Hayatı çekilmez hale getiren bizleriz. Sıkıntıların ana kaynağı da biziz. Hesapsız kitapsız yanlış ve yamuk düşünceler hayata yön verir hale gelmişse böyle bir hayattan zevk alma ve mutlu olma şansınız yoktur. Birileri kendisinin ve ailesinin mutluluğunu baltalamakla meşguldür! Mutlu ol kardeşim deseniz de müsaade etmezler. Mutlu ol kardeşim deseniz de beceremezler. Çünkü hayatın anlamını ve gayesini anlamış değiller!

Çok para kazanmak, zengin olmak, ünlü kişi olmak ve makam kapma hırsı ile başlayan bir süreçte insan hem cinsine hayatı zehir ediyor. Kimi işinde keyfi davranıyor, kimi eksik iş yapıyor, kimi işine hile karıştırıyor, kimi sağlığımızı bozan bozuk gıda üretiyor insanların sağlığını hiçe sayıyor. Kimi de para kazanma uğruna her türlü sahtekarlığı, üç kağıtçılığı yapmakla meşgul. Bozuk gıda ve sahte ürünle insanların sağlığı ile oynuyorlar. Dolayısıyla: Sağlığımızı bozan da insanın kendisi...

Kısacası: Sıkıntıların ana kaynağı insan deriz.. Bize hayatı zehir eden insan; bize gülmeyi yasaklayan insan, bize mutu ve huzurlu yaşamı çok gören insan!... O insan: Hayatın amacını hedefini, nedenini, niçinini bilmediğimiz bir intikam duygusuyla kendinden, kendi neslinden sanki intikam alıyor ve ona hayatı zehir ediyor; kardeşçe, sevgiyle kucaklaşmak ve mutlu olmak varken...

Çevrenize şöyle bir bakın, insanların mutluluğu için herkesi kucaklayan insanlar aramızda kalmış mı?.. Çıkarcılık, bencillik ve menfaat duyguları insanların iliklerine işlemiş. Makam hırsı, benlik hırsı ve para mal biriktirme hırsı ona her şeyi mübah gösteriyor ? Yazık hem de insanlık adına çok yazık…Hem kendi hayatını hem de sevdiklerinin hayatını zehir ediyor ve beyhude geçiriyor bu insanın ömrü !..

Düşünmüyoruz ki: Hayat kısa, dünya geçici, yaşadıklarımız da rüya gibi bir şey? Biz de bir ağacın gölgesinde kısa bir süre gölgelenip ebedi olan asıl yaşantımıza döneceğiz!... İnsan bu hayatta korku filmi izler gibi yaşadıklarını takip etmekle meşgul... Geçici hayatın sahte oyuncuları gibiyiz... Keşke sıkıntılarla uğraşmak yerine mutluluk oyunlarını oynayabilseydik. Ama maalesef kimse size mutluluk oyununu oynamaya müsaade etmiyor. Hırs, tamah, açgözlülük, çekememezlilik ve doyumsuzluk- mal biriktirme hırsı size- bize hayatı zehir ediyor. Dostça yaşama, kardeşçe kucaklaşma ve paylaşma duygusu ise yok olmaya yüz tutmuş yazık ki...

Kendinize gelebilseniz hayatı ve insanı anlayabilseniz, bu nedenleri yok edebilirsiniz. Ama sizin tedbir almanıza müsaade etmeyen birileri var aranızda... O da insan kılığında? Hayatı birbirimize dar eden hırslı insanlar?.. Şahsi menfaatleri uğruna başkalarının isteklerini hiçe sayıp sizi bir avuç suda boğanlar, sıkanlar, perişan eden insanlar? Niçin mi, üç kuruşluk dünya menfaati için. O hırs değil mi, insanları mahveden, insanları bitiren, tüketip yok eden...

Maalesef bir çok insani , ahlaki ve dini değerlerimizi kaybediyoruz ve bir çok değerlerimiz bizi terk etmeye yüz tuttu vesselam. Sizin mutluluğunuz diğer insanların mutluluğu ile aynı orantılı değil.. Bilerek ya da bilmeyerek insanlara zehir ettiğimiz hayat, aynadan geri bize yansıyor ve hep birlikte hayattan bunalıyor ve mutsuz oluyoruz. Yaşam: Yüzümüze çirkinleşiyor. Hayatı ve gerçeği görebilmemiz için aynaya tarafsız gözle bakmanız gerekiyor. Tabii ki bakabilirseniz? Mutlu ve insan gibi kardeşçe yaşayanlarımız yok mu? Var tabii ki... Var olmaya da devam edecektir! Belki de kısacıkta olsa tadabildiğimiz o mutluluğumuz onların yüzü suyu hürmetinedir kim bilir?...

Hayatı, anlamını ve gayesini anlar ve her şeyi kardeşlerimizle paylaşmayı becerebilsek hayat yaşanır hala gelecektir. Biz galiba hayatı, hayata geliş amacımızı ve hayatın manasını anlayabilmiş değiliz? Anlayamadığımız için de bu hayatı sonsuz zannedip gerçek hayatı unutuveriyoruz. Ve hayatı- yaşamı birbirimize zehir ediyoruz, yaşanmaz hale getiriyoruz! Ortaya da sıkıntılı, çileli, çekilmez bir hayat çıkıyor. Gelin hayatta mutlu olmayı, kardeşçe yaşamayı ve paylaşmanın yollarını birlikte arayalım, birlikte bulalım ve iki cihanda da mutlu olalım, ne dersiniz?