Önyargı, hepimizin hayatında fark etmeden yaptığı en büyük yanlışlardan biri.
Hiç durmadan hatta çoğu zaman düşünmeden insanlara etiketler yapıştırıyoruz.
Bu etiketler bazen ilişkilerimizi bozuyor, bazen de güzel bir iletişim kurma ihtimalini en başından yok ediyor.
Bir insanın ne olduğuna sadece dış görünüşüne, konuşma tarzına ya da mesleğine bakarak karar veriyoruz.
Ama düşününce, bu tavrın sadece o insanı değil, bizi de sınırladığını fark edebiliriz.
Hayatın sunduğu çeşitliliği, insanların farklı hikayelerini keşfetme şansını kendi ellerimizle neden yok ediyoruz?
Dükkanımızda yaşadığım bir kaç olay bu konuyu sorgulamamı tetikledi.
İçeri giren bazı müşteriler, daha bizi görür görmez, "Burada ilgilenen bir adam var mı?" ya da "Patronu çağırır mısınız?" diye soruyor.
O an, bir kadının patron olamayacağını düşündüklerini anlıyorum.
"Dükkanın sahibi biziz," dediğimizdeyse yüzlerindeki şaşkınlığı görmeye alıştık.
Bir kadının patron olması, bir mağazayı yönetmesi çok abes bir durum mu? Bu şaşkınlığa sebep olan ne?
Yaşımız mı, cinsiyetimiz mi, yoksa insanların kafasındaki kalıplar mı? Bize "Bu kadar ufak bir yerde iş yapabilir misiniz?" diye soranlardan tutun da, "Eşiniz mi yardımcı oluyor?" diye merak edenlere kadar her tür soruyla karşılaşıyoruz. Bu soruların altında yatan şey aslında hep aynı: Kalıplara sığdırma çabası.
Önyargı, insanları yüzeysel bir şekilde görmeye zorlayan bir pranga gibi.
İçine girip o insanı tanımaktansa kalıp döküp etiket yapıştırmak çok daha kolay. Bizse bunlara karşılık önce kendi değerimizi fark ettik.
İnsanların ne düşündüğünden çok, işimize odaklanmaya karar verdik.
Onların kalıplarını yıkmak bizim işimiz değil, ama biz örnek olmaya devam edebiliriz.
Bütün bunlar benim kendi farkındalığımın kapısını araladı.
Sık sık önyargıya maruz kalan bir insan olarak, zamanla önyargılardan uzak durmaya daha çok özen göstermeye başladım.
Bu ise bana Carl Gustav Jung’un şu sözünü hatırlattı: “Yalnızca yaralı bir hekim iyileştirebilir...
Bir insan ne kadar yaralıysa, o kadar şifalıdır.” Önyargının yarattığı duvarların ardına bakabilmek, hem kendimize hem de başkalarına şifa olabilmenin ilk adımı.
Bunları yazarken hep düşündüğüm bir şey var: "Ben ne kadar önyargılıyım?" Umarım siz de bu yazıyı okurken kendi hayatınıza bir bakar, "Ben insanlara nasıl davranıyorum?" diye sorarsınız.
Eğer daha yaşanabilir bir dünya istiyorsak, önce kendi bakış açımızı değiştirmek zorundayız.
Çünkü değişim bir yerden başlamalı, değil mi?