Ankara Haber Gazetesi Yazarları Funda GÖKÇEN ve Özgün Orhun ÇAKIR’la bir tarih kültür ve tanıtım programı kapsamında Boğazkale, Alacahüyük ve Tavium’u gezerken, zannediyorum Alembeyli kasabasından girdik, Çiçekli Keller, Topaç, Çadırardıç, Karalar derken, hangi yoldan gittik bilmiyorum tesadüfen yolumuz Sarıfatma köyüne düştü. Bizi eşsiz güleryüzleriyle izzet, ikram ve hürmete boğan Sarıfatmalılar, asaletli incelikleri ve zarif refakatleriyle gönüllerimizi fethettiler.  

 

Zaten o  bölgede kime sorsak Yozgat coğrafyasında cömertlik, misafirperverlik, güleryüz ve sadakatli dostluk denilince herkesin aklına Sarıfatma Köyü gelir diyorlardı. Gelenek, görenek, saygı ve nezaketin hakim olduğu bu güzel köyde genetiği bozulmamış alicenap, elicömert insanlar, Orta Anadolu kültür ve geleneklerini en orijinal haliyle yaşayıp, yaşatıyorlar.

 

Dağı Taşı yemyeşil, suları şifalı, toprağı bereketli bu cennet köyün o kadar muhteşem bir panaroması varki, tablo gibi. Büyüğünden küçüğüne bir sevgi ve saygı hiyerarşisi hakim. Edep,  erkan ve asaletleri yüzlerinden okunan bu görgülü değerlerin misafirperverliğini inanın tarifte güçlük çekiyorum.   

 

            Kayserili yazar ve görsel tasarım sanatçısı Funda GÖKÇEN ile yazar Özgün Orhun ÇAKIR araştırmacı özellikleriyle Sarıfatma’nın kuruluşundan bugüne tüm özelliklerini hemen sorgulamaya başladılar. Birçok kültür insanının iletişim bilgilerini alıp harekete geçtiler. Onlarca kaynak kişinin telefonlarına ulaştık. Onların topladığı bilgiler üzerinden Sarıfatma Belgeselini yazmakta bana düştü ve Sarıfatma Köyü belgeselinin ilk bölümünü hazırladık.

 

Bu gönül insanlarına o kadar kanımız ısındı ki kendimizi evimizde hissettik. Zaten onları hiç tanımasanız bile yolda-belde, bağda-bahçede, şehirde, kasabada nerde bir Sarıfatmalı birini görseniz bu samimiyeti, sıcak üslubu anında algılıyor, sevimli simalarına akrabamsı bir yakınlık hissediyorsunuz. İnce ruhları, zarafetleri, adaletli tutumları ve tevazu abidesi şahsiyetleriyle güvenilir kimliklere sahipler. Çocuğundan büyüğüne hepside babacan ve hatırnaz. Kim olursanız olun, nerden gelirseniz gelin hanelerine gönül rahatlığıyla misafir olabileceğinizi, çekinmeden acım, susuzum diyebileceğinizi, konuk kimliklerinizle başlarına taç olacağınızı herkes söylüyor zaten.   

 

Funda Hocanın köy sakinlerden öğrendiğine göre bu köy Hendeller, Fahılar, Kirliler ve Sofuüller olmak üzere 4 ana hane olarak kurulmuş ve zamanla büyümüş. Adını ise çevrede en güzel peyniri, tereyağı yapan, en görsel ve sanatsal kanaviçeleri, işlengileri işleyen, çok leziz yemekler pişiren, çok güzel konuşan becerikli, başarılı, hamarat, 14 yıl kesintisiz muhtarlık yapan hitabet ehli Sarı Saçlı Fatma adlı güzel bir hanımdan almış.

 

Başka bir rivayete görede Fatma Hanım saçları sarı çok güzel bir öğretmenmiş. Yıllarca bu köyde öğretmenlik yapıp emekli olduktan sonra iki dönemde muhtarlık yapmış. Köyün şimdiki mücavir alanları, otlak, yaylak, mera ve bazı ağaçlık alanların köy sınırına dahiliyeti onun girişimleriyle belirlenmiş ve gerçekleşmiş. Fatma Hanım klavuz şahsiyetiyle sözü sohbeti dikkatle dinlenilen bilge, aydın ve çok saygın bir şahsiyetmiş. Bölgede ilk kadın muhtar o olmuş ve bu statüsüyle 14 yıl kesintisiz muhtarlık yapmış.

 

İcraatlarına gelince; yukarıda da belirttiğim gibi Sarı Fatma etraftaki yaylak ve otlak arazileri köyüne dahil ettirip, çeşmeler, eşmeler yaptırmış. Alternatif tarım ürünleri geliştirmiş. Resmi Kurumlarda dahil, çevrede, çehrede her yerde erkelerden çok daha sözü geçer, vurduğu yerden ses getiren, dirayeti yüksek otoriter bir Osmanlı Kadınıymış. Namı ve itibarı Kamu otoriteleri tarafındanda hep saygıyla karşılanmış ve objektif kriterlere dayanan tüm talepleri yerine getirilirmiş.

 

Hani dedik ya, peyniri, yağı, balı, yemekleri herkesten görsel, herkesten leziz, eli işli, sofrası bereketli, ocağı çok asaletliymiş diye. İşte Sarıfatmalıların hepside Ondan aldıkları izzet-ikram görgüsünü, ağırlama uğurlama nezaketini fakirinden zenginine halen aynı cömertlik ve aynı asaletle sürdürüyorlar. Bu asılzade insanlar evlerine düğün alayı gelse, harmanlarına ordu konaklasa ısrarla misafir ediyor, kapı açıyor, sofra seriyorlar.     

 

Boş-dolu genel görüntüsüyle günümüzde 800 hanelere kadar çıkan bu zümrüt köy, artan nüfus, yetmeyen ekonomi, iş, eğitim, istihdam, sosyal güvence talepleri çizgisinde bu cennetten ayrılmışlar.

 

Daralan tarım alanları, hayvancılık için yaylak, otlak sıkıntısı, güncel asri ihtiyaçlar, gittikçe kalabalıklaşan aileler derken tüm imkanlar kifayetsiz duruma gelince göç kaçınılmaz olmuş. Alternatif üretim teknikleri ve detay geçim kaynakları da geliştirilemeyince dertleri büyüdükçe büyümüş, çare olarak çoğu yurt dışına ve büyükşehirlere göçmüşler.

 

Gerçi yaz aylarında mevsimlik emeklilerin ikametgahına dönüşüyor ama kış aylarında adeta tekedilmiş bir görüntüye bürünüyor. Ama ister yaz, ister kış, hangi şartta olursa olsun yinede Çorum’un, Yozgat’ın köylerinin içinde dekoratif estetiği en güzel yer burası. 

 

Saklı bir cenneti andıran efsane doğasının kompleksinde Kertme, Döllük, Tahmanın Dere, Çaylıdere, Gara Boyat, Gaynarca, Alagöz, Gurbalıgolü, Ören, Pancarlı, Çatırıh ve Çahmahyurdu gibi emsalsiz güzellikleri barındıran Sarıfatma, ulaşımı zor bir coğrafyada olmasından dolayı bugüne kadar hiçbir kurum ve kitlenin ilgisini çekememiş, kimseye de adını ve önemini istenildiği gibi duyuramamış tablo estetiğinde zümrüt bir köy.  

 

Aroma ve lezzetini gurmelerin bile tarif edemeyeceği kumpürü, suvanı, pahlası, pancarı birbirinden ballı meyveleri var. Nimet ve faziletlerle süslü zenginliklerinin geçte olsa farkına varan Sarıfatmalılar çalışkan muhtarları ve Ankara’da kurulan dernekleri vasıtasıyla şimdilerde nitelikli organizasyonlar tertip edip, yurtçapında tanıtım atağına geçiyorlar.

 

Orta Anadolu Bölgesinin en kral adamları bu köyden çıkmış. Özellikle Bozok Platosunda cömertliği, yiğitliği, sofrasının açıklığı ve hanedanlığıyla herkesin adamın hası diyerek hatırını saydığı Yusuf Kâa, Mılla Memmed, Hendelin Ihsan, Fahılardan İbrahim Şahin, Kirlilerden Hacı Mete, Memmet Temel, Delihasanın Memmed, Omuşun Bilal, Topalın Niyaz-Halil-Çelebi, Memmed Çavış, Ömer Kâa, Çelebi Temel, Goo Oğlan, Hıdoon Celalın Hamza Şaşmaz, Ganinin Ahmet Alkan, Fahılardan Uzun Hacının Halliş, Topal Habibin Yusuf, Gadirin İrbaham, Goo Çelebi, Sülo Tolu, Omuş Kâa, Uzun Osdu, Apoon Hacı, Hıdırın Çelebi, Dursun Ali Murat, Mezerci Ahmet Şahin, Muhsin Temel, Ferhat Halatlı, Ünal Kâa, Ozan Hasan Hüseyin Çavtekin, Popüler Müzik Sanatçısı Sincanlı Fehmi, Hendelin Hayrettin ve Halil hepside bu köylü.

 

Görgü, görenek ve becerileriyle çevre ilçe ve köylerden tüm hanımların örnek aldığı Süloon Seyran, Apışın Fadime, Çavışın Hava, Hüdülü, Yusufkanin Selver, Şavgının Elif, Şavgının Zeynep, Topalın Ayşa, Kazimin Hava, Sündüz Nene, Hayrettinin Emine, Bekirin Fikriye, Gariboon Gızı Zeynep, Şevketin Ömerin Emine, Şavgının Çelebinin Anşe, Çelebinin Sultan, Rüsdemin Gülbahar, Ohlu Memmedin Zeynep, Hayrullahın Narin, Şekirin Döne, Bayramın Zalha, Garahmedin Osmanın Zarife ve Ossoğon Sultan hepside bölgenin en asil ve asaletli Osmanlı hanımları olarak bilinir. Eli yüzü nurlu bu böyüklerimizin omaçlı, çalmalı, çokelikli, suvanlı dürümünü yemeyen, çalhamasını içmeyen kimse kalmamış. Onların bişirdiği Gôo pahlayı, çullamayı, bozaşı, bulamaşını, bukduğü siniyi, dürdüğü pahlavuyu, gaynatdığı bekmezi, eşgiyi kimse yapamamış. Kraliçe azametindeki bu hanımlar gonuşunca herkes susup suküt kesilirmiş. Çünkü Yozgat ve Çorum yöresinin ağır başlı, otoriter, en böyük ve en Osmanlı Hatınları onlar kabul edilirmiş.

 

Zaten bu köyün tüm hanımları ellerinin bereketindenmidir, yüreklerinin cömertliğindenmi yoksa yiğit anası olduklarındanmıdır nedir, hepsininde bişirdiği yenir, gonuşduğu dinlenilirmiş. Ellerinin değdiği yemekler bal olurmuş. “Hendelin Hayrettinin Gullü size bi Gabah Çiçaa dolması yapsa, parmaklarınızı yerdiniz. Apışın Nazik bi arabaşı yapsın nerdeyse hamırın öte tarafını görürdünüz. Hepimizin bildiği yemekler burda bambaşka bir lezzete bürünür.” Diyorlar.

 

Osdunun Fadime bulamaşıyı, Sarıalin Keziban Gôo gırmızı aşını, Üsüyünoğlunun Hanife iç pahlayı, Mavunun Keziban suvannamayı, Anşecik cıbır mantıyı, Zala Garı’da Hasideyi bek zorlu yaparmış.

 

Hacının Hasanın Meyrem’in yaptığı pahlavuyu, bukdüğü siniyi heç kimse bukemezmiş. Hüdoon Fadime çanak çanak çokelik yapar, ağzına bi melefe dolayıp guma yatırır, zabahları gayfelti sufrasına gışa gadar deride süzülerek bekletilen Deri Yoğurdu getirirmiş.

 

Düğünlerin, düzgünlerin yemeğini Şavgının Zebey Başkanlığında köyden seçilen hanım heyetleri bişirirdi ki lezzetinden hepiniz elinizi, ayağınızı yer, şimşir gaşşıhları gemirirdiniz. Şavgının Hasanın Zebey’in külek külek acıyağı, (Tereyağ) olurmuş. Süloon Selver keli pancarından bek tavatır cacıh bişirir, İbişin Sultan omaçlı, şekerli, çalmalı, pilavlı, yımırtalı ve yoğurtlu dürümünü köyde yimiyen çocuh galmamıştır.” diyorlar. Bu mübarek Bibilerimiz halen  herkesin duasında, herkesin gönlünde hatırları yüksek kıymetler.. 

 

Ellerinin değdiği lezzettli, sufraları bereketli, haneleri asilzade hanımlardan Hasan Başkanın eşi Rabiye Kalkan, Zahir Şaşmaz, Bahar Murat, Hanife Kelepircioğlu, Zilfi Canlı, Narin Çavgın ve Zarif Çavtekin bibilerinde adları herzaman saygıyla yadedilir.

 

Çavışın Hava zorlu gaba bosdan eker, Yusufkânin Selver ise ters sacın üsdünde tezek közünde muazzam Saya Çöreği yapardı. “Hüdülü Halanın zepzeler, Apışın Fadime’nin pahla, Şavgının Elif’in misirler bişekilidi, Çukurovada bile öyle bereket, öyle görsellik bulamazsınız. Zaten o aromayı, o rekolteyi hiçbir ziraat teknokratı üretemez.” Diyorlar.

 

Aslında Sarıfatmalılar cennet gibi köylerini liyakatla tanıtabilse, başta Ankara olmak üzere çevredeki metropol şehirler, tüm il, ilçe vs. yerleşkeler modern şehir hayatının stresinden uzaklaşmak, bakir bir doğada vakit geçirmek, tarih-kültür-etnografya çeşitlilikleri görmek isteyen herkes buraya koşa koşa gelir. Helede Hiking ve Trekking tutkunları Kertme, Gaynarca, Alagöz, Gurbalıgolü, Ören, Pancarlı, Çatırıh ve Çahmahyurdu’na doğru bir gezi tertip etseler, yürüyüş sporlarının en kralını gerçekleştirmiş olurlar.

 

Bu köyde doğanların çoğunun ebesi Şavgının Zebey ve Zebeyin Elif Bibiymiş.... Sarıfatma ve çevre köylerdeki onlarca çocuğun ebesi de olan bu melek yüzlü hanımların elleri herkes tarafından saygıyla öpülürmüş. Aynı zamanda eli işli, ağzı laf yapan, oturaklı asilzadelermiş. Köyün Hanımağaları olarak bilinen Osdunun Fadime, Sarıalin Keziban ve Üsüyünoğlunun Hanifegilin horantaları yarım saatte 10 çeşit yemek hazırlar, düğün alayı gelse çay içirmeden, ekmek yedirmeden kimseyi salmazlarmış. Çocuklarınında, torunlarınında hepsinin haneleri hâlâ açık, sofraları hâlâ aynı cömertlik ve asalette.” Diyorlar.

 

Ganinin Emine, Mısanın Didar ve Osman Çavışın Hasanın Selver bir Profösör kadar bilge; bir master şef kadar usta aş-ekmek bişirir, bir diplomat kadarda gorgü-gorenek bilirmiş. Her işte yetkin, her alanda uzman, evliya kadar merhametli alim statüsündelermiş. Yağ, çokelik, pendir gibi işlerdede Gara Haydarın Ümmihan’ın eline kimse su dökemezmiş. 

 

            Ümmihan Hala zabağnan gahıncı mavi çinko çaydanlıhlarıynan Goo Pınarın suyundan bi çay demler, pineden aldığı taptaze yımırtalar, bahçeden topladığı fasulye ve öteberilerinen bi gôo pahla gavuddurması taladırdı ki, onuda yeni sulanıp düzlenen petek gibi yuha ekmağnen bi dürüncü vay anam vay… 

 

            Gara Ahmetin Dilbar’da bek işçimandı. Gışın teneke sobanın üsdünde yuha ekmağ gevredir, guvermiş çokeliğnen, çamannan bi dürüm alır, yanında çalhamaynan anam… anam… 

 

            Ihsenin Elif gonnenmiş deriden goca bi torba diker, hergün eşgilediği yoğurtları o deriye boşaldır, guze doğru da o yoğurtları deriden çıharır ve örü yayığıynan tereyağ yayardı. O daş gibi olmuş yoğurtdan birazını gayfeltilik ayırır, sobada gevrettiği ekmaa sarıp çayınan tumdunmuydu vay gurbanım ne olurdu bilirmisiniz.  

 

            Haşimin Hürü eyi turşu vururdu. Şavgının Hasanın Sultan öğlen vakdi davar gelince bi koremez yapar, çolu-çocuğu doyurur gapıya guverirdi.

 

Mısdığın Zemzem’de bek zorlu bazlama ederdi. Onun ettiği bazlamalar hosurtlah gibi gabarırdı. Garaahmedin Afili’nin yaptığı Barnah Çörek, Kesme Aşı, Sütlü, Herle, Bulamaşı, Un Helvası ve Üsüyünün Zala’nın yapdığı Eşgiliye doyum olmazdı.

 

            Haa.. unutmadan söyleyim, Goo Çelebinin Bessiy zabahları bi Duğürcük Aşı bişirir, üstüne guyruh yağı ve suvan yahar, yanında gevremiş ekmek, guvermiş çokelik, çaman ve gôo suvannan da girişdinmi beş tas Duğürcük aşına banamısın demezdiniz.

 

            İş-güç bol, hayat şartları ağırdı ama insanlar mutlu ve huzurluydular. Türküler, oyunlar, şakalaşmalar ve samimi muhabbetler bu köyün genetiğinde vardı. Acı-tatlı günlerin hepsi samimi bir dayanışma erdemindeydi. Sesi, avazı ve kulak yatkınlığıyla türküleri, diyeşetleri ve yöresel besteleri ustaca yorumlayan değerleri vardı.

 

            Yusufkânin Mahinur gaç yımırtıya gurk yatırırsa yatırsın, heç birini ziyan etmeden cücük çıhattırır, alıcı guşa, saksağana, kediye, ite gaptırmadan alayıcığnıda ziyansız böyüdürdü. Gapısının önü tavığnan, cücüğnen, boduynan, şibiynen culuğnan kahılıydı. 

 

Şavgının Zebey ve Elif Nene aynı Tohdur gibiydi. Golu, bacağı gıçı kırılan, hotu-omuzu çıhan, eyağsi denişenler hep ona gelirdi. Bulgurlama, Garalama mütehassıslıklarıda vardı. Kulak-Burun-Boğaz branşındada yetkinlerdi. Sobada ısısttığı bürüğnen yada gızdırdığı bi melefeynen öyle bi buğaz çekerlerdi ki, iyi etmeden kimseyi guvermezlerdi.

 

Duası iyi gelen adamlar da vardı. Bilinmeyen dertlere, görünmeyen belalara, gafil durumlarda enbiyaların, evliyaların, yatırların mekanlarının önünden, gaflete düşüp duasız geçince uğranılan şanssızlıklara karşı nefesleri, okumaları iyi gelirdi. Mesela mezerliğin ordan, bazı daşlı gayalı yerlerden geçerken cin dutmasın diye dua edilmeden geçilmezdi. Hasda, sayrı, yel giren, cin dutan herkes Süloon Hasan’a, Mılla Memmed’e, Yusuf Kâa’ya,  İsmayilin Mısdafa’ya ve Gadirin Çelebinin Lifat’a ohudurlardı.

 

Erkek hasdaların innecisi Memidiğin Sadettin’di. Sadettin Emmi tarihi geçmişmi, geçmemiş mi bakmazdı amma bi gağnı Penisilin innesi, yarım boduç golonyaası iki pakitde pambığı vardı. Hepsi demirden imal 3 dene innesini vurmadan önce eyibi gaynadır, mikroplarını gırar ve hartadan kaharah inneyi bağıddırı bağıddırı vururdu. Günümüz hijyen anlayışı, sağlık kriterleri, tedavi metodları ve teşhis tekniklerinin hassaiyetine bakılırsa bilip bilmeden önüne gelen insana iğne vurulması, hemde aynı iğneyi ineğe, danaya, ata, eşeğe bile kaynatıp kaynatıp kullanıldığıda düşünülürse ne kadar tehlikeli bir girişim olduğu ortaya çıkıyor. İnanın Cenab-ı Allah insanları ve yaratıklarını büyük bir şefkatle himaye ediyor.

 

Diyelimki akşam sığırı guverdiler, davarı dağıtdılar. Malı, melalı saydığınız asik var. Yadırgı varmı diyi tüm köyü dolandınız, heç bi yerde yoh. Anlaşılır ki mal-davar yazıda galmış. Havada garanıyo. Norecağniz mecbur Gurt Ağzı Bağladacaanız. Kime gidecağniz bu işlerin en uzmanı Bekir Kâa ve Çelebinin Mısdafa’ya. Onlar bi açıp kapamalı çoban pıçaana ohuyacah, üfürecek, pıçaa gapadacah, sizinde sırtınızı böyük gulenüzüynen guccük gulenüzüyü ohuyup, avsınnayıp guverecekler. İpdi Allah sôna onnarın sayesinde eşşaaniz, atınız, inaaniz, davarınız yazıda bile galsa, cenavarın, gurdun, guşun hışmına uğramadan, heç bibişey olmadan Allahın izniynen havlunuza hayatınıza gelecek.

 

Yav buranın sadece ekmeği, aşı, eşmesi, çeşmesi değil, malı, melalı, koyunu, kuzusu bile bir ayrıksıymış. Halen çevrede Hendelin Hayrettin, Sohunun Çelebi, Topalın Halil ve Alosman Kâanin Gadir’in bizonlardan daha yiğit efsane öküzleri anlatılıyor. Onların azametli oküzleri bir kamyonun çektiği yük kadar yükü çeker, besileri ve babayiğitlikleriyle görene Maaşallah dedirtirmiş.

 

            Diyorlar ki; “Aruzun İsmail’in Gağnının sesi aynı siren gibiydi. Helede mazılarına Zabınnaya doldurduğu eşgi yoğurda, soba kurumuynan acıyağ göyüp sürdünnüydü o gıcılamanın sesi tâa Sungurlu’dan, Boğazköy’den duyulurdu. Çatak, Çadırardıç gibi çevre köylerin hepside siren sesini andıran yanık ve kesintisiz gıcılamayı duyunca Aruzun İsmail’in Gağnı gine sap gotürüyo” derlerdi. Mübareğin eli uz, işi bek tavatır olurdu. Onun gağnıya yüklediği sapı şimdinin moturları, makineleri, gamıyonları bile çekemez.” Diyorlar. 

 

Hani dedim ya, bu köyün malı-melalı, iti-eşşaa bile ayrıhsı olur diye… Gine eskiler diyor ki;” Uzun Osdu’nun bi eşşaa vardı ki bildiğin zehir… Osdu Emmi milletin gozü değer diye eşşaani çoğu zaman dışarı bile çıkartmazdı. Öyle zorluydu ki, o eşşek bi anırdınnıydı koyü zingirdedir, yanında yakınında duran herkesi apırcın eder goodelerini titiredirdi. Mübarek anırırken hani o ara Es’lerdeki hıçkırıkları var ya, hah o esler aynı gağnı gıcılaması gibiydi. Hele bide keyfi yerindeyken anırsın, o efsane sesinin gürlüğü tâa Çadırardıç’tan, Çatma’dan,  Tıhman’dan, Uzun Tarla’dan, Düzkıran Depesinden, Delihasanlı’dan, Görpeli’den, Beserek’ten, Karaağaç’tan, Söğütlüyayla’dan, Çarşıderesi, Gurbağalı, Haydarbeyli ve Dambasan’dan duyulurdu.

 

Gel gelelim Topalın Çelebi’ynen Arifin İsmail’in zıpkın gibi çılgın eşşeklere. Topalın Çelebi o eşşaa binince geçtiği yeri ve sürdüğü hedefi adeta zingirdedirdi. Herhangi bir adamın üstüne sürsün dinime imanıma o eşşek gözünü bile kırpmadan önüne geleni depeler ezip geçerdi. Topalın Çelebi’nin eşşek geliyo denilince millet apar-topar yoldan gaçışır, şahır şahır gapıyı-peceyi kitlerlerdi.” Diyorlar.

 

Kaynak kişilerin kendi ifadeleriyle Sarıfatma’yı anlatmaya devam edelim.

 

Eskiler anlatıyor. “Kirlilerden Hacı Şavgının Mete’nin, Kazim Canlı’nın ve Alioküzlerden Osman Çavış’ın itlerini bi gorecaadiniz. Adını, cinsini ve huyunu duyan herkesin hayran olup imrendiği bu has itlerin ünü bırakın Yozgat’ı, Çorum’u, Angara’yı İçanadolu Bölgesinin tamamını aşdıydı. Helede Alioküzlerden Osman Çavış’ın ite Ortadoğu’nun en namlı iti derlerdi. Sürüye bi adam ya da yadırgı bi davar girsin, dinime imanıma yıhıp meledi meledi buğardı.”  

 

Çobanı, çelteği, çonası da ayrı bir efsane. Aboon Uşahları Hatip, Toköz Hacı ve Tokgöz Üsgüle uzun süre köyün sığırını gütmüşler. Aboon Hacıynan, Üsgüle sığırı bol otlu yerlerde öyle bi güderlermiş ki, inekler südünen şiş memelerinden yörüyemezmiş. Şavgının Hasanın Mısa ve Şavgının Hacının Nebi’nin güttüğü goyunlar, geçiler, şişekler, tohlular da dana gibiymiş. Hepicii de çoh babayiğit ve etli olurmuş.

 

Bu köyde görev yapan tüm kamu görevlilerine sonsuz saygıyla itibar gösterilmiş. Tüm öğretmenler, özellikle İsmail ÖZCAN ve Demir KOÇTEPE yetiştirdikleri öğrencileriyle gönüllerde iz bırakan değerler olarak anılıyor. Cami İmamlarından Osman Yağan ve Fevzi Hoca’da çok sevilen kıymetlerden. 

 

Bu köyün güzellik ve zenginliği mütevazi, dostluğu ve komşuluğu yürektendi. Tüm yiğitler lakaplarıyla anıldığından, hepsininde adı, namı ve şanı orijinaldi. 

 

Yozgat başta olmak üzere çevredeki tüm köyler ve ilçeler Lohbekirin Irıza, Umudun Ali, Osman Çavışın Hasan, Haşim, Alooon Memmed, Kotü Bekirin Veysal, Deliasanın Memmed, Hacomar, Süloon Mısdafa, Nurettin, Çöller, Çöpcünün Hasan, Hıdoon Osman, Arifin İsmailin Sali, Musdafa, Aliciğin Celal-Hacı-Yunis, Aboon Hatip-Üsgüle, Mısdığın Ali-Bilal-Hasan, Apışın Ali-Hasan, Sülüğün Hasan, Hıdırın Oğlu, Latif, Şavgının Hasan-Haydar-Hacı, Kazimin Mısdafa-Hanifi-Çelebi, Omuşgil, Omuşun Bilal-Mısa-Abdılla-Rüsdem, Hacıduran, Goo Çelebinin Şahan, İbrahim Şahin-Mısa-Hacı Üseyin, Memiliğin Hasan-Sadettin-Alosman, Şekirin Hasanın Necati-Mıhdat-Remzi, Gara Haydarın Mahmıt-Gamber-Nuru, Guşun Hasan-Abdılla, İbişin Bekir, Şevketin Omar-Hacahmet-Şevket, Üseyin Bayram-Osman, Şekirin İlhan-Hacaslan-Hekmet, Sülüğün Hayrullah-Elvan, Hayrettinin Halil-Bekir-Mevlüt, Mahinin Hacı, Garaosmanın Yonız ve Süloon Musdafa gibi sofrası açık, hanedan, hatır-hörmet saabı asaletli adamların selamını baş üstüne alır, referanslarını anında kabul eder ve gönderdiği herkese ne istiyolarsa çekinmeden verirlerdi. 

 

Dağ bayır, yazı-yaban yemyeşilmiş. Ekin tarlalarına kutsal mekan muamelesi gösterilirken Şefellanin Gani, Delahasanın Memmed, Topal Hasanın İrfan ve Beşir’in ekin bekçilikleri döneminde bırakın milletin tarlasına malın melalın girmesini, garga bile gonamazmış. Hadi erkağseniz Şefellanin Gani ve Delahasanın Memmed’in beklediği dönemde birinin bağına, bosdanına, tarlasına bi mal ılgasın. Vallahi bi dutsun diynanen godunnuydu adamın şafağnı çokerdirmiş. Omuş’un, Lohbekirin ve Hıdoon’nun üzümleri, armıtları ve Apış’ın cevizleri yolmak için köyün çocukları can atarmış.

 

Bu köye yolun düşmeyegörsün. Muhtar Necip Kocaer’in, eski muhtarlar Hamza Şaşmaz’ın, Muhsin Temel’in, Ferhat Halatlı’nın, Necip Şaşmaz, Hasan Hüseyin Temel, Abdullah Çavtekin, Aziz Kalkan, Zekeriya Mutlu, Hasan-Bilal-Ali Kocaer, Ferit Kalkan, Musa Çavtekin, Ganinin Ahmet, Hacıüseyin Temel, Rasul Şaşmaz, Duran Halatlı, Abdulla- Hacıahmet Can, Ahmet Alkan, Yunus-Hacı-Celal Çavgın, Ömer Yalmancıoğlu, Celal-Necip-Hasan Şahin, Hacıahmet Mutlu, Musa Mutlu, Arif Osman Çavtekin, Halliş Mete, Bayram Mete ve Yusuf Halıcı’nın ekmeğini yemeyen, hatırını hörmetini görmeyen kimse kalmamış. Onların cömert ikramları, asaletli sofraları heryerde konuşulur. Ağasından paşasına, Sadâacısından deşiricisine kim olursa olsun bu hanedan asilzadelerin herkes misafiri olmuş.   

 

Türkiyeye nam salmış çok kral Sarıfatmalılar var. Mobilya sektörünün en başarılı ve en yenilikçi esnafları olarak bilinen Yalmancıoğulları Mobilyanın sahibi Necip Yalmancıoğlu ve Menduf Yalmacıoğlu, inşaat piyasasının en saygın müteahhitlerinden Goo Çelebinin İbrahimin çocuhları Mustafa-Ahmet-Sami ve Kamil, Şekirin İlhan Halıcı, Omuşun Musanın Adem, Omuşun Bilalın Yusuf ve Gadirin Çelebinin Adem, Besicilerin Kralı olarak bilinen Süloon Mısdafanın Recep Tolu, Ahmet Mete ve Mustafa Temel, Avukat Bahattin Can ve Avukat Hidayet Halıcı gibi Başkent’in en sevilen insanları bu köylü. 

 

Sadece köylülerine değil, kim olursa olsun yardımını, emeğini, gönlünü hiç esirgemeden tüm imkanlarıyla yardım eden Necip Yalmancıoğlu, Menduf Yalmacıoğlu, Goo Çelebinin İbrahimin çocuhları, Şekirin İlhan, Süloon Mısdafanın Recep ve Mustafa Temel’in asaletlerini ben anlatmakta güçlük çekiyorum.

 

Helede asaletli faziletleriyle sadece köyü ve köylülerine değil, hangi memleket olursa olsun heryerin garip-gurebasına cömertçe yardımlar yapan İlhan İnşaatın sahibi İlhan Halıcı, Halıcılar İnşaatın Sahibi Mahmut Halıcı, M.Serhat İnşaatın sahibi Zekeriya Şahin, Şahin İnşaatın sahibi Adem Şahin, Yusuf İnşaat, Uğur Sigortanın Sahibi Orhan ve Uğur Temel, Levkan Turizmin Sahipleri, Alkan İnşaat, Yıldız Sigorta, Yakup Mutlu Peyzajın sahibi Ayhan Mutlu, Bünyamin Çavgın, Çavgınlar İnşaat, Meyveciler Çavtekin Kardeşler, Ahşap Parkeci Ömer Şahin, Kule Vinç Operatörü Fatih Halıcı, Kilittaşçılar Tolga Çavgın ve Orhan Çavtekin, Begonit Taşçı Mustafa Halatlı, Kaya Asansör, Sosyal Medya Ünlüleri Furkan Halıcı, Yasin Kocaer, Halil Murat ve Osman Halıcı ile Gül Otomotivin sahibi Mehmet Halatlı, Hendeloğlu Nakliyat’ın sahibi Kenan Halıcı ve Alkan Oto Kilit’in sahibi Turgay Alkan herkesin gönlündeler, herkesin duasındalar..   

 

Sporda, sanatta, bürokraside, yönetim kademelerinde ve zanaatta da çok yetenekli değerleri var. Özellikle sporda süper lig takımlarında bile teknik direktörlük yapabilecek, futbol oynayabilecek efsane değerleri var. Zaten bölgede futbol denilince ilk önce akla Ayhan MUTLU ve Furkan HALICI geliyor. Ayhan MUTLU Sarıfatmalı gençlerden oluşan bir spor kulübü kurmuş ve takım kaptanlığınada örnek kişiliği ve başarılı futboluyla takdirleri üzerine toplayan Furkan HALICI’yı getirmiş.  

 

Sarıfatma Futbol Kulübünde öyle efsane futbolcular varki; Fatih HALICI, Ömer ŞAHİN, Yalçın HALATLI,  Soner ŞAHİN, Aslan MUTLU, Alperen HALICI, Serdar KOCAER, Emre ŞAŞMAZ, Mehmet CANDEMİR, Yasin HALATLI, Serkan KOCAER, Soner KOCAER, Mustafa HALATLI, Fatih SOLMAZ, Yakup CANDEMİR, İbrahim ŞAŞMAZ, Tolga ÇAVGIN ve Orhan ÇAVTEKİN; gözde kulüplerin kamplarında idmanlara alınsalar bırakın süper ligi, Avrupa takımlarfında top koşturular.

 

Fatih HALICI ve Ömer ŞAHİN’i görünce Kevin De Bruyne gurban olsun bunlara dersiniz. Yalçın HALATLI’nın, Soner ŞAHİN’in, Aslan MUTLU’nun eline ne Lionel Messi su dökebilir ne de Cristiano Ronaldo. Alperen HALICI’yı, Serdar KOCAER’i, Emre ŞAŞMAZ’ı ve Mehmet CANDEMİR’i bi görseniz Neymar’ın, Robert Lewandowski’nin, Kylian Mbappé’nin pabucunu dama atarsınız. Helede Yasin HALATLI’yı, Serkan KOCAER’i, Soner KOCAER’i, Mustafa HALATLI’yı, Fatih SOLMAZ’ı, Yakup CANDEMİR’i, İbrahim ŞAŞMAZ’ı ve Tolga ÇAVGIN’ı Dünyaca ünlü teknik direktörler Rafa Benitez, Arsene Wenger, Mauricio Pochettino, Cesare Prandelli, Vicente del Bosque, Frank de Boer, Marcelo Bielsa ve Joachim Löw bi izleseler, Napoli’de, Tottenham’da, Ajax’da, Marsilya’da Arsenal’da hep bizimkiler oynar. Mohamed Salah, Harry Kane, Erling Haaland ve Vinicius bizimklerin gölgesi bile olamaz.

 

Uçan Kartal denilen kalecilerin efsanesi Orhan ÇAVTEKİN’de bu takımda. Ali KOÇ görse Dominik Livakovic’i derhal kovar ve Orhan ÇAVTEKİN’i her maç 90 dakika oynatırlar. Amatör ruhla futbol oynayan bu güzel insanları bir aylık kampa alsanız Fenerbahçe’ye, Galatasaray’a, Beşiktaş’a, Başakşehir’e şimdi bile kafa tutar dersiniz.

 

            Neyse; Biz yine eskilerden anlatmaya devam edelim...

 

            Sarıfatma’dan Yozgat’a ve Sungurlu’ya Hudoon Hamza, Eyibin İsmayil ve Uzun Hacının Halliş’in münübüsleri kalkardı. Bu vesaitlere hem insanlar biner hemde bir sürü öte-berileri yüklenirdi. O zamanlar ev horantaları kalabalık olduğu için alınan nevaleler kilo ile değil batmanlarla ölçülerek satılırdı. O vesaitlere neler yüklenmezdi ki; Böyük çuvallarla gırma mal yemleri, böyük tüpler, gurbe laylunları, zavar unu torbaları, daş duzlar, geçi, goyun, tavıh, culuh, bodu, şibi, it, küpler, çanahlar, çömlekler, toğomluh zahireler, pahla-pancar daha neler neler... Hem çok yer kaplayan hemde ağır ve zahmetli olan bu yüklere vesait saapları hiç kimse itiraz etmez, “Ehdiyaç mecbur alacah.”diye yolcularda anlayış göstererek saygıyla götürülür-getirilirdi. Münübüslerin içinde geçi-goyun melemeleri, it hırlamaları, adam bağrışmaları, çocuh ağlamaları neler nelerle karşılaşırdınız.

 

Halk hekimliğindede efsane mütehassıslar vardı. Mesela Memmet Çavış, Hendelin Hayrettin ve Sınıhcı Ihsen Halıcı iyi guluç gırar, çam sahızıynan gızılyurikleri düzeldir, bel çekerlerdi. Gıçı gırılan, hotu sökülen, golu dirsaa bukülen, çıhan, çatlıyan herkes onlara gelirdi. Memmed Çavış kırılan kolu, bacağı, beli her neyse oyannı, buyannı göz kararı gıvradır, hartadan yerine otutturur, yımırtaynan, bekmezinen, çalmaynan, melefe sarılı tahtalarınan sarar goyururdu. Milletin bi yeri gırılsa, ortopedik bi travma geçirse önce bunlara gelirdi.

 

Diyelimki Eya gemiklerinde bi ağrı var, bi yerine bi baba çokmüş, depen ağrıyo, hotun sızlıyo, yağarnın gicişiyo, gooden bozulmuş, guluç kahmış, yüraaan bulanıyo ne derdin olursa olsun dünyadaki tüm eczacılardan, farmakologlardan daha bilgili ve isabetli teşhis ve tedavileri olan Hendelin Hayretdin’e geleceksiniz. O size dağdan daşdan topladığı otunan, çöpünen nerenize bi baba çöktüyse derhal iyi edip guverirdi. Depen ağrıyosa çitime ne yaptırmah için bu hastalıkların mütehassısı Zebey Bibiye gelecaan. Bunlar paraya-pula önem vermeden, garibi-gurebayı duası karşılığı tedavi ederlerdi.

 

Sarıfatma’nın ve tüm çevre köylerin diğer sağlık sorunları da emin ellerdeydi. Gözünde it dirsea çıhan, gızıl yurük olan veya gafasını çititmek isteyen, ağrısı dutan, yel giren, bi yerine bi baba çöken tüm mağdurlar Zebeyin Elif’e gelirlerdi.

 

Diyelim ki Gızılyurik oldun. Doğru neriye gideceğan, bu alanın en uzman mütehassısı Ihsen Halıcı’ya. Ihsen Emmi önce tavanın altını gızdırır, Gızıl Yurük olanın suratına coss diye basarak, parpılar ve tukürürdü. İt Dirsaa çıhtı diyelim. Onunda tedavisi hemen hemen aynıydı. Böyle hastalıklara tükürüğü iyi geldiğinden, günde en az 3-5 kişi Ihsen Emmi’ye, onu bulamazlarsa Memmet Çavış’a tukütdürmiye gelirdi. Çocuğu olmayan avratlarda belini çektirmek ve bağlatmak için gine Zebey Bibiye gider bellerini çektirirlerdi.

 

Gırıh-çıhıh ve patolojik hastalıklar konusunda isabetli teşhisler koyup, tanı ve tedavilerini çoh büyük cesaretle uygulayan Dişçi Hayrettin Kâa’de bu köylüydü. Hayrettin Kâa elinde çantası ve çivi kerpeteniyle köy köy gezer diş çekerdi. Adamın ağzında iltihap mı var, enfeksiyon mu kapmış, şekeri, tansiyonu varmı, kalp sağlığı yerindemi, yaşı, kilosu, kan değerleri ve omurga yapısı uygunmu hiç bakmadan kaç tane çürük dişi varsa hepsinide demir pense ve kerpeteniyle çekip çekip kotelerlerdi. Üstelik paslı kerpetenle çektiği alanı dezenfekte bile etmeden oyuh yere kirli bi çapıt deper “Haydi geçmiş olsun.” der adamları guverirdi. O zamanki insanları Yaradan daha bi şefkat ve merhametle koruyordu galiba. Allah’tan elinde ölen yada müzmin hastalıklara yakalanan kimse olmadı. Şimdi olsa kerpeteni görenin akıl sağlığı bozulur, enfeksiyonel rahatsızlıkları depreşir ve olan olmayan tüm deprosyonik travmaları nükseder.

 

Arazi çok verimliydi. Çatalarmıt, Goo Pınar, Gara Çamır ve Çatmaözü’ne can ekseniz can biterdi. Goopınar, Çatırıh, Hatibin Pınar, Koyün Altbaşı-Üstbaşı Pınarlar, Deli Hocanın Pınar, Garaçamır, Gaynarca, Söğütlüpınar, Ömercan Halatlının Çeşme ve Eynehoca pınarlarının memba tadındaki sularını içen 20 yaş birden gençleşirdi. Zaten arazinin çoğu sulak, toprağı tavlı, pınarıyla, eşmesiyle, çeşmesiyle köy adeta bir cennetti. Büyüğünden küçüğüne herkes yazıda yabanda, işinde gücündeydi. Köyün çocukları mal gütmeye gittiklerinde Gamışlı, Garaçalıh, Şarlağan ve Oluhca eşmelerinden döşlerinin üzerine yatarak gürp gürp su içtiklerini bi görseniz işdahınız gabarırdı.

 

Alogöz, Gurbaalıgölü, Pancarlı, Çahmahyurdu, Kertme, Döllük ve Ören’in ekinleri buğday alım ofislerine götürüldüğünde hemen farkedilir ve bütün tüccarlar başına üşüşürdü. Yılbırt yılbırt yanan Sarıfatma mahsüllerini görenler Şu Gaynarca’nın ekinimi, Kertme’nin mercimaami diye tüm arazinin mahsülünü ve kalitesini tanıyıp saabına sorardı.

 

Tam Yörük kültüründe Türk geleneklerinin hakim olduğu davullu zurnalı düğünler olurdu. Allı yeşilli bayrak çatılır, birinin üstüne suvan, birinin üsdüne elma dahılırdı. Perşembe gününden Pazar gününe kadar bütün köy düğün havasında olurdu.   

 

Şevketin Ömer, Topal Osmanın Süleyman Mutlu, Çelebinin Memmetali, Acerin Ahmet Yılmaz, bek zorlu haley çekerdi. Çelebinin Memmetali’nin güreşte sırtını daha kimse yere getiremedi.

 

Yav eskilerin orijinal güzellikleri ve derya gönüllü insanları bir başkaydı. O zamanlar televizyon, internet, cep telefonu vs gibi kirlilikler olmadığından herkes yüzyüze, can cana muhabbet ederdi. Köy yazları hep kalabalık olur orta meydanı Ulus’a, Kızılay’a dönerdi.  Çol, çocuk bakkaların önünde oynar, koyun kuzu, inek dana, bahçe-bosdan, dağ-daş bir acayip şenlenirdi.

 

            Hele o eski tukenler. Eski tukenleri ben size nasıl anlatayım. Zamanın ihtiyaçlarına binaen içinde nostaljik ürünler barındıran içleri naftalin kokulu, toprak yapılı birbirinden albenili tüken dediğimiz bakkallar vardı. Deli Emin’in, Garosmanın Gara Bekir’in, Hamza Şaşmaz ve İsmail Kaya’nın bakkallarda ne ararsan bulurdun. Tahta raflara dizili püsgut, lohum, sormuh şekeri, sadırazam, gırıh leplebi, lamba şişesi, gaya şekeri, eflatun gutulu 100 gr’lık çay pakitleri, don lasdiği, tığ, ören bayan yumahları, masıralar, bürükler, makarnamalar, vita yağ, sanayağ, sabah yağ, tursil, çiti, mintax, renkli renkli laylun kadın ayakkabıları, gıslavetler, soğukguyu ayaggabılar, horuzlu şekerler, mantar dabancası, Feza marka dabanca mantarı, lamba fitili vs. gibi şeyler kahılıydı. Çocuklar hep bakkalların önünde oynar, hayran hayran içeriyi seyrederlerdi.

 

            Yusufkâlin Hebib’in, Şavgının Çelebi’nin, Gara Haydarın Mahmıdın ve Gamberin  dağermenleri vardı. Köye ilk moturu Arifin İsmailin Memmed ve Şavgının Haydar getirdi. 35’lik Fergison. Köyün en önemli adamları şiforun yanındahı dudacahlı yere biner, altına allı-gullü minder atılır, diğer vatandaşların alayıcııda vagınata binerdi. Duğünlerde vagınata 2 isgembi gonur, Gûvâa ve Gelin oturtulurdu.

 

Yalmancıoğulları Mobilyanın sahibi Necip Yalmancıoğlu diyor ki; “Bizim köyde asaletli bir Türk Kültürü hakimdir. Sizi yolda görüpte sofrasına buyur etmedik kimseye rastlamazsınız. Zaten buyur etmeyene rastlasalar birbirini ayıplarlar. Yerli, yabancı kim olursanız olun, nerden gelirseniz gelin, statünüzün, hiyerarşinizin azameti hiç farketmez, ağa, paşa, sadaacı, deşirici, çerçici, bohçacı, köylü, kentli, zengin, fakir; hangi mevki ve katmanda yer alırsanız alın, burda aynı değer ve güler yüzle karşılanır, her sofrada yer bulur, cömert ikramlarla ağırlanır uğurlanırsınız. Misafirperverliğin şahikasını görürsünüz. Çünkü Sarıfatma’da misafirin adı bereket, teşrifi ise hane sahibine itibardır. Bu gelenek eskidende böyleydi, şimdi de aynı. Misafir başımıza taç, ruhumuza ilaçtır, çünkü her misafir bereket getirir.” Diyor. 

 

Atayı, ecdadı, dostu, yareni, akrabayı, eşi, dostu unutmamak, geçmişlerini dualarla beslemek, sıla hasreti gidermek ve güzel anıları canlandırmak niyetleriyle muhteşem bir dernek kurmuşlar. Yaşar ALKAN Başkanlığında faaliyet gösteren bu oluşumun yönetiminde

Yakup MUTLU, Mehmet HALATLI, Çelebi YALMANCIOĞLU, Etem ŞAHİN, Haydar TEMEL, Şenol MURAT ve Ali ŞAŞMAZ gibi hepsi derya gönüllü birbirinden çalışkan güzel insanlar var.

 

Köyünün her derdine koşan, maddi manevi herzaman katkıda bulunan Halil Halıcı, Niyazın Musa ve Ahmet Şahin’i de unutmamak gerekir. Şenlik Ağaları Emirhan Çavgın ve Onur Çavtekin ile en az onlar kadar herzaman yardımda bulunan Ramazan Halıcı, Yurttaş Çavgın, Hakan Kocaer, Nuri Şaşmaz, Haydar Temel, Osman Halıcı, Zekeriya Murat, Selahattin Murat, Nuri Şaşmaz, Memduh Çavgın, Elvan Çavgın ve Ferhat Halıcı’ya da herkes minnettar.

 

Bu köyün kadınından çocuğuna, yaşlısından gencine herkes “Önce Vatan” ilkesiyle büyüdüğünden, hepside ülküsü, ülkesi ve milletine karasevda ile bağlılar.

 

Besicilerin Kralı olarak bilinen Süloon Mısdafanın Recep Tolu diyor ki; “Soğuğu sert, adamı mert, hanesi cömert sözünü nerde duysam, bizim köyün bulutu beyaz, umudu mavi insanları aklıma gelir. Cenab-ı Allah sanki cennetinden bir parça ayırıp adını Sarıfatma koymuş, asil soylu, has karakterli insanlarını da seçip bu köye yerleştirmiş. Bu köylü olduğumuz için ne kadar şükretsek, ne kadar gururlansak azdır.” Diyor.

 

Besteleri, şiirleri, eşsiz tezenesi ve sevilen karakteriyle kültür-sanat camiasının ünlü isimlerinden Ozan Hasan Hüseyin ÇAVTEKİN’de köyünü, köylüsünü ve memleketini heryerde yücelten, onların dertleriyle dertlenip, liyakatla tanıtırken, analitik bilimsellikte projeler üreten örnek bir vizyoner. Tabiiki sadece köyünü değil tüm Yozgatlıları liyakatle temsil eden gerçek bir kültür elçisi. 

 

Sincanlı Fehmi olarak bilinen Ankara Müziğinin en sevilen sesi Fehmi ÇAVTEKİN’de bu köylü. Eşsiz sazı ve “Karakız” adlı türküsüyle kasetleri Türkiye’de satış rekorları kran bu ünlü sanatçıyı tanımayan ve sevmeyen yoktur.

 

Fedakar emekleri ve yardımsever gönlüyle Başkanların Efsanesi olarak bilinen Eşref ÇAVTEKİN diyor ki; “Rakımı Yozgat’ın, sevgisi yüreklerin zirvesinde olan köyüm, erdem ve tevazusuyla unutulmaya yüz tutmuş kültür ve geleneklerimizi liyakatla yaşayıp yaşatırken, hem bize, hemde tüm hemşehrilerimize tarifi imkansız saygınlıklar kazandırıyor. Zaten gelenek dediğimiz kültür, yılların birikimiyle şekillenen, aile ve toplumun birlikte besleyip büyüttüğü değerler silsilesi değilmidir. Benim köylülerim memleketine aidiyet duygusu eşsiz, toplum bilinci yüksek, milli ve manevi değerlerine özünden bağlıdır. Bikere bizim büyüklerimizin hepside profesörlerden daha akil, daha öğreticidir. Sarıfatmalıların olumlu olumsuz her konuda analitik fikirleri, yorumlarındaki felsefi üstünlük aleni farkedilir. Çünkü burası yüzü batıya dönük kasketli filozofların, bürüklü profesörlerin köyüdür.” diyor.

 

Şairlerin Kraları Hacı ÇAVGIN’ın deprem şiiri ve Yusuf Temel’in enfes şiirlerinide başka bir yazı dizisinde sizlere ayrıca sunacağım.

 

Eşsiz memleket sevdası ve yardımseverlikleriyle tanınan Dursun Ali Murat Bünyamin Çavgın, Çelebi Halatlı, Recep Temel, Levent Kalkan, Cemal Çavgın ve  Aslan Çavgın’da köyleri için çok fedakar emekler harcayan cömert kıymetler.

 

Siyaset arenasının önemli isimlerinden biride Kamil Temel. Belediye Meclis Üyeliği adaylığı sırasındaki güçlü hitabeti ve sevilen özellikleriyle Yozgatlılara gurur yaşatan kıymetlerden. Onun hayal projem dediği “Alternatif Tarım ve Sarıfatma’ya Tersine Göç” çoğu kişinin örnek aldığı bir çalışma. Kamil Temel; “Otantik kültürümüzün yeniden canlandırılması, organik tarım, ata tohumculuğuyla özlenen lezzetlerin yaygınlaştırılması, alterfnatif üretim teknikleri ve sistemli dayanışma hedefine odaklı bir ilk başlatmak istiyoruz. Nimetlerle süslü bereketli topraklarımıza ve güleryüzlü misafirperverlik, dostluk, tevazu ve erdemde yarış eden birbirinden cömert köylülerime ne yapsak azdır. Bu köye yapılan tüm vefa ve fedakarlıklar adeta bir ibadettir. “ diyor.

 

Gerçektende yaşadığı yere aidiyet duygusu eşsiz Sarıfatmalıların, Avrupai görgüleri, akil sözleri, kasketli filozoflarının bilge yorumları ve felsefi analizleri alimleri bile şaşkına çeviriyor. Harika bir doğa, muhteşem insanlar ve imrenilir bir kültüre sahipler. Zaten tarih sayfalarından da aşina olduğumuz üzre Hitit, Hatti ve Galatya medeniyetlerinin prima bölgesi konumundalar. Bu mevsimde bile göz kamaştıran, Yozgat’ın en yeşil coğrafyası Sarıfatma, insani, irfani atmosferi, estetik dekoru ve bilge şahsiyetleriyle hergeleni büğüleyip hayran bırakıyor.

 

Dürüst kimlikleri, örnek şahsiyetleri ve cömert misafirperverlikleri ile Başkentin en sevilen insanları Necip Yalmancıoğlu, Hacı Ömer Halıcı, Adem Çavtekin, İsmail Mete, Bünyamin Çavgın, Çelebi Halatlı, Recep Temel, Zübeyir Solmaz, Arif Halıcı, Erdem Halatlı, Levent Halıcı, Kamil Alkan, Yaşar Şahin, Miktat Halıcı, Hasan Şahin, Mesut Kelepircioğlu, Kenan Halıcı, İsmail Mete, Selami, Tolu, Ayhan Alkan, Osman Canlı, Levent Kalkan, Hakan Kocaer, Hüseyin Çavgın,Hasan Hüseyin Çavtekin, Dursun Ali Murat, Halis Şaşmaz, Cafer Temel, Eşref Çavtekin, Ümmet Solmaz, Serdal Canlı, Haydar Tolu, Bayram Kaya, Mehmet Mete, Soner Şahin, Hüseyin Şaşmaz, Coşkun Halıcı, Burhan Kalkan, Talip Tolu, Süleyman Halıcı, İmdat Şaşmaz ve Serdar Alkan sadece köylerini değil asaletleriyle tüm Yozgatımızı heryerde yüceltirler.

 

Çörteninden Loo taşına, küplerinden geçgeresine, sıyırgı, yaba, kazan, ilaan, teşt vs. gibi etnografik aksesuarların hâlâ durduğu Otantik eski yapıları, özlem kokan sokakları, duygusal dokusu, dereleri-tepeleri ve yemyeşil estetiğiyle Sarıfatma tam bir müze köy, tam bir sayfiye alanı. Herkes köyüne vefalı bir aidiyet sevgisiyle bağlı.

 

Bilgisi, görgüsü ve cömert misafirperverliğine hayran kaldığımız güzel insanlardan biride bizlere sürekli refakat eden Muhtar Necip Kocaer kardeşimizdi. Kendisine sunacağımız teşekkürlerin tarifini bulamıyorum.

 

Üzüldüğüm bir noktayıda belirteyim. Spiker kimliği ve tarihçi birikimiyle Funda GÖKÇEN Hocamla Sarıfatma’yı telefonlarımızla çekip, irtibatta olduğumuz sosyal medya ve Tv kanallarında yayınlatmak üzere tarih-kültür konulu röportaj da yapmak istedik fakat o acelemiz kargaşasında maalesef gerçekleştiremedik. İnşallah muhtarımız, Dernek Başkanımız ve bu köyün kültür insanlarıyla birlikte bu muhteşem yerde bir Köy Odası sohbeti ortamı bulur ve bu güzide köyü yine dünyaya tanıtırız ümidindeyim. 

 

Güzel insanlar, terör, pandemi, savaşlar, ekonomik krizler, siyasi sıkıntılar, uluslararası çalkantılar vs. gibi iç karartan haberlerin sıklıkla duyulduğu bu günlerde, bozulmamış doğası, muhteşem dekoru, geleneklerine bağlı vatansever insanlarıyla Türkiye adına umut ve gurur veren böyle güzellikleri görünce inanın hepimiz huzur buluyoruz. Gün geçtikçe kıymetini çok daha anladığımız millet ve milli değerlerimizle, ülkemiz, ülkümüz ve ilkelerimize sadakatimiz hergeçen gün dahada perçinleniyor.

 

Güzel insanlar “Yiğit Lakabıyla Anılır.” Biz Sarıfatma Köyünden ebediyete intikal etmiş ve halen yaşayan hanedan kıymetlerin, sofrası açık, heryerde adı, namı ve itibarı olan, onurlu, omurgalı değerlerimizi asaletlerinin anıldığı lakaplarıyla sizlere sunduk. Lakaplarının yazımızdan kaldırılmasını isteyen, isimlerin düzeltilerek yazılmasını isteyen, ya da unuttuğumuz değerlerimizi lakapları, namları ve hatıralarıyla bize ulaştıran köylüleriniz olursa ikinci belgeselimize onlarıda dahil edeceğiz. Sarıfatma Köyü Belgeselinin ilk bölümümünü görüş ve eleştirilerilerinize arz ediyoruz.  

 

Hanedan asaletleri, açık sofraları ve eşsiz Güleryüzleriyle bizleri karşılayan Sarıfatmalılara kucaklar dolusu çiçek, gönüller dolusu selamlar gönderiyoruz. İnsan kalitesinin en yüksek, erdem ve tevazunun en yüce, paylaşım ve himayenin en samimi, dostluk ve vefanın en sadakatlisi ve yardımlaşmanın en şahsiyetli uygulandığı bu kutsal köyün helal ekmeği, bereketli toprakları ve cömert gönülleri hürmetine Cenab-ı Allah heryerini tam bir bereket ve güzellikle süslemiş.

 

Bizde onurlu, omurgalı, vatansever ve dürüst insanlarıyla Yozgat’ın yüzünü her yerde ak eden, aziz ve asil soylu bu güzel köyün ebediyete intikal etmiş tüm geçmişlerine Allah’tan rahmet, yaşayan birbirinden faziletli değerlerine sağlık, afiyet ve uzun ömürler diliyor, Milli ve manevi değerlerimizle, hemşehri kimliğimize özünden bağlı şahsiyetli çocuklarının layık oldukları en yüksek makamlara gelmesi temennilerimizle Dünyanın her yerindeki Sarıfatmalılara sonsuz sevgi, muhabbet ve hayranlıklarımızı sunuyor, eşsiz misafirperverliğiniz için gönüller dolusu teşekkür ediyoruz. Hepinizde herzaman baştacımız, herzaman gönüllerimizde olacaksınız.

 

Varolun yiğit ve cömert Sarıfatmalılar.

 

 

 

Rıfat ÇAKIR

[email protected]

0537 587 27 80