Ramazan bayramı vesilesiyle izin alıp İzmir'den Ankara güzergâhıyla arefe günü Yozgat'tayım. Bayram sabahı namaz vaktinde yola çıkacak ve bayram namazını köyde kılacaktık. Köyde bayram namazını tam hatırlamıyorum son defa ne zaman kıldığımı. Böylelikle eski günlere gidecek ve çocukluğumuzdaki bayramları tekrar yaşayacaktık. Eski dostlarla, akrabalarla görüşecek, hatıraları tazeleyecektik. Köyden ayrılalı çok zaman geçmişti ve yıllar öncesi köy meydanında görünenlerin çoğu köyden, bir kısmı da bu dünyadan ayrılmışlardı.

Köyde herkes akraba gibiydi. Düğünde cenazede bir ve beraberdiler. Köyde yaşayan büyüklerimiz ya emmimizdi ya da halamızdı. Büyüklere emmi, abi diye seslenirdik. Büyüklerimizin emri babamızın emri gibi kabul eder ve derhal yerine getirirdik. Birbirlerini sayardı herkes, yanlış davranışlar "komşu komşuya böyle mi davranır" diyerek hoş görülmezdi. Köyde hayat yokluklarla yaşanırdı ama çekilmez değildi.

Sabah namazını kılar kılmaz yola koyulduk. Köye vardığımızda "bayram camisine" daha vakit vardı. Arabayı avluya park edip ayaküstü hoşbeşten sonra caminin yolunu tuttuk. İlk durakladığımız yer bizim örendi. Örene farklı gözle bakıyorduk. Yıkılmış duvarların altında ne kadar hatıralar yatıyordu. Evimizin avlusunda yaşadığım günler gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Koyunların kuzuların meleşmelerini bile duyar gibi oldum. 30-40 yıl öncesine gitti aklım bir süre. Vakit yoktu yürümeye devam ettik. Yürüdüğümüz yollarda bu mevsimde sap çeken kağnı ve at arabaları ve traktörler olurdu. Köyün yolları harman mevsiminde gökteki samanyoluna özenirdi.

Camiye ulaştığımızda cami tıklım tıklım olmuştu, oturacak bir yer ancak bulabildik. Köyün imamı caminin bereketinden söz ediyor. Cemaatin çokluğundan mutlu oluyordu. Ramazan boyunca yapılanları anlatıyordu. Bana en çarpıcı gelen 21 gün iftar verilmiş olmasıydı. Her gün bir kişi caminin altında bulunan yemekhanede iftar vermişti. İftar davetine milletvekili, kaymakam da teşrif etmişti. Bu yıl 21, gelecek yıl 30 güne çıkacağı planlanıyordu. Köyde birlik ve beraberlik adına önemli bir hizmetti.

Aklım 20 yıl öncesine gitti. Yıllar önce 1990'lı yıllarda Bolu Gerede Orman İşletmesinde çalışıyordum. Köylerden bazıları iftara davet ettiğinde görmüştüm. Her gün köydeki hane sayısına göre bir veya iki kişi iftar hazırlıyor, o gün erkekler caminin bitişiğinde bulunan odada iftarlarını açıyorlardı. Kadınlar da aynı şekilde evde toplanarak aynı yemeklerden evde yiyorlardı. Nöbetçi olan dışındakilerin mutfaklarında iftar hazırlığı yoktu. Caminin bitişiğindeki odadan ayakkabılarını giymeden camiye geçerek namazlarını da birlikte kılıyorlardı. Köyümüzde aynı geleneğin başlamış olmasından ziyadesiyle mutlu oldum. Birlik bereket getirir. Sayın Günay Kaplan Hocamızı gönülden kutluyorum, Allah razı olsun.

Namaz kıldıktan sonra cami içi ve dışında bayramlaşma sürdü bir süre. Camiden çıktıktan sonra gördüğüm manzara şöyleydi. Çıkan cemaatten hiçbiri evlerine gitmiyordu, hepsi aynı yöne, mezarlık yönüne doğru gidiyordu. Kalabalığı mezarlığa giderken görmeliydiniz. Hızlı adımlarla, uzayan kalabalık insan seli olmuş mezarlık yolunu doldurmuşlardı. Cenaze defninde görülürdü bu manzara. Mezarlığa yönelen cemaat, yollara sığmayan kalabalık, mezarlığa ulaştığında her mezarın başında enaz üçer beşer insan düşüyordu. Ellerinde Kuranı Kerim, dualar ediyorlar bir tarafta da adeta kendi geçmişleriyle bayramlaşıyorlardı. Öldüklerinde arkalarından dua okunmayı şimdiden hak ettiler.

Mezar taşları adeta tarih kitabı gibiydi. Köy meydanında, köyün yollarında, tarlasında çalışırken gördüğüm, birlikte yan yana yaşadığımız ortak hatıralarımız olan insanların isimleri mezar taşlarında okunuyordu. Bu insanlar bir zamanlar bu yollardan geçmişti. Dün onlar da dua okumak için bayram namazı sonrası buralara geliyorlardı. Yarın bizler de buraların yerleşik misafiri olacağız. Kafamdan bu düşünceler geçerken "Allah onların varsa günahlarını affedip cennetine koysun, cennette iseler derecelerini yükseltsin." diye dua ediyorum.

Mezarlık ziyaretinden sonra yollarda karşılaştığımız eski dostlarımız ve arkadaşlarımızla bayramlaştık. Karşılaştıklarımın çoğunu benzeterek tanıyordum. Yolum Kuran Kursuna düştü. Köy meydanının üstünde kuran kursu yapılmıştı. Üstündeki tabelada Yaycılar Köyü Kartal Kuran Kursu yazıyordu. Köyün imamı ve eşi, köyde herkese kuran öğretmişler. 60-70 yaşlarındaki kadınlar bile kuran okumayı öğrenmişlerdi. Hocadan ve eşinden Allah razı olsun. Ben de yaz tatillerinde kuran ve tecvit derslerini camide zamanın imamı, geçen yıl da ebedi âleme yolcu ettiğimiz Osman hocadan öğrenmiştim.

Köyün yollarında yürürken ören olmuş evler gördüm. Evini barkını terk edip göçen insanlar bir daha arkalarını dönüp bakmamışlardı. Artık doğduğu yeri değil doyduğu yeri vatan seçmişlerdi.

Kalabalık bir sofrada kahvaltı yaptık emmimin avlusunda. Kahvaltı sonrası halka olup eski günleri andık. Vakit öğleye ulaştığında ise köyden yola çıkıp insanlarla selamlaşıp ayrıldık. Bu bayram benim için farklı oldu, eski dostlar, eski arkadaşlarımın çocuklarıyla görüşmek nasip oldu. Bayram bittiğinde ise yoğun ve yavaş ilerleyen trafik içinde Ankara'ya oradan da İzmir'e ulaştım.

Köyden ayrılalı çok zaman geçmiş köylülerimize önerim. Gelecek bayramlardan birinde bayram namazını köy camisinde kılacak şekilde bir köy ziyareti yapın. Yıllardır göremediğiniz insanlarla görüşün, bayramlaşın. Ziyaretin, bayramlaşmanın değerini belirten şu söz ile bitirelim. "İçiniz bunaldığında, sıkıntı ve stres yaşadığınızda, en sevmediğiniz bir yakınınızı ziyaret edin." sıkıntınızdan kurtulduğunuzu hissedeceksiniz. Nice bayramlara...

Sayın Mehmet Erol beyin kaleminden..