Vefalı bir insan olan Mehmet Akif Ersoy , hasta olduğunu duyduğu dostu Hacı Besim Efendi'yi ziyarete gider. 
   Besim Efendi hali vakti yerinde olmasına rağmen eli pek sıkı olup para harcamazmış. Adam çok zayıf ve mecalsiz halde yatıyormuş. Şairimiz geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra:
- Hacı Efendi, der. sizi çok zayıf görüyorum. bir tavuk kestirseniz, çorba falan yapılsa?
Besim Efendi:
    - Siz ne diyorsunuz Akif Bey, diye çıkışır. Dünyanın bin türlü hali var, para pul harcamaya gelmez.
Hakikati her zaman ve her yerde söylemeyi şiar edinen Akif tebessüm eder:
- Hacı Efendi! Dünyanın o bin türlü halinden dokuz yüz doksan dokuzu başınıza gelmiş. daha ne bekliyorsunuz?
     Mehmet Akif'in "Köse İmam" şiirini ithaf ettiği Ali Şevki Bey bir gün şaire İstanbul'daki Vefa yokuşundan bahseder. İç geçiren Safahat şairi sitem dolu bir sesle karşılık verir: Bırak Ali Şevki, bugünkü nesil o yokuşu çoktan dümdüz etti!
     Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un yaşayan en büyük uzmanı M. Ertuğrul Düzdağ, Türk Edebiyatı Vakfı'nda konuşuyordu . Akif'in vefat yıl dönümü münasebetiyle 25 Aralık 2002 tarihinde düzenlenen toplantıda hatip bir ara şunu söyledi:
- Akif, "insan bir haddini bilmeli, bir de hesabını" "ben haddimi bilirim; ama hesabımı bilmem." dermiş.
     Yine M. Ertuğrul Düzdağ anlatmıştı. Mehmet Akif ile Eşref Edip çok iyi arkadaşlarmış. İkisi bir çok hususta anlaştıkları halde bir konuda mizaçları tabana zıtmış. Akif çok cömert, Eşref'in ise eli biraz sıkıymış. 
     Bir gün biri millî şaire iki paket getirir ve: 
"Biri benim, biri de Eşref Edip'in hediyesi." der. Akif çok şaşır ve sorar: - hayrola, Eşref huyunu mu değiştirdi?
     Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif Ersoy'u Recaizâde Mahmut Ekrem'in evine götürmek ister. İstanbul'a kar yağmıştır ve hava çok fazla soğuktur ama pehlivan yapılı Akif hiç üşümez. 
    Eve varıp paltosunu çıkaran Kuntay tir tir titrerken Akif son derece sâkindir.
    Bunun üzerine Mithat Cemal dayanamaz ve dostuna sitem eder: - Canım Akif, insan üşümez mi? Bâri hatırım için üşü!.. 
     Mehmet Akif, kibirli insanlardan hiç hazzetmezdi. Ali Şevki Hoca da oldukça gururluydu. Hele Avrupa'ya gidip döndükten sonra kibrinden yanına yaklaşılmıyordu. Akif bir toplulukta bu özelliğini zarif bir teşbihle hocaya hissettirir: - Siz, insanlara eskiden Fatih Camii'nin minaresinden bakardınız, şimdi Eiffel Kulesi'nden bakıyorsunuz.
    Mehmet Akif, ağır hasta olup yatmaktadır. Kapıdan kerli ferli bir ziyaretçi girer: - Geçmiş olsun der. Akif saygısından dolayı hastalığına rağmen ayaklarını toplar.
    Hâl hatır faslından sonra adam Akif'e yönelir ve müşkülünü halletmesini ister: - Hocam, gökkuşağının altından erkek geçerse kadın, kadın geçerse erkek olurmuş; bu doğru mu? Koca şair, bu saçma soru üzerine yanındakilere mırıldanır: - Artık ayaklarımı uzatabilirim!
     Dürüstlük ve samimiyet abidesi Mehmet Akif, sağlam karakterli olmayan ikiyüzlü kişilere düşmandı. Bir gün Mithat Cemal'e şu itirafta bulunur: - İkiyüzlüleri artık sever oldum; çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.Mehmet Akif, 1921'de burdur mebusu olarak meclistedir. Milletvekillerinden biri, konuşmasını yaparken "memurîn" (bütün memurlar) ile "memureyn" (iki memur) kelimelerini birbirine karıştırarak, "memûreyne iyi bakmanız lazımdır." der. Akif, oturduğu yerden cevap verir: - Dediğiniz gibi memûreyn olsaydı, biz onları kuş sütü ile beslerdik. M. Akif 1936 yılında, Mısır’ da hasta olarak yurda dönüyor. Hasta yatağında ziyaret edenler: “Acaba İstiklal Marşı yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?” diye soruyorlar.
 Rahmetli M. Akif dua edercesine cevabı şöyledir: “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın.”