Allahü teâlâ, İslâmiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine dâir söz vermiştir. Yüce Allah aslâ sözünden dönmez. Bu konuda, iki âyet-i kerîme meâli şöyledir: “Allah, kendisine yöneleni doğru yola iletir.” “Doğru yolu arayanları, saâdete ulaştıran yollara kavuştururuz.”
O hâlde, Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, “Biz kesin doğru yoldayız” desek de, yine, “Yâ Rabbî, kimler doğru yolda ise, senin rızan kimlerle ise, bana onları sevmeyi, onlarla beraber olmayı nasip eyle” diye duâ etmelidir. Eğer doğru yolda isek, bu duânın bize bir zararı olmaz.
Yanlış yolda isek, ihlâsla yaptığımız bu duâ sebebiyle doğruya kavuşmuş oluruz. Herkes böyle duâ etmelidir. Hâşâ, Allahü teâlâ, beni yanlış yola sokar sanmamalıdır.
Bir hadîs-i şerîf meâli şöyledir: “Ümmetim, 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan 72’si, Cehenneme gidecek, yalnız bir fırka kurtulacaktır. Cehennemden kurtulacak olan tek fırka, benim ve Eshâbımın yolunda gidenlerdir.”
“Ehl-i Sünnet vel-cemâat”, “sünnet ve cemâat ehli” demektir. Eshâb-ı kirâm, Peygamber Efendimizin cemâatidir. Sünnet de, Peygamber Efendimizin yolu demektir.
Demek ki, “Ben, sâdece Kur’âna ve sünnete yapışırım” demek yetmiyor.
Eshâb-ı kirâmı sevmek ve onların yolunda olmak da şarttır. Peygamber Efendimiz, “Sadece benim yolumdan gidenler cennetliktir” demedi. “Benim ve Eshâbımın yolunda gidenler” buyurdu. Bu çok önemli bir inceliktir. Eshâb-ı kirâmın tamâmını sevmek, sâdece Ehl-i sünnet fırkasına nasip olmuştur. Şu hâlde, doğru yolda olmanın ölçüsü, Resûlullahın ve Eshâbının yolunda olmaktır.
İmâm-ı Rabbanî hazretleri, bu konunun açıklaması olarak buyuruyor ki:
“Peygamber Efendimizin, kendisini söyledikten sonra, aslında Eshâb-ı kirâmı da söylemesine lüzum olmadığı hâlde, onları da söylemesi, (Benim yolum, Eshâbımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshâbımın gittiği yoldur) demektir.
Eshâb-ı kirâmın yolunda giden, elbette Ehl-i Sünnet vel-cemâat fırkasıdır. Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır.” (Mektûbât-ı Rabbâniyye, I, 80)
Ehl-i Sünnete göre, bir insan günâh işlemekle kâfir olmaz.
Bazı bid’at fırkaları, günâh işleyene, kendileri gibi düşünmeyen Müslümânlara kâfir demek dalâletinde bulunmuşlardır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Mü’mine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.”