Muhtar emmi,
* Muhtar emmim…
** Bir daha “muhtar emmim” desene. Senin böyle deyişin var ya bana “Cumhurbaşkanım” demişsin gibi geliyor.
** Muhtar emmi.
** Muhtar emmim söyle.
** Muhtar emmi. Hayırlı olsun, yine ve yeniden Muhtarlık için aday olmuşsunuz.
Sizi siyaseti bıraktı diye biliyorduk.
** Evet, öyle oldu. Bana kalsa aday vs. olmayacaktım, rahatım yerindeydi. Artık adaylık ve herhangi bir görev vs. benden geçti diyordum. Fakat gördüm ki büyük talepler geldi. Hem halkım beni unutmamış, hem de büyüklerim beni unutmamış. Biz de görev istenmez, görev verilir. Büyüklerimin ve Halkımın taleplerine hayır diyemezdim. Partim pırtım, yere gelmez sırtım. Kim ne diyebilir ki partim beni uygun gördü.
** Halkın talebi değil de kendisi oraya buraya siyasetçilere, valiliğe, kaymakamlığa diğer mahalle muhtarlarına, genel merkeze telefon ettirdi mesaj attırdı diyorlar. Malum iletişim çağındayız.
Dr. Kazım Arslan’ın da ayağını kaydırdı diyorlar
** Ne münasebet canım. Halkım istedi ben de geldim. Ben halkıma ve büyüklerimin kararlarına değer veren bir insanım. Bu seçime kadar böyle. Ben kimsenin ayağını-mayağını kaydırmadım.
Benim şahıslarla işim olmaz. Ben büyük büyük ideallerin adamıyım. Çevremde bunu herkes bilir.
Kaldı ki ben Muhtarlığım sırasında büyük hizmetler yaptım, tabii beni unutmazlar, Hatta mahallenin yıpranan yollarını kaç kere değiştirip yenilettim. Söktürdüm yaptırdım, söktürdüm yaptırdım. Neden? Çünkü vatandaşlarım yeni kaldırımlarda yürüsünler ve ayakkabıları hem aşınmasın, hem de kirlenmesin diye. Biliyorsun garibi var fakiri var. Adım bile kaldırımlarda kullandığım malzemelerle özdeş anılmaya başladı.
** Demek mahallenize çok büyük hizmetlerde bulundunuz? Ne gibi mesela: Biraz açar mısınız?
** Tabi büyük, çok büyük hizmetlerde bulundum, spor’u ihya ettim. Baktım ki en iyi propaganda spor üzerinden yapılıyor. Orada iyi bir potansiyel var ben de spor konusuna yöneldim.
Mahallemizin yanına bir mahalle daha kurmaya karar verdim ve topladığım paraları boşu boşuna beklemesin diye bankere yatırdım ve kar ettirdim. Biliyorsunuz o günlerde bankere para yatırmak modaydı. Ne yaptımsa mahallem için yaptım.
Sonra mahalleye “mandıra” tesisleri yaptım.
Her mahalle muhtarı cadde ve sokaklarını asfalt yaparken, ben daha dayanıklı olur düşüncesiyle şehrin tüm sokaklarını orta çağ Avrupa kentleri gibi taş ile döşettim. Şehre tarihi bir hava verdim. Mahallemiz Avrupa’nın önemli bir kenti gibi taş sokakları ile ne kadar turist çeker diye düşündüm.
Fakat şu an pek hatırlayamadım, takdir edersiniz çok zaman geçti, biraz da yaşlılık işte pek anımsayamadım. “hangi yolları açtığımı”, “hangi konakları tamir ettiğimi”, “hangi çarşıyı çalışır hale getirdiğimi”, hangi caddeleri asfaltla kapladığımı”söyleyeceğim ama dedim ya şu an aklıma gelmedi. Aklıma gelince söylerim. Ya da sen söylesen ben neler yapmıştım.
Ben gelmeden önce mahallemiz mezbelelikti. Ben köyümüzü Türkiye’nin Paris’i yaptım. Çamurdan kurtardım.
** Bana “sen söylesene” diyorsunuz ama inanın ben de pek hatırlayamadım.
Zaten diyorlar ki mahalle için kalıcı bir hizmetin olmamış. Muhtarlığı sırasında eften püften işlerle uğraştı diyorlar. Köy girişine traktörcüler oyun parkı yaptırmışsın, ama traktörcüler oyun parkının kıymetini bilememişler uzak diye oraya gitmemişler. Hatta Osmanpaşa ile bizim köyün yolunu dahi yapmamışsın. Bu işler Taahhüt işlerine benzemez diyorlar.
** Sen ne diyorsun be kardeşim. Ben çalışmasam, hizmet yapmasam beni tekrar tekrar aynı göreve koşarlar mıydı sanıyorsun. Ben hiçbir şey yapmasam büyüklerim bunu görmezler mi. Sonra mahallelinin, milletin gözü kör kulağı sağır mı yani.
Sonra, yarın kuvvetli bir düdük çalarız “hazıroool” çekeriz toplanır gelirler.
** O sizin gücünüz değilmiş, partinin gücüymüş. Bir de rüzgâr meselesiymiş. O gün rüzgâr varmış. Şimdi rüzgâr yokmuş.
Sonra diyorlar ki; Köprülerin altından çok sular geçti. Bu zaman zarfında o mahalle senin, bu mahalle benim gezdi bir kere bizim semtlere uğramadı, bir kere partinin gurup toplantılarına katılmadı, bir kere Mahalleye uğramadı, ne düğünde ne cenazede görünmedi diyorlar. Bir kere Yozgat sporun maçına katılmadı diyorlar. O partiden o partiye gezdi Ülkücüleri küstürdü, Ülkü Ocağının yerini dahi bilmez diyorlar. Şimdi nasıl yine geldi diyorlar. Seçmen çantada keklik değil artık diyorlar.
** Yok canım! Kim çıkarıyor bu lafları. Ben Köyüme-mahalleme gelmemişsem, benim kalbim gönlüm hep buralardaydı. Belli ki onlar fark etmemişler. Benim ruhum hep buralarda aranızdaydı. Sonra ben o partiden öteki partiye hep memleketimi-mahallemi düşünerek gezdim. Nerede mahalleme daha iyi hizmet ederim hesabı içerisindeydim.
** Sonra diyorlar ki. Siz parti vs. tanımazmışsınız. Hele partilileri, sizin için çalışanları, dava adamlarını hem hiç tanımaz, hemen ve ilk onlara dirsek gösterir, hem de mahalleye yaklaştırmaz hem de muhtarlığın kapısından geçirmez mişsin.
Başka partililere daha yakın durur, sizi o makama getiren partinizi dışlarmışsınız. Hatta ve hatta başka partililere “Devrek” ten baston bile getirmişsiniz.
** Yahu bırak şimdi bunları, Şimdi birlik zamanı. Memlekette de, mahallede de, köyde de birlik zamanı. Şimdi ben adayım ve tam da birlik beraberlik zamanı. Gün birleşme ve kaynaşma günü (tabi benim etrafımda), ayrılık gayrilik, küslük olmaz. El ele verme zamanı. Mahallelinin arasına ikilik sokmayın.
** Diyorlar ki dün birlik zamanı değildi Mahallede birlik yoktu da siz aday olunca mı birlik beraberlik zamanı diyorsunuz. Bu nasıl bir birliktir ki hep bozuluyor da veya bozulmuş oluyor da siz gelince birleşme zamanı gelmiş oluyor.
Anlaşılır gibi değil bir durum. Siz aday değilken, mahalle ve problemleri hiç kimsenin umurunda değilken, kendileri Muhtar adayı olunca birden bire memleket sevdalısı kesiliyor, Memleketin tüm dertlerini üslenmeyi kendinize vazife ediniyorsunuz.
Yok, “üretken Muhtarlık”, ne demekse, Muhtarlığın görevleri bellidir, seralar kurup çilek mi yetiştirecek ve onu satacak.
Yok, “sosyal Muhtarlık”, Muhtarlık önceden sosyal değildi de bundan sonra mı sosyal olacak, uzak doğuya turlar mı düzenleyecek?
Yok, “ekonomik Muhtarlık”, bu da ne manaya geliyorsa, slogandan öteye geçmeyen bir cümle.
Yok, “güler yüzlü muhtarlık”, Eskiden muhtarlık asık suratlı mıymış ki de bundan sonra güler yüzlü olacakmış. Herhalde muhtarlığın kapılarına güler yüzlü insan resmi asılacakmış gibi.
Yok, “gönül muhtarlığı”, ne demekse bu da. Mahalleyi gönülle mi idare edeceksiniz? Yoksa Muhtarlık tabelasına “Gönül Muhtarlığı” mı yazdıracaksınız? Tabelayı değiştirince her şey değişir sanıyorsunuz.
Yok, “Mahallem için hayallerim var”. Ne demekse bunlar. Daha önce mahalle de sanki bunlar yoktu da veya bu konuları hiç düşünen, bilen yoktu da siz getiriyorsunuz gibi bir durum oluşuyor.
Peki, sormazlar mı adama? Daha önceleri nerelerdeydiniz, eskiden memleket meselesi yok muydu? Siz nerelerde gezerken bu memleket meselesi aklınıza geldi.
Daha önce memleketiniz için kılınızı kıpırdatmazken, bu gün ne hal ise hemen memleket sevdalısı kesildiniz.
** Biiiiz kökten memleket sevdalısıyız. Memleket için yaşarız. Biziiiim işimiz gücümüz hizmeeeeett. Unuttum söylemeyi; Hatta hızlı treni köyümüzün ortasına, ayağınızın dibine getireceğim.
** Olacak iş mi muhtarım, Hızlı tren oraya gelmez gelemez. Hizmet diyorsunuz ya sayın muhtarım. Mevcut Muhtar hizmetin alasını yapmış.
** Hızlı treni karadan getiremezsem, havadan getiririm. O başkan da yapsın yapsın hizmetlerini, o da bizim kardeşimizdir. Onun izinden de yürüyebiliriz. Benim sloganım“Maksat hizmet”