Güzel insanlar üreluğün Lalahan’daki evimizde Kırşehir’den ve Yozgat’tan misafirlerimiz vardı. Onlara yer sofrasına kurulu Alcı Köyü usulü Yuha Ekmek üstü pilav bişirdim. İsli çaydanlıkta soba çayı yaptım. Bozkır gönüllü bu insanların geç saatlere kadar imrenilir tatlı sohbetlerini hayranlıkla dinledim. Aralarında Bayan yazarlarda vardı ama, Babam Rıfat ÇAKIR, herzamanki gibi yine fitesten attı ve 1970’lerin Alcı Köyünün ve tüm Bozok Platosununun güzelliklerini adeta zaman tüneline girerek anlatıyordu. Özlem dolu bu nostaljik sohbetleri dinlemenin tadını, keyfini nasıl anlatırım bilemiyorum ama, takriben 1978-79 yılllarında Godek Haccanın Çil Bekirinen, Kepezli Nazilinin Şavga’nın düğünlerinde köyün delikanlıları o zamanlar çocuk olan Babamı saflığından da yararlanarak cezasını bilmeden Gelin Evine Gûva Yuları istemeye saldıklarını, katranla boyalayarak cezalandırma ritüeli olan bu çektiklerine günlerce ağladığını anlatıyordu.

Babamın ağzından aynen bende size 1970’lerin Gûvâ Yuları İsteme ve Gûvâ Dıhma geleneklerini olduğu gibi naklediyorum.

“Duğün bitdi, millet dağıldı. Delağanlılar odasındaki muhabbet hâlâ devam ediyodu. Gapının onüne kerme, tezek, çitilgi, kesmik ve kutüklerden korlu bi ateş yahıldı. O zaman 16 yaşında olan Damat Çil Bekir tir tir titiriyodu. Cuvara içiyo, gozü bir noktaya sabitlenip dahılıyo, dalıp gidiyodu. Bafra cuvarasını peş peşe içiyo, kesik kesik öksürüyodu. Cebinden habire sarı üzüm, ığde, geçi buynuzu, leplebi çıharıp yiyo, bişekil duruyodu. Yanında 24 yaşında iki çocuh babası emmisinin oğlu Piç Hacı vardı. “Başga ne iyi olur Hacı Ede” didi. “Birinciye sarı üzümünen leplebi, ikinciye de bal iyi olur oğlüm” diyodu. Belliki gerdek heyecanı ve paniği vardı.

Duğün evinden delağanlılar odasına ahşam ekmaa geldi. Galabalık ahşam ekmağni yirken, en guccük ben olduğumdan Sağdıç beni yanına çağırdı. “Gel lan burıya, gelin evine get, Gûvaa Yularını al gel sana para vereceam” dedi.

Gelin evine gettim. Gapıya gelinin anası Godek Hacca çıhdı. “Hacca bibi Guvaa yularını verecağmissiniz” dedim.“Şurda acik dur getiriyim dedi. İçeriden gızı Sifli Satı’ynan, Yağdalı Gamer çıhdı. Gızlar beni ellerimden dutdu, Godek Hacca elindaa tenekedeki gatıranı yüzüme, döşüme, goğdeme neye sürdü. Bas bas bağırdım, ağladım. Soğdüm. Beni guverdiler. Delağanlılar odasına geldim. Pijler halime gulüşdüler. Kilinen pınarın oluğunda elimi yüzümü yıhadım. Gumunan her yanımı üfeledim. Amma ne ettiysem zifirden bi türlü gurtulamadım.

Hocayı çağardılar. Hoca geldi. Guvâye yeni alınan mintanı, kilotu, atleti, çorabı, palasgayı giydirdiler. Saçını neyi eyice daraddırdılar. Golonyağ sürdüler. Hoca önde, delağanlılar guvânin goluna girerek arkada olmak üzere hocanın her duvasına hep bir ağızdan “Amiin” diye bağırarak guvâ dıhılacak eve doğru ilerlediler.

Gelin evine geldik. Hoca bir duva daha yaptı. Duva esnasında delaanlılar guvâden yana yanaşıyodu. “Amin” deyi demez ordaki tüm delağanlılar guvâye depik, şamar, yumruh, sumsa, bi girişdiler amma. Guvânin anası uşahlara bağırıyor; “Allahi severseniz inne ne kahmayın, pijlik yapmayın” diyi. Guvâ anasının, bacılarının sağdıcın neyin yardımıynan milletin elinden gurtuldu ve eve değildi. Millet dağaldı.

Yarım saat sonra guvâ tüfek attı. Millet tamam iş bitti mesele yoh didiler. Allah hayırlı uğurlu etsin deyip evlerine dağaldılar.

Envayi çeşit pastalar, türlü tefirli yemekler ve sınırsız içeceklerle oluşturulan açık büfelere sahip hiçbir sosyete düğününde, delağanlılar odasında ikram edilen bir şehriye çorbasının, bulgur pilavının, yuha ekmek ve bulamaşının lezzetini, muhabbetini bulamazsınız. İçkiler, kolalar, meyve suları ve adını bile bilemediğimiz meyvelerle süslü o samimiyetsiz düğünlerin ikramları soba üzerinde kaynayan isli çaydanlığın tadını ve keyfini verebilir mi?. Gönül muhabbetleriyle süslü Yozgat düğünlerinde yaşatılan otantik geleneklerimizdeki o sıcaklık, muhabbet ve neşe nereye gitti acaba.

Düşünsenize saraylarda, süslü salonlarda, çirkin ve samimiyetsiz sosyetelerin ukala bakışları arasında mı insan neşelenir, yoksa toprak damlı, davul zurnalı, gönülden ikramlı, geleneklerle süslü dostların arasında mı?. Nere gidersek gidelim, nerde yaşarsak yaşayalım, hangi refah statüsüne ulaşırsak ulaşalım bizim doğal ortamımız her zaman Bozok platosu, herzaman ilk gördüğümüz güzelliklerdir. Helede Tohmahcının Gızı Şaziyenin bi düğünü vardı ki, anam gurban oluyum sini sini pahlavular, zehen zehen sütlüler, meşiref meşiref çalhamalar ve ilağançe ilağançe etli pilavlar yidik. Gıllı Kazimin Satılmışınan zurnacının garşısında eşgi erik yiyip, sellesini ahıtdırdıh. Duğün ohuntusunu goynumuza doldurup ahşama gatlek sormuh şekeri, Biyaz leplebi, ığde, gabıhlı fısdıh, sarı üzüm yidik. Duğün bayrağnı daşlayıp elmayı ben, suvanı Satılmış düşürdü, Duğün saabından 10 lira para aldıh.

Hey gurbannar olduğum nerde lâ o gunner?. Niyannı getdi o muhabbetler?.

Evet güzel insanlar. Ben 1994 doğumluyum. O güzel günleri, o güzel gelenekleri yaşamadım ama, o dönemin yaşayanlarına sirayet eden dost sıcaklığı ve ortam keyfinin güzelliklerini yüreğimde hissediyorum. Günümüz dünyasında hangi ortamı sanal güzelliklerle süslerseniz süsleyin, muhabbet ve samimiyete adeta o oranda kovuyorsunuz sanki.

Hepinizide evimize, bahçemize, bu güzel sohbetlere bekliyorum. İkramımız bir kuru ekmek bile olsa, onu muhabbetlerimizle adeta lezzete çeviriyoruz. Baştacımız olarak bekleniyorsunuz.