Her yıl 12 ,18 Mart ayları geldiğinde Öğretmen, hocamız Hamza Eravşar ‘ı hatırlar gözlerim yaşarır. Yine her sene Badenwürtemberg bölgesinde Türk kültür merkezleri ve Türk Ülkü Ocaklarında milli ve tarihi günlerin hatırlatılması bu gurbet elde doğup büyüyen gençliğe tarih şuuru verilmesi için çok gayret ederdi. Başkan ve yönetiçileri motive eder adeta kutlamada bu kültür ocaklarımız birbirleriyle yarış ederlerdi. Bunda Hamza Eravşar büyüğümüzün emeği çoktu. Allah kendisine rahmetler eylesin. Mekânın cennet olsun.
Bu tarihi günleri hatırlayana ,hatırlatana gençliğe tarihi şuur verme gayretinde olan idarecilerimize selamlar olsun. kendilerini yürekden kutluyorum.
İstiklal Marşı’mızın kabulünün 102. yıl dönümünde, istiklal mücadelesi kahramanlarımızı ve milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u rahmet ve minnetle anıyorum.
İstiklâ lMarşı' nın T.B.M.M.de, kabulünün 102.yılında ;Üstün bir mücadele ve kahramanlıklarla kazanılan Kurtuluş Savaşı sonrası, Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un “Kahraman Ordumuza” hitaben yazmış olduğu şiir, 12 Mart 1921 tarihinde Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklal Marşı olarak kabul edilmiştir.
Millî Şâirimiz Mehmet Akif Ersoy'u, Millî Mücadeleden bugüne devletimizin bekası ve milletimizin selâmeti uğrüna şehit olan tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyoruz. Mekânları cennet, makamları âli olsun. Şâirin ifadesiyle: "Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı'ı yazdırmasın"duasına âmin diyoruz.
İSTİKLÂL MARŞI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.
Ruhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâ-mahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dînin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan, İlâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
MEHMET AKİF ERSOY