Babamın hayranlıkla bahsettiği dostlarından bir çoğu Kırşehirlidir. Özellikle Tahsin Üçgül, İbrahim Düğer, Zübeyde Gökbulut, Mehmet Emin Turpçu, Hüsnü Arıöz, Eyup Temur, Rahmetli Ahi Baba Mustafa Karagüllü ve zarif eşi İsmet Sevinç Karagüllü, Prof. Dr. Ayfer Şahin, Gürsel Seçilmiş gibi bir çok değeri anlatırken ne kadar çok sevdiğini reflekslerinden anlarım.

Kırşehir Kent Konseyi Başkanı Tahsin Üçgül, memleketine ait tarihi, kültürel, etnografik, mesleki ve sanatsal ne kadar zenginlikleri varsa hepsinide günyüzüne çıkarıp, şehri adına tescilleme garetleriyle hemhal olan bir hemşehri sevdalısı. İbrahim Düğer ise bu zenginlikleri şiirsel bir dille daha da zenginleştirerek her yerde tanıtan bir kültür elçisi.

Geçtiğimiz gün bu iki güzide insanın dilinden bir vatan kahramanını dinlerken hem gururlandım, hem hüzünlendim. Çanakkale destanının en önemli unsurlarından biri olan Çiçekdağı Safalı köyünden Mehmet Çavuş’un kıymetini en iyi bilen şehirlerden birisininde Yozgat olduğunu öğrenmek beni ayrıca gururlandırdı.

Safalı Mehmet Çavuş iki madalya sahibi bir kahraman. Birini kıta harbi zamanında, Padişah Mehmet Reşat’tan, İstiklal madalyasını da Çanakkale savaşlarında göstrediği başarılardan dolayı alıyor. Trablusgarp'ta, Balkanlarda, Çanakkale'de Sakarya'da savaştıktan sonra Doğu cephesine gidiyor. Toplamda 14 sene 7 ay askerlik yapıyor. Özellikle Çanakkale Savaşlarında gösterdiği başarı ve üstün cesareti nedeniyle rütbesi Mülazımlığa, Mülazım-ı Saniliğe (teğmen, üsteğmen) yükseltilen ve Gelibolu'da adına ilk anıt yapılan bu ulusal kahramanımızın yaşlılığı sırasında kızı onu banyo yaptırırken vücudunun yirmi yerinde kurşun izi sayıyor. O dönemin fakirliği ve sefaleti adına ne varsa hepsini de çekiyor ama fedakar vatanseverliğinden, milletine vefasından hiçbir şey kaybetmiyor.

Onla ilgili çok duygusal hatıralar var. Bizzat adını alan torunu Mehmet Canpolat’tan tamamını dinledim. Batum bölgesinde evlendiğini, bir çocuğu olduğunu, kardeşini Bakü bölgesinde savaşta kaybettiğini, 11 yıl sonra Ankara tren garında tesadüfen amcasının oğluyla karşılaşıp sarıldıklarını, Devletin sağladığı gazilik imkanlarından faydalanabilmek için biçare araştırmalarını, kaybettiği arkadaşlarını, esaret hayatını, memleket özlemini, vatan, namus, bayrak ve toprak için cephelerdeki fedakarlıklarını ve savaş bölgelerinde yaşadıklarını hem kendilerine hem dostlarına ve hemde okullarda anlattığı tüm duygusal anılarını bilirkişi kimliğiyle bizlere aktardı.

Kent Konseyi Başkanı Tahsin Üçgül ve ekibi belediye nezdinde yaptıkları çalışmalarıyla bu Kırşehir değerinin gururunu tüm hemşehrileriyle birlikte liyakatla yaşamak ve yaşatmak için önce adının merkezi bir parka verilmesini sağlamışlar.

"Çiçekdağı Gazi Mehmet Çavuş Parkı" adını verdirdikleri bu parka birde "Mehmet Çavuş Anıtı" yapılmasına, ve Çanakkale'de vatan için canlarını feda eden 475 Kırşehirli şehidin isimlerinin de pirinç harflerle yazılmasına vesile olmuşlar. Ahi Evran Üniversitesiyle birlikte Mehmet Çavuş'un hayatını konu alan birde belgesel hazırlamışlar.

Gelgelelim tüm şehirlerin sahiplendiği kahramanımız Safalı Mehmet Çavuş ve Yozgat ilişkisine. Gözüpekliğinden dolayı adı verilen Cesaret Tepesi'ndeki kahramanlığı ve üstün başarısından dolayı Atatürk bu güzel insana üstünde ayyıldızlı bayrağımızın işli olduğu bir mendil hediye etmiş. Yaralanınca hava değişimine göndermiş. Bu güzel insan trenle Ankara'ya geldiğinde törenle karşılanıyor, ağırlanıyor. Oradan Kırıkkale Keskin’e geliyor. Sırasıyla Yozgat, Kırşehir, Kayseri ve Sivas'a geçiyor. Her gittiği yerde törenle karşılanıyor.

Tabiiki hatıratlarını dinleyen değerlerin değişik açıklamaları var. Kent Konseyi Başkanı Tahsin Üçgül, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mehmet Emin Turpçu, Aşıkpaşa Gazetesi İmtiyaz Sahibi Hüsnü Arıöz, İl Kültür Müdürü Eyup Temur, Rahmetli Ahi Baba Mustafa Karagüllü ve zarif eşi İsmet Sevinç Karagüllü, Prof. Dr. Ayfer Şahin, Şair ve yazarlar Zübeyde Gökbulut, İbrahim Düğer, Gürsel Seçilmiş ve bilge hanımefendi Necla Demir Üçgül aralarında fazla fark olmamasına rağmen kahramanımıza ait değişik varyantlarda duyduklarını anlatıyorlar.

Bu duyumlardan en ilginç olanı şu. Safalı Mehmet Çavuş Batum bölgesinden terhis ediliyor. Zamanın imkansızlıkları yüzünden aylarca yürüyerek Çiçekdağı’na doğru yola çıkıyor. Üstü başı çok perişan. Yozgat’a geldiğinde Yozgatlılar bu kahramanı tanıyor. Valilik cömert ikramlarla misafir ediyor. Banyo yaptırıyorlar, yeni elbiselerle üzerini değiştiriyorlar. Yozgatlılar altına bir at hediye ediyor ve Çiçekdağı’ndaki köyü Safalı’ya ulaşımını sağlıyorlar. Hatta diyorlar ki, madalyalarını neden takmıyorsun, seni zor tanıdık dediklerinde, “Türk Milletinin asaletini yansıtan bu gurur nişanelerini bu eski püskü elbiselerime takmaya utandığımdan iç cebimde taşıyorum.” diyor.

Kırşehir Çiçekdağı Safalı Köyü. Bize göre Babamın dediği gibi “Şu kehin ardı”. Yani bizim topraklar, Mehmet Çavuş ise bizim insanımız. Aynı Kınalı Hasan gibi. Bu toprağın çocuklarının ruhunu yansıtan sembol değerimiz.

Aslında Kırşehir insan değerleri açısından o kadar zengin ve o kadar ilgi çekici bir tarihe sahip ki. Selçuklu döneminde başlayıp, Osmanlı'nın en temel felsefesini oluşturan Ahiliğin merkezi de burası. Bu şehrin insanları tarihten beri doğruluk, dürüstlük, adalet, yiğitlik, fedakarlık, helal lokma, dayanışma, kardeşlik ilkeleriyle süslü Nizam-ı Alem anlayışında Allah'ın rızası için kendilerini zalimlerin başına dert, mazlumlara sığınak olarak görmüşler. Zaten 12. ve 13. yüzyıllarda Kırşehir Türklüğün merkezi kimliğinde. Ahmet Yesevi'nin kutlu ocağının ışığıyla Anadolu'yu aydınlatan Ahi Evran-ı Veli, Muhlis Paşa, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Şeyh Edebali ve Aşık Paşa bu şehirde yaşamışlar. Yani vatanseverlikleri İlk askeri teşkilatlanmanın oluştuğu bu topraklarda köklü bir yetişme kültürü anlayışının devamı niteliğinde.

Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin 1258 yılında Kırıkkale'nin Karakeçili ilçesiyle Haymana ve Karacadağ bölgelerinde yaşayan babası Ertuğrul Gazi'nin, Kırşehir'in İnanç köyünde doğan Şeyh Edebali’yle burada tanıştığı biliniyor. "Ertuğrul Gazi Kırşehir'de bulunan Ahi Evran ve Kırşehir'den Balışeyh'e giden Şeyh Edebali’yle güzel dostluklar kurmuş. 1256 ve 1261 yıllarında Moğolların Ahileri kılıçtan geçirmeleri ve mallarını yağmalamaları üzerine onlar da Söğüt ve Domaniç gibi uç bölgelere gitmişler. Yani Şeyh Edebali burdan giderek önce Eskişehir’e, sonra da Ertuğrul Gazi'nin yurt tuttuğu bölgeye tekkesini açmış.

Yav vatanseverlik deyince bu Orta Anadolunun insanı bambaşka duygularla coşuyor. Gerçi Anadolumuzun hepsi bu ülkü uğruna birbirleriyle yarış içerisinde. Aynen Büyük önderin 1932 de Dolmabahçe Sarayında bir Diyarbakırlı gazeteciye dediği gibi. “Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır.” Sözündeki gibi.

Safalı Mehmet Çavuş, Karayakuplu Kınalı Hasan, Zileli Kınalı Ali, Havranlı Seyit Onbaşı gibi bu vatan, bu millet, bu bayrak ve bu topraklar uğruna şehit olan gelmiş geçmiş tüm çocuklarımızı Cenab-ı Allah rahmeti ve cennetiyle ödüllendirerek sonsuz huzuruna kavuştursun. Hepside Nur içinde uyusunlar.