İslâm dinî, insana büyük değer vermiş, ona vazgeçilmez haklar tanımış ve bu hakları dokunulmaz kabul etmiştir.
Şüphesiz insanlık aradığı huzur ve mutluluğu ancak İslam'ın kutsal değerlerine gönlünü açmakla bulabilecektir.
Kur'an-ı Kerim'de; "Ey iman edenler! Allah ve Resûlü, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, o çağrıya uyun” buyurularak, ilahi mesajların insanlara "hayat" verdiği dile getirilmiştir.
Gerçekten cehalet ve zulüm gibi hayatı adeta yaşanmaz hale getiren nice olumsuzluklar içinde yüzen insanlık, İslâm'ın gelişiyle adeta yeniden hayat bulmuştur.
Zira bu rahmet yüklü ifadelerin merkezinde hep insan, insana saygı ve insanın dünya-ahiret mutluluğu yer almıştır.
Adaletin, hak ve hukukun gözetilmediği durumda zulüm vardır.
Şüphesiz insan onur ve şerefiyle bağdaşmayan, temel hak ve hürriyetlere aykırı her türlü tutum ve davranış zulümdür.
Bir insanın asla vazgeçemeyeceği hayat hakkından tutun da, emeğinin gaspına, fitne, fesat, iftira ve gıybetle huzur ve mutluluğunun elinden alınmasına varıncaya kadar sözlü ve fiili her türlü tutum zulümdür.
Kur'an-ı Kerim'de "Allah zulmedenleri sevmez." buyurularak, zulüm ile Allah'ın rıza ve sevgisinin bir arada bulunamayacağına vurgu yapılmıştır.
Sevgili Peygamberimiz de yemin ederek insanlara haksızlık ve zulmeden kişinin, cehenneme gireceğini, cennetten de mahrum bırakılacağını ifade etmişlerdir.
Zulüm, bir toplumda birlik ve beraberliğin, sevgi, saygı ve sadakatin, barış ve hoşgörünün önündeki en büyük engeldir. Zulüm, fıtratı bozulmuş, gönlü kirlenmiş, vicdanı kararmış insanların bir niteliğidir.
Kur’an’ın ifadesiyle kıyamet günü "Zulmedenlere,’Ebedî azabı tadın!
Siz ancak vaktiyle yaptıklarınızın cezasına çarptırılıyorsunuz' denilecektir".
Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde "Zulümden sakınınız.
Zira zulüm, kıyâmet günü (sahibini kuşatan) karanlıklar (olacak)dır." buyurur.
Muhakkak ki, haksızlık ve zulüm, ahirette, zulmeden kişiyi iflasa götürür. Bir defasında Sevgili Peygamberimiz, "Müflis kimdir, biliyor musunuz?" diye sorduğunda, Ashâb: "Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir" dediler. Peygamberimiz: "Şüphesiz ki ümmetimin müflisi; kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip; şuna sövdüğü, buna iftira ettiği, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü, şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevabı başkalarına verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları bittiği için hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir" buyurdular.
Sevgili Peygamberimizin bu konudaki uyarısı: "Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur" buyurur.(Cuma Hutbelerinden)