Monşer:Siz beni hep eleştiriyorsunuz ya. “Şöyle diyorsunuz böyle diyorsunuz vs”. Diye.

Odgurmuş: Evet. Eleştiriyorum. Çünkü çok tutarsız davranıyorsunuz. Bu gün iyi dediğinize öteki gün kötü diyorsunuz. Kendi fikirlerinizden olmayan herkesi mutlaka bir yerlere yamıyor, olmadık ithamlarda bulunup suçluyorsunuz.

Monşer: Siz bana “her şeyi eleştiriyorsunuz diyorsunuz. Her konunun mutlaka bir eksik yanını bulup oradan yükleniyor” diyorsunuz.

Odgurmuş: Evet öyle diyorum. Çünkü öyle yapıyorsunuz.

Monşer: “Ben doğruları yazıyorum, olması gerekenleri söylüyorum, ben siz ve sizin gibilere ayna tutuyorum vs” demenin size hiçbir faydası yok. Elin adamı ya da sizin arkadaşlarınız bir yazı yazıyor, bir paylaşım yapıyor herkesi aptal yerine koyuyor kendilerini de en akıllı sanıyorlar. Ardından da asmadıkları kesmedikleri, ölçüp biçmedikleri kimse bırakmıyorlar. Her hareketi, her icraatı, her durumu ister iyi olsun, ister kötü olsun yerden yere vuruyor, hayattaki tüm olumsuzlukları karşısında olduklarına yüklüyor ve sizden daha çok okunuyorlar. Siz de vatan, millet, tarih, kültür, kutsallarımız, birlik, beraberlik vs. deyip duruyorsunuz. Sizinkiler oradan oraya o kadar çok savrulmuşlar ki sizi kim okur, kim dinler.

Odgurmuş: Sevgili Monşer, ben o savrulanlar gibi yapamam. Sorumlu bir insan gibi davranırım. Bilmediğim konulara pek girmem. Her konuya mutlaka maydanoz olmadığım gibi her konuya da ahkâm kesmiyorum. Benim bildiğim konular vardır, bilmediğim konular vardır. Bir insanın her konuda, özellikle de Siyaset, strateji, jeopolitik, Ortadoğu, dünya siyaseti, Ab, Abd konularının hepsinde kalem oynatması büyük büyük maharet ister, biz haddimizi biliriz. Harekete katıldığımız sıralarda edindiğimiz düşünceler doğrultusunda devletimin ve milletimin yanında olmaya gayret gösteriyorum.

Benim derdim insanımızın geleneklerimize ve inançlarımıza yanlış gelen zihniyet dünyası iledir. Bu konuları da dilimin döndüğünce anlatmaya çalışıyor ve günlük politik meselelerden de mümkün oldukça uzak duruyorum. Günlük politika ile uğraşmanın ve insanımızı sürekli bununla meşgul etmenin bir faydası olduğuna inanmıyorum. Türkiye'nin geleceğine kafa yorması gereken insanlar ne yazık ki, “şu şunu dedi, bu bunu dedi” diyerek zaman geçiriyorlar. Tahsilini ve kariyerini bildiğimiz insanlar akılları sıra, “dış politika, iç politika, strateji, jeopolitik” konularda hatta bilmedikleri konularda bile akıllar veriyorlar. Bir insan eğer bir konuyu bilmiyorsa biraz da susmasını bilmelidir. Mesela Eğitim mevzuunda yıllarca eğitimcilik ve idarecilik yapmış arkadaşlar hiç bir şekilde "eğitim şöyle olmalıdır, benim teklifim de şudur, çocuklarımızı şöyle yetiştirelim" demiyorlar. Buna karşılık ise habire partilere-siyasete şekil verme çalışmaları yapıyorlar. Ayrıca tüm değerlendirmeleri iktidar karşıtlığı üzerinden yapıyorlar. Sol görüşlü yazarları beğeniyor, onların yazılarını paylaşıyor, haklılıklarını vurgulayıp vefat eden Marksist-sol görüşlülere, vatan hainlerine güzellemeler diziyorlar. Ben bunları yapamam. Bu durum benim inançlarıma ters düşer. İnsan biraz haddini bilmeli. Sizin bahsettiğin konularda elbette bir şeyler söylenebilir fakat ne yazık ki, her söylediğimiz yanlış anlamalara sebep oluyor.

Müsaade ederseniz küçük bir misal vermek istiyorum. Daha önceki zamanlarda, “partiler birleşemiyor, partiler anlaşamıyor”, “bir birinin aleyhinde bulunuyor”, “bir araya gelip ülke problemlerini çözsünler” denilirken ve sıkça eleştirilirken, partiler anlaşıp bir araya gelince bu kez de “neden anlaşıyorlar”, neden bir araya geldiler” diye eleştiriliyor. Bize göre işin normali memleketin menfaatleri için siyasi partilerimizin siyasi mülahazaları bir kenara bırakarak hareket etmesidir. Ama biz buna da kızıyoruz. Çünkü sürekli kavga istiyoruz. Geçmiş zamanlarda Rahmetli Türkeş, memleket meselesidir diye S. Demirel, N. Erbakan ve T. Feyzioğlu ile koalisyonlara girmiş, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş fakat o da eleştirilmişti. Hatta 12 Eylül öncesi meclis başkanı seçilemeyince Chp’li Cahit Karakaş'ı destekleme kararı almıştı. Ben bunları belirtince okuyucularım benim ifadelerimi kendi görüşüne göre bir yerlere çekiyor ve hatta falcılar gibi niyet okuyarak bizi bir siyasi partiye yamanmış diye düşünüyorlar.

Aslında konu; şu parti bu parti meselesi değil, toplum olarak her şeye karşı olup her şeyi eleştiriye tabi tutma hastalığıdır.

Monşer: Yani siz bu gibi yazılar yazıyorsunuz diye mi fazla okunmuyoruz diyorsunuz.

Odgurmuş: Evet benim yazdığım gibi yazılar pek rağbet görmüyor. Okunmak için etrafa saldıracak, ona buna olmadık ithamlarda bulunacaksınız, hayali düşmanlar yaratacak, o hayali düşmanlara habire saldıracaksınız. Ben böyle düşünüyorum. Elbette herkesin aleyhinde bulunur, herkesin bir yanlışını, bir açığını bulur ona göre yazılar yazılabilir o zaman çok okunursunuz. Nitekim pek çok yazar geçinenler böyle yapıyorlar. Fakat ben asla öyle yapamam, doğru gördüğüm şey, karşısında olduğum birisinden de gelse yazar söylerim. Eğri gördüğüm şey de yanımda olan kişiden de gelse bu davranış eğridir diye belirtirim. Nitekim bu yüzden pek çok arkadaş Facebook’da beni engellediler. Ben de bazı arkadaşları arkadaşlıktan çıkarttım.

Bizden; Devletimiz, milletimiz, tarihimiz, dinimiz, kültürümüz, ordumuz aleyhinde bir değil bir ima dahi çıkmaz. Biz devletimizi, milletimizi, tarihimizi, dinimizi kültürümüzü seviyor gibi görünenlerden olmadık ve olmayacağız.

(1)- “Monşer”: “Batı özentisi içinde olan”, “cehaletinden rahatsız olmayan”, biraz sağcı, biraz solcu, biraz 1970’li yıllarda kalmış ülkücü, biraz liberal, biraz Kemalist, biraz laik ve her halükarda halkını geri-sürü gören hayali bir şahsiyet

(2)- “Odgurmuş”: Kadim kitabımız Kutadgu Bilig’de “Kanaat-Akıbet” manasına gelen şahsiyet.