Rabbimizi çok sevmek, Ona imanımızın temel şartıdır. Ona karşı edebimizin, saygımızın en yüksek derecesidir. Nihayet bu sevgi, aşk derecesine çıkınca, âşıklar gibi sevgilisinin köyünü, mahallesini, evinin duvarlarını da çok sevmeye başlar.
Muhakkak ki Allahü teâlâyı sevmenin kuvveti, iman kuvveti derecesindedir. İman ne kadar kuvvetli olursa sevgi de o kadar kuvvetli olur. Kısacası, Allahü tealaya isyan edip karşı geleni, kendine yapmış gibi kabul edip, muhalefeti miktarınca onu sevmez.
Emirlere uyması kadar da onu sever. Ona karşı böyle olduğu; onunla görüşmede, oturmada, kalkmada ve konuşmada belli olur. Bunun için Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki: (İmanın temeli ve en kuvvetli alâmeti; Müslümanları sevmek, Müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemektir).
Cenâb-ı Hak, İsa aleyhisselâma buyurdu ki: (Eğer gökte ve yerlerde bulunan bütün mahlûkların ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarımdan uzaklaşmadıkça hiç faydası olmaz.)
Hazret-i Ebû Bekir “radıyallahü anh” vefat edeceği zaman, kızı ve Peygamber Efendimizin hanımı olan Aişe “radıyallahü anhâ” vâlidemiz içeri girdi ve; “Babacığım! İşte yıkanmış temiz bir kefen getirdim” dedi. Babası şöyle cevap verir: “Yavrum! Yıkanmış kefeni bırak! Müslüman olduğum ilk gün üzerimde bulunan kaba elbisemi bana kefen yap! Çünkü çoğu zaman, Allah sevgisinin verdiği korku ile ağlar, gözyaşlarımı o elbiseye silerdim. Allahü teala, o gözyaşlarımın hürmetine belki bana rahmet eder.”
Allahü teâlâyı sevmek çok kıymetli bir cevherdir. Sevgiliden şikâyet olunmaz. Bunun için sevgiliden gelen her şeyi gülerek, sevinerek karşılamak lazımdır. Ondan gelenlerin hepsi tatlı gelmelidir.
Sevgilinin sert davranması, aşağılaması, ikram, ihsan ve yükseltmek gibi olmalıdır. Hatta kendi nefsinin böyle isteklerinden daha tatlı olmalıdır. Seven böyle olmazsa, sevgisi tam olmaz.
Hakiki Allah sevgisine kavuşmak için de önce Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde bildirildiği ve İslam âlimlerinin kitaplarında yazılıp açıklandığı gibi iman etmelidir.
Sonra bütün sözlerini, işlerini, onların bildirdiklerine uydurmalıdır. İslâmiyetin emirlerine yapışmalı, yasaklardan sakınmalıdır...
Allah sevgisinin en yücesine kavuşan kimse, bütün insanlara karşı sevgi dolu, merhametli ve şefkatlidir.
Herkese yardım ve iyilik etmeyi sever. İnsanlarda kusur aramaz. Hep kendi kusurlarını görür. Herkese karşı tatlı dilli ve güler yüzlüdür.
Arkadaşlarında ve sevdiklerinde fâni olur. Yani onları kendisine tercih eder. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yerine getirmekte hiç zorluk çekmez. Kâmil, tam ve olgun insan da ancak böyle olur...