Kur'an-ı Kerimde çalışma, “ amel ”, “sun’ ” ve “ sa’y ” gibi kelimelerle ifade edilir. Amel, hem kalbin hem de organların fiilleri için kullanılır ve bir amacı, gayeyi içerir. Zaman zaman amel yerine kullanılan fiil ise, amaçlı-amaçsız her eylemi ifade eder ve daha geniş kapsamlıdır. Sun’ ise, amelle aynı anlamda olmakla birlikte, maharet ve meleke gerektirir ve bir amaç doğrultusunda özelliği olan bir ürün ortaya koymak anlamına gelir. Nuh (a.s.)’ın Allah Tealanın: “Bir gemi yap” emri sonrası bir gemi inşa etmesi buna örnektir. Sa’y kelimesi ise, işe ciddi bir şekilde sarılmak anlamındadır. Her ne kadar amel kelimesi gibi kullanılmış olsa da daha çok, övülmeye değer şeyleri tanımlamak için kullanılmıştır. Genel olarak insanlar aşağıdaki gayelerle çalışmaktadırlar:
1. Allah rızasını hedefleyerek, kendisi ve başkalarına fayda sağlamak için çalışmak.
2. Mal biriktirmek gayesi ile çalışmak.
3. Çalışmanın gerekli olduğu inancıyla çalışmak.
Günümüzde, çevremizde her üç gaye içinde, çalışanları görmemiz mümkündür:
Allah rızasını hedefleyerek, kendisi ve başkalarına fayda sağlamak için çalışmak; Bu tür çalışmada hedef Allah rızasıdır. İnsanlara ve diğer canlılara fayda sağlamak ve bunu temin için çalışmak ise birer vesiledir. Bu çalışma şeklinde insan, çalışma hedefini varlık kategorisinde kendinden daha alttakilere değil, kendisi de dahil tüm varlığı yaratan yüce Rabb’inin rızasına yöneltmiştir. Kendisi için amaç ve hedef olarak bu rızaya ulaşmak üzere çalışmasını alabildiğine dikkatli ve hassas yapacaktır. Diğer taraftan bu uğurda ortaya koyduğu çalışma sonrası elde ettiklerini de bu uğurda kolayca harcayacak ve başkaları ile paylaşacaktır. Böylece niyeti ile çalışmasının sonuçlarını bir hedefte bir araya getirmiş ve dünyadan ahirete uzanan salih amellere dönüştürmüştür. İslam müntesipleri biz Müslümanlardan bu çerçevede bir çalışma beklemekte ve her meşru işe “besmele” ile başlanmasını tavsiye ederek böyle bir hedef göstermektedir. Zira Besmele bilinci kişiye, çalışmasının her aşamasında Allah’ın denetim ve gözetimi altında bulunduğu inanç ve bilincini aşılayacak ve helal kazanca yönelmesinin yanı sıra, çalışma esnasında da kendisine, Allah’ın rızasına aykırı davranmaması gerektiği bilincini sağlayacaktır. Kişinin bu çerçeve de yaptığı çalışma ve faaliyetlerin her birisi; İslâm'ın emrettiği her şeyin yerli yerine konması ve her hak sahibine hakkının verilmesi anlamına gelen “adalet” ilkesine ve her konuda ölçüyü muhafaza etmek anlamına gelen “iktisat” ilkesine uygun olacaktır.

Mal biriktirmek gayesi ile çalışmak; Burada hedef biriktirmektir. Bu amaçla çalışmak, kişinin bol bol mal biriktirmesini sağlar. Bunu hedef ve gaye olarak seçen kişi, adeta malın esiri olmuştur ve mal biriktirip çoğaltmaktan başka bir şey düşünmez. Bu duygu aynı zamanda onu, biriktirdiğini de harcamaktan korkar hale getirir. Hatta o noktaya vardırır ki bırakın başkalarını, biriktirdiğini kendi ihtiyaçları için bile harcamaktan korkar yapar. Diğer taraftan bu korku onun için, cimriliğin beslendiği yere dönüşür ve kişiyi biriktirdiği şeylerin esiri haline getirir. Artık o, bol bol çalışır, kazanır, biriktirir fakat harcama yapamaz.

Çalışmanın gerekli olduğu inancıyla çalışmak; Bu çalışmak için çalışmaktır. Bu yaklaşım ilk bakışta insandan beklenen doğal bir tavır gibi gözükebilir. Ama bir süre sonra kişiyi, beklendiği şekilde hareket etmeye başlayan ve ruhsuz, şuursuz, amaçsız çalışan adeta bir makinaya dönüştürür. Artık o kim için ve ne uğruna çalıştığının farkında olmayan, edilgen, amaçsız, pasif bir varlık haline gelmiş ve aynı zamanda başkaları içinde kullanışlı bir alete dönüşmüştür. Burada sıkıntı çalışmanın getirisinin, çalışandan ziyade çalışılan şeye dönük olmasındadır. Yani insan merkezli bir çalışma değil, eşya merkezli bir çalışmadır. Böyle bir amaç ile çalışmak, kişiyi ulvi gaye ve hedeflere götürmez. Ancak içinde bulunduğu toplum için ekonomik getiri sağlar.

Nitekim, günümüzde yukarıda birinci madde de ifade edilen amaç, gaye ve bunlardan neş’et eden ilkelere uyulmadan yapılan her türlü çalışma ve üretim, keşif ve icatlar; insanlara ve diğer canlılara ölüm, çevreye yıkım, felaket ve tahribattan başka bir şey getirmemiş, gezegenimizi yaşanmaz kılmıştır.