Malûmdur ki, insanlar cemiyet hâlinde yaşamak mecbûriyetindedirler. Bu cemiyetin en küçük birimi âiledir. Bu bakımdan âile, toplumun temel taşıdır. Aile, insanların doğup büyüdüğü, yetişip geliştiği ve terbiye gördüğü topluluktur. Bu, topluluğun küçük-büyük fertlerinin olgunlaştığı, bir hayât okuludur. Aile içerisinde her ferd, birbirinin bilgi ve tecrübesinden faydalanır. Bu faydalanma bir ömür boyu devâm eder. “Nikâhlanıp, evlenerek bir araya gelen erkek, kadın ve çocuklardan meydâna gelen en küçük topluluk” olan “Aile”ye ve kadına, mukaddes dînimiz İslâmiyette ve târih boyunca kültür ve medeniyetimizde, çok büyük önem verilmiştir. Ailenin temelinin çok sağlam olarak atılması gerektiği vurgulanmıştır.
İNSANLIK AİLE İLE BAŞLAR
Şüphe yok ki, insanlık “Aile” ile başlar. Yüce kitâbımız Kur’ân-ı kerîmde bildirildiği gibi, bu âile, bir erkek ile bir kadından ibârettir. İlk insan aynı zamanda ilk Peygamber kılınmıştır. Hazret-i Adem ile eşi Hazret-i Havvâ, yeryüzünde bulunan ve İlâhî vahiy ile terbiye edilmiş olan ilk âiledir. İnsan nesli (soyu) onlardan çoğalmıştır. Eski ve köklü bir müessese olan âile, değişik yer ve zamanlarda değişik görünüşler kazanmasına rağmen dâimâ var olagelmiştir. Bugün yeryüzünde rastladığımız farklı renklere, kültürlere, milletlere ve gruplara rağmen, insanlar temelde bir tek âilenin çocuklarıdırlar. İlmin kesin olarak ortaya koyabildiği husûs, farklı ırklara, renklere, kan gruplarına ve iskelet yapılarına rağmen, bütün insanların bir ana-babadan çoğaldıklarıdır.
Hucurât sûresinin onüçüncü âyet-i kerîmesinde meâlen: “Ey insanlar! Biz sizleri, bir erkek ile bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabîlelere ayırdık...” buyurulmaktadır. Dünyâdaki bütün insanlar mesut olmak isterler. Fakat mesut olan pek azdır, çünkü saâdetin ne olduğunu bilen azdır. Saâdet denilince yalnız dünyâdaki rahatlık hâtıra gelmemelidir. Asıl saâdet, ebedî olan âhiret saâdetidir. Ahiret saâdetine kavuşabilmek için de Allahü teâlânın ve son Peygamberinin emirlerine uymak yegâne çâredir; bundan başka çâre yoktur. Aile fertleri, toplumun en küçük yapı taşlarıdır. Nasıl bir binânın temel taşları yerinden oynatıldığında bu binânın ayakta kalması mümkün değilse, âilenin temel taşları da yerinden oynatıldığında, o âilenin ayakta kalması mümkün olmaz. Ayakta kalsa bile esâs fonksiyonlarını yerine getirmesi mümkün değildir. Anne ve baba; gerek kız gerekse erkek çocuklarını devâmlı gözetmeli, bilhâssa onları kötü arkadaşlardan korumak için çok gayret göstermelidirler. Kötü arkadaş, çocuğun en büyük düşmânıdır. Burada şunu belirtelim ki, Batı’nın bâtıl inanışlarını, moda ve ahlâksızlıklarını taklit etmek, medeniyet değil, milletin bünyesinde tahrîbât yapmaktır. Burada bir noktayı da önemle vurgulayalım: Değişim üzerine seri konferanslar veren, bu konuda birçok kitâbı da olan araştırmacı yazar Pat Mesiti, âile üzerine bakınız ne diyor: “Değişimden korunacak şeyler de var; bunlardan biri âilenin yapısıdır. Bugün, bazı kimseler âile fertlerinin görev ve sorumluluklarını yeniden yorumlamak ve âile kavramını yeniden tanımlamak istiyorlar. Aile fertlerinin rollerini değiştirmek ve yeniden tanımlamakla âilenin birliğini ve gücünü yıkmak eş anlamlıdır. Böyle bir davranış, toplumun yapısı bakımından çok tehlikelidir. Çünkü âileyi parçalamak, toplumu parçalamak demektir...”