Odgurmuş(1): Sayın Monşer-Usta, seçim geçeli bakın kaç ay oldu. Seçim öncesi ileri sürülen bu “bankamatik memur-işçiler” konusu ne oldu. Takip ediyor musunuz netice ne oldu. O on binleri bulan bankamatik memurları tesbit edildi ve işten atıldı mı?
Monşer-Usta(2): Yo pek fazla bir işten atılma işlemi olmadı, küçük bir gurup işten atıldı onlarda belediye önünde eylem yapıyorlar.
Odgurmuş: Hâlbuki operasyona seçim öncesi başlamıştı. İmamoğlu “Bankamatik işçilerden” bahsetmişti. Ardından da gerek basın ve gerekse sosyal medya olaya balıklama atlamış ve akla ziyan rakamlar havada uçuşmuştu.
Monşer-Usta: Evet bahsetmişti. Binlerce hatta 10 binden fazla bankamatik işçisi olduğundan söz edildi biliyorum. Haksız yere maaşlar ödenmiş.
Odgurmuş: Aslında İmamoğlu bu belirtilen bankamatik işçilerini ya bulamadı, ya yanılttılar, ya da onları affetti!
Fakat şurası bir gerçektir ki; Yapacağı işten atmalara en baştan alt yapı oluşturdu. Göreve gelir gelmez de hemen icraata geçti. Takip ettiğimiz kadarıyla da işçileri işten çıkartmaya başladı. Hatta Kılıçdaroğlu seçim öncesinde yaptığı konuşmalarda “hiçbir işçi çıkartılmayacak, işçi kıyımı olmayacak” demiş olmasına rağmen, Tablo ortada: İmamoğlu işçi çıkarıyor, Kılıçdaroğlu da yaptığı açıklamalarla O’na destek veriyor.
Monşer-Usta: Çıkarsın, çıkarsın tabi çıkartacak.
Odgurmuş: İmamoğlu’nun gerekçe olarak Savunması ise hazır: “Çalışmadan aylık alıyorlardı” diyor. Anlaşılan o ki bu da bir algı operasyonu imiş. Bu algı ile işten çıkartılan işçilerin çıkartma işlemini haklı göstermeye çalışıyor.
Eğer gerçekten öyle ise ve on binlerce bankamatik işçisi varsa, bu işçileri İşten çıkarmak yetmez. Bu durumun her halde bir de hukuki boyutu vardır ve olmalıdır. Madem öyle bu on binleri bulan işçileri hakkında İmamoğlu’nun belediye avukatları aracılığı ile gerekli suç duyurularında bulunması gerekmez mi. Gerekir ama bunu yapmıyorlar. Aksi takdirde kendisi görevi ihmal suçu işlemiş olmaz mı? Madem bu işçilere veya görevlilere haksız ödemeler yapılmış o halde bir belediye başkanı olarak, işçilere ödenen haksız aylıkların peşine düşmek zorundadır. Kendisi bunu da yapmıyor. Bu durumu kendisi de iddia ediyordu. Seçim öncesi hem de abartılı bir şekilde “bankamatik işçilerden” bahsediliyordu.
Bu durumda, seçilmiş belediye başkanı olarak kurumun hakkını-hukukunu korumak, dolayısı ile haksız ödenen aylıkları geri istemek gibi bir görevi değil mi?
Monşer-Usta: Şey.. kemm. Kümm. var. Yapar herhalde. Ne acele ediyorsunuz canım. İşi vardır, yapacaktır, gelecektir, gidecektir, bak bir Diyarbakır ziyareti yaptı, Gölbaşı savcısını katleden Yılmaz Güney’in mezarını ziyaret etti de. Sonra temel atmama törenleri de yapıyor. Bak bütün dediklerini tahakkuk ettiriyor. Neden acele ediyorsunuz. Her şeyin bir sırası var.
Odgurmuş: Elbet yapmalı, Yapmazsa eğer, bir kamu görevlisi olarak kendisi suçlu duruma düşer! Dedim ya; yapmıyor, neden yapmıyor bilme imkânımız yok.
Buradan şu anlaşılıyor. Çünkü belki de söyledikleri her halde pek doğru değildi. Attığı, kapı önüne koyduğu işçiler her gün ekranlarda. Aralarında 10 yıldır İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışanlar var. Parkları süpürürken bulduğu ve içinde binlerce dolar olan cüzdanı götürüp karakola teslim eden bir işçi de onların arasında. Öyle görülüyor ki hepsi ekmeğinin peşinde, alın teri dökerek kazandığı parayı hak eden insanlar.
İşte bu insanlara “Bankamatik İşçi” diyorlar...
“Çalışmadan para aldıklarını” iddia ediyorlar...
Monşer-Usta: Öyle değil mi?, hepsi bankamatik memuru bence. Hepsini işten atsın, bizim adamlara yer açılsın. Kaç senedir belediyeyi alacağız diye gözümüz patladı.
Odgurmuş: Ama ayıp diye bir şey var. Hem bu ithamlar son derece çirkin bir suçlamadır. Namusuyla çalışıp, onuruyla yaşayan bu işçilerin kişilik haklarına yapılan ağır bir saldırıdır. Bütün bunlar doğru ve ahlaki olmayan, yasal ve insani dayanağı bulunmayan işçi kıyımını gölgelemek için karşı tarafa yapılan haksız bir suç isnadından başka bir şey değil.
Bu durum, hukuken de suçtur!
O işçilerin tamamının yargıya gidip, kendilerine karşı kullanılan bu ifadelerin hesabını sorma hakları vardır ve olmalıdır. Her işçi bu savunma hakkını kendi başlarına belki yapamayabilirler. Ama bu işçilerin sendikaları var. Sendikalar öncü olmalı, işçileri harekete geçirmeli, gerekli suç duyurusu dilekçeleri hazırlamalı.
İmamoğlu’nun sözleriyle ilgili gereken hukuki işlemler yapılmalı.
Makamı ve konumu ne olursa olsun, kimsenin bu işçilerin onurlarıyla oynamaya hakkı yoktur. Türkiye bir hukuk devletidir, kabile ya da aşiret devleti değil.
Karalamak, suçlamak ve haklarında kamuoyunda yanlış algılar oluşmasına çalışmak, bu kadar ucuz olmamalı. Yargıda hesabı sorulmalı.
Not: Bu yazının hazırlanmasında Akşam gazetesi yazarı Emin Pazarcı’nın 5 Eylül 2019 tarihli yazısından faydalanılmıştır.
(1)- “Odgurmuş”: Kadim kitabımız Kutatgu Bilig’de “Kanaat-Akıbet” manasına gelen şahsiyet.
(2)- “Monşer-Usta”: “Batı özentisi içinde olan”, “cehaletinden rahatsız olmayan”, biraz sağcı, biraz solcu, biraz 1970’li yıllar ülkücüsü, biraz liberal, biraz Kemalist, biraz laik ve her halükarda halkını geri-sürü gören hayali bir şahsiyet