Yaklaşık bir ay kadar önce yeni bir proje eğitimi dolayısı ile Kırşehir’de idim. Yozgat’a bu kadar yakın bir şehir olmasına rağmen bir türlü gidemediğim ama çok merak ettiğim şehirlerden birisi idi Kırşehir.

Gerçekten de çok güzel bir şehirmiş. Özellikle de şehir merkezi inanılmaz derece de tarihsel dokuya bağlı kalarak restore edilmiş.

Uçsuz bucaksın bozkırın ortasında kurulan bu şehre atalarımız “Kır şehri” demişler ve daha sonra Kırşehir olarak değiştirilmiş. Bu tarihi şehrimizin mazisi M.Ö. 2000’lere hatta 3000’lere Hititlere, Asurlara dayanıyormuş.

Şifalı kaplıcaları, türbeleri, Cacabey cami, Ahi Evran cami, Çağatay medresesi, Seyfe gölü, Mucur gölü, Kapucu cami gibi yerleri görmeden Kırşehir’den ayrılmamak gerekir.

Kırşehir ile bütünleşmiş Osmanlı devletinin kurulmasında büyük emekleri olan Ahi Evran-ı Veli’den bahsetmeden olmaz tabi ki.

1171 yılında İran’ın batı Azerbaycan taraflarında dünyaya gelen bu mübarek zat Muhyittin Arabi gibi meşhur âlimler ile Anadolu’ya gelmişler. Kırşehir’de evlenerek ömrünün son günlerini ise burada yaşamış. Moğollar ile mücadelesi ise hala dillere destanmış hala hatırlarını anlatırlar.

En büyük davası olarak bu vatan topraklarını korumaya çalışmış ve kurduğu Ahilik sistemi ile Anadolu’ya gelenlere aş ve iş vermiş, gönül erleri ile beraber onları yetiştirmeye kendini adamış.

Düşünün o tarihlerde 32 çeşit esnafı teşkilatlandırmıştır.

Kardeşliğinin nasıl olması gerektiğini,

Cömertliğin ne olduğunu,

Fedakârlığın verdiği hazzı,

Doğruluğun ve dürüstlüğün tarifini,

Güzel ahlaklı olmanın faziletini,

Sanatın, aklın ve bilimin o tarihlerde nasıl beraber olunması gerektiğini,

Hep Ahilik teşkilatından o zamanlardaki atalarımız öğrenmişler.

Tüm Anadolu’ya kendilerini sevdirmişler.

Hala da seviyoruz.

Günümüz esnaf odalarına benzeyen Ahilik sisteminden şu günlerde unuttuğumuz güzel ahlakı, yardımseverliği, kardeşliği gibi tüm güzel vasıfları hala öğrenmeye çalışmalıyız ve ahilik teşkilatının güzel özelliklerini yaşatmalıyız..