Sözlükte “övgüye lâyık yer, yüksek dereceli mânevî makam” anlamına gelen makām-ı mahmûd, kıyamet günü sorgulama öncesinde uzun bekleyiş sebebiyle bütün insanların sıkıntıda bulunduğu bir sırada Resûl-i Ekrem’e ilâhî rahmetin tecelli etmesi yolunda niyazda bulunması için izin ve yetkisini ifade etmektedir.Makām-ı mahmûd, namaza ilişkin bazı açıklamaların ve Resûlullah’tan teheccüd namazı kılması istenmesinin ardından, “Rabbin seni ileriki bir zamanda övgüye lâyık bir makama getirecektir” meâlindeki âyette yer almaktadır (El-İsrâ 78-79).Bu tabir çeşitli hadis rivayetlerinde de geçer. Bunlardan biri, Hz. Peygamber’in, ezanı duyan kimsenin okuduğu takdirde şefaatine nâil olacağını söylediği dua metnidir. Bu dua, “Ey mükemmel davetin ve sürekli duanın rabbi olan Allahım! Muhammed’e, kendisini sana yaklaştıran bir vesile ve herkesin mertebesini aşan bir üstünlük lutfet, onu vaad ettiğin makām-ı mahmûda ulaştır” anlamındadır (Buharî)Bazı rivayetlerde makām-ı mahmûd şefaatle tefsir edilmiştir.İslâm âlimleri Kur’an’da mahiyeti açıkça belirtilmeyen, hadis kaynaklarında ise farklı biçimlerde zikredilen bu tabirle ilgili çeşitli görüşler belirtmişlerdir. Taberî, âlimlerin çoğunun makām-ı mahmûdu Hz. Peygamber’in kıyamet günü insanlara şefaatte bulunacağı konum; bazılarının ise Resûl-i Ekrem’in arşta Allah’ın sağ yanında oturacağı makam olarak yorumladığını ve bu iki görüşten ilkinin tercih edilebileceğini belirtir.İmamı Mâtürîdî, sözü edilen tabirin, Resûlullah’ın sadece kendi ümmeti için değil bütün günahkârlar için şefaat etmesi yanında herkesin beğenip takdir edeceği mânevî bir makam olarak da açıklanabileceğini ifade eder.Elmalılı Muhammed Hamdi; makām-ı mahmûdun, Hz. Peygamber’e nâfile ibadet olarak teheccüdün emredilmesi anlamında geçmesini dikkate alarak kulun nâfile ibadetlerle Allah’a yaklaşacağını haber veren hadisle bağlantı kurmuş ve bu tabirin Allah’a mutlak yakınlığı ifade ettiğini, Resûl-i Ekrem’in livâü’l-hamd altında yapacağı şefaatin de bununla ilgili olduğunu belirtmiştir.Genellikle İslâm âlimleri makām-ı mahmûdun tefsirinde şefaati esas almışlardır. Onları bu yoruma sevkeden âmil makām-ı mahmûdu şefaatle tefsir eden hadis rivayetleri olmalıdır. Âlimler, makām-ı mahmûdun sözlük mânasına bakarak bunun kıyamet gününde bütün insanlara yönelik bir şefaat olabileceği kanaatine varmışlardır.Makām-ı mahmûd âyetinin yer aldığı İsrâ sûresinin hicretten az önce nâzil olduğu bilinmektedir. Ayrıca sûrede bu âyetten önce müşriklerin Resûl-i Ekrem’i yurdundan çıkarmak için uğraştıkları belirtilmiş; âyetten sonra da Resûlullah’a, bulunduğu yerden çıkarken ve gideceği yere girerken sadakat ve selâmet dairesinde tutulması ve ilâhî desteğe mazhar kılınması yolunda dua etmesi emredilmiştir.Buna göre makām-ı mahmûd ile, yakın bir zamanda İslâm’ın güç bulacağı ve dünyaya açılacağı, bu durumun dünya var oldukça devam edeceği gerçeğinin kastedildiğini söylemek mümkündür. Nitekim İsrâ sûresi âyetlerinin hicretle bağlantılı olarak yorumlanması Taberî’nin de tercihleri arasında yer almaktadır. (