa yeni bir yazıda görüşmek üzere...