Yüce Mevla bizlere helal ve meşru yollarla rızkımızı aramayı, ailemizin nafakasını yine helalinden temin etmeyi emrediyor. Bu amaçla iş ve ticaret hayatıyla meşgul olmak hem görevimiz hem de rızkımızı kazanmak için zorunlu işimizdir.
Bu bakımdan, dinimizin çizdiği meşru yollardan kazanç sağlama çerçevesi dâhilinde yürütülen ve kul hakkını gözeten bir ticaret anlayışı Müslüman’ın en temel özelliklerinden biridir. Ticarette aslolan meşru yollardan ve helalinden kazanmak, kazanırken de kul hakkına riayet etme olmalıdır.
Bizim kul olarak var oluş gayemiz dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmek için hayatımızı Allah’ın rızasına uygun düşecek şekilde yaşamakla mükellefiz. Bu nedenle dünya hayatımızın temel uğraşı alanlarından biri olan ticari hayatımızın da Allah Teâlâ’nın arzu ettiği şekilde icra edilmesi gerekir.
Şuayb (a.s.) kavmine tevhidin mesajını ticaret ahlakı üzerinden anlattığında onunla dalga geçip “Dediler ki: ‘Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.’” (Hud Süresi)
Bu durum bize: Ticaret ahlakı ile alakalı olan hükümlerin de namaz gibi İslam dininin ayrılmaz bir parçası olduğunu gösterir. O hükümlere riayet edilmediği takdirde Cenâb-ı Hakk’ın rızasından uzaklaşmış olur ve – Allah muhafaza – şu ayet-i celîlede zemmedilen zümreye dâhil oluruz:
“Ölçü ve tartıda hile yapanlara yazıklar olsun. Onlar, insanlardan bir şey aldıklarında tam ölçüp tartarlar. Kendileri başkalarına vermek için ölçtüklerinde ise eksik tartarlar…” (Mutaaffifin Suresi)
Bu ayette iş ve ticaret ahlakımızın temellerinin nasıl olması gerektiği veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Nasıl ki aldatılmayı ve satın aldığımız ürünün noksan ve kusurlu olmasını istemiyorsak, başkasını aldatmaktan ve sağlam diye sattığımız ürünün de kusurlu olmasından kaçınmamız gerekir.
Biraz daha fazla kâr etme amacıyla dürüstlüğümüzden ve hassasiyetlerimizden taviz verirsek hem bu dünyada hem de ahirette kaybedenlerden oluruz. Bir iş veya ticaret için de asla ibadetlerimizi ihmal edemeyiz. Müslüman, kazancının helal olmasını, ticaretinin dünyadaki zenginliği yanında ve ötesinde ahireti için yatırım yapmayı da düşünmelidir. İşte kazançlı olan tacir bu tacirdir!
Müslüman ayrıca rızkın Allah’tan olduğuna iman ettiği gibi malının helal yollardan yapılması durumunda bereketleneceğine de inanır. Nitekim nice dürüst tüccarlar vardır k; az görünen mallarıyla çok işler yaparlar ve yaptıkları onlara huzur verir.
Diğer tarafta ise çok malı olup da ne kendisine ne de başkasına faydası dokunmayan nice kimseler vardır. Bunların kazancının da malının da bereketi olmaz! Dürüst ve helalinden kazanmak malı artırır.
Çalışmak, ticaret yapmak ve bu yollarla kişisel ve toplumsal ihtiyaçları temin etmek dinimizce meşru kılınmıştır. Bu manada işiyle ve ticaretiyle rızkını arayan ve topluma hizmet sunanlar, tembellik yapıp geçimlerini özürleri olmadığı hâlde başkaları üzerinden sağlayanlardan elbette daha hayırlıdır. Alın terine, el emeğine ve helal kazanca kim ne diyebilir?
Özellikle de ticaretini dürüstlük ve güvenle icra edenlerin ahiretteki makamı pek yücedir. Nitekim Hz. Peygamber (Sav) “Dürüst ve güvenilir tüccar, kıyamet günü şehitlerle beraberdir.” buyurmuştur.
Cenâb-ı Hak bizleri her türlü işimizde dürüst ve güvenilir kılıp, kazancını meşru yollarla arayıp malı bereketli olanlardan eylesin!
Özellikle de ticareti ve alışverişi, kendisini Allah’ı hatırlamaktan, namazını dosdoğru kılmaktan ve zekât başta olmak üzere mali görev ve yardımlarını yapanlardan eylesin. Helalinden kazan, helalinden ye çocuklarına ve ailene de helalinden yedir! Kazancının bol ve bereketli, ahlakınız güzel, cumanız da mübarek olsun!..( Cuma hutbelerinden faydalanılmıştır)