İslam, arapça S-L-M kökünden türemiştir. S-L-M kökü sulh, selamet isteyen bir otoriteye; razı olarak ve saygı duyarak itaat, boyun eğerek inkıyâd, selâmet, güvenlik ve iyilik içerisinde yaşamayı talep ve bu halin devamı için gerekli faaliyet ve metodlara baş vurma anlamlarına gelir. İslam ise, teslim olmak, güven vermek ve güvende olmak, selâmet ve huzur bulmak, Allah ve onun Resulü'nün bildirdiklerini kabul edip, onlara tabi ve teslim olmak anlamlarını içerdiği için bu ismi almıştır. İslâm'ı kabul eden kişiye iradesini, Allah’a ve onun Resulu'ne tabi kıldığı için "müslüman" denmiştir.
İslam, Hz .Adem (a.s)’dan günümüze peygamberlerin tebliğ ettiği dinlerin ortak adıdır. Yüce Kitabımız, bu gerçeğe şöyle dikkat çekmiştir: “Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik. (Nisâ, 4/163) Yine Kur’an, Hz. İbrahim ve ondan sonra gelen bazı peygamberleri ve mensuplarını "Müslüman" olarak nitelemiştir: "Bir zamanlar Rabbi ona: "İslâm ol" dediğinde, İbrahim: "Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" demişti. İbrahim İslâm ümmetinden olmayı oğullarına da vasiyet etti. Ya'kub da onu tavsiye ederek: "Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. O halde sizler sadece müslümanlar olarak can verin" dedi. (Bakara, 2/131-132) Şu ayet-i kerîmede peygamberlerin mesajının temelde bir ve aynı olduğu ve bunun da İslâm olduğunu şu şekilde ifade eder: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilen ve diğer peygamberlere Rableri tarafından verilene iman ettik. Onlar arasında bir ayırım yapmayız, biz de Allah'a teslim olanlarız, deyin" (Bakara, 2/136). Ayrıca Allah katında kabul görmüş dinin: "Şüphesiz, Allah katındaki dinin adı İslâm'dır" (Âl-i İmrân, 3/19) buyrularak bu gerçeğe net bir şekilde vurgu yapılır.
Ancak hal böyleyken daha sonra Kitap ehli İslam olan ortak adlarını yahudi ve hristiyan olarak değiştirerek peygamberlerine gönderilen dinlerinin içeriğini tahrif ettikleri gibi ismini de değiştirmişlerdir. Bu gerçek, ayet-i kerimelerde şu şekilde ifade edilmiştir: "Kitap ehli; " Yahudi ve hrıstiyan olun ki, doğru yolu bulasınız" dediler. Ey Muhammed! Onlara de ki:"Hayır biz bâtıl olana değil, hakka yönelen İbrahim'in dinine uyarız O, Allah'a ortak koşanlardan değildi" (Bakara, 2/135). "İbrahim ne yahudi idi ne de hıristiyandı. Fakat o, doğru olana yönelmiş, hanîf bir müslümandı. O müşriklerden değildi" (Âl-i İmrân, 3/67).
Yüce Rabbimiz, Peygamber efendimizin davet ettiği son din olan dinimize özel ad olarak-ta "İslâm" adını vermiştir. Ayet-i Kerimeler de bu hakikat şöyle ifade bulur: " Ey Muhammed bu durumda seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah'a teslim etmişimdir". Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap verilmeyen) ümmîlere de ki: "Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?" Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kullarını görendir." (Âl-i İmrân, 3/20). "Bugün dininizi sizin için ikmâl edip üzerinize nimetimi tamamladım ve sizlere din olarak İslâm'ı seçtim" (Mâide, 5/3).
Hz. Peygamber tüm insanlığa gönderilmiş son peygamber ve tebliğ ettiği din de tüm insanlığa gönderilmiş son ve kemale ermiş bir dindir. Hz. Câbir (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Bana beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirisine verilmemiştir. Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise arap, acem, siyah, beyaz tüm insanlara gönderildim. Bana ganimetler helal kılındı. Halbuki benden öncekilerden kimseye helal değildi. Yer yüzü bana temiz, pâk ve mescid kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar. Ben, bir aylık mesafede olan düşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar olundum. Bana şefaat etme yetkisi verildi." (Buhârî, Teyemmüm 3, Salât, 56)