Yüce Allah’ın huzurunda da eşit ve adil bir hükme tabiyiz. Bu dünyaya gönderiliş bedenimizin de ona kulluk etmek olduğunu da biliyoruz. Bizleri kardeş olarak Yaratan Yüce Rabbimiz İlahi kitabında bizlerin de kardeş olarak yaşatmamızı ve yardımlaşmamızı emrediyor.

Yeryüzüne ve insanlığa son Peygamber olarak gönderilen Hz Muhammed Aleyhisselam ashabıyla örnek bir hayat ve kardeşlik modeli sergilemiş, gelecek nesle de bu modeli takdim etmiştir.
Onun vefatından sonra başlayan taht ve hakimiyet kavgaları bu kardeşliğe gölge düşürmüştür.

Ne yazık ki zaman geçtikçe ve çekişme arttıkça birbirimize
kin gütmeye, nefret duymaya, üstünlük taslayıp, siyasi çekişmelere başladık. Kardeşliğimizi unuttuk dünya telaşı ile menfaat kaygısını öne çıkardık. Taht ve hakimiyet kavgalarımız artıp kökleşmeye ve bölünmeye devam etti.

Yüce kitabımız; “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. (Âl-i İmrân 3/103) buyurarak bizi tek vücut olmaya davet ediyor.

Bugün ne yazık ki kendimiz için istediğimizi mümin kardeşlerimiz için isteyemiyoruz. Haklı ve güçlü olmanın gururunu mümin kardeşlerimizin izzet ve onuruna tercih ediyoruz. Tuttuğumuz takımın kaybetmesine üzüldüğümüz kadar üzülmedik, evsiz-yurtsuz kalan kardeşlerimize üzülmüyoruz!.. Onları yakan ateşlerin bizi serin bırakacağını zannediyoruz. “Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? (Bakara 2/214) ayetine muhatap olduğumuzu unutuyoruz!.

Allah Rasûlü (s.a.s.) toplumun inşasına kişilerin ihyasından başlamıştır. Güçlü, sağlıklı, güvenli ve medenî bir toplum olmanın önündeki en büyük engelin insanların benlikleri, nefisleri ve dünyevî menfaatleri olduğunu bilmiş, bu sebeple sağlam kaleler inşa etmek yerine, kale gibi sağlam kardeşlik bilinci tesis etmiştir.

İnanan mü’minleri kardeş ilan etmiş; onları, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan bir binanın tuğlalarına, benzetmiştir. (Buhârî) Bunun da ötesinde “Allah’a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız„ buyurarak; ‘birbirini sevmenin‘ iman etmenin ve cennete girmenin temel şartları arasında yer aldığına dikkatimizi çekmiştir. (Müslim)

Diğer bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuşlardır: “Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı hisseden tek bir vücut gibidir.”( Müslim)

Ensar ve Muhacir, böyle bir kardeşliği hücrelerine kadar yaşayarak ortaya koydular. Efendimiz (s.a.s.), asabiyet ve cehaletin çelik ağını kırarak; dilleri, renkleri, gelenek ve görenekleri farklı olmasına rağmen 'iyilik ve takvada yardımlaşan' kardeşlerden örnek bir toplum meydana getirdi.

Bugün müslüman coğrafyalarda dökülen gözyaşları, nefislerimizin, arzu ve heveslerimizin bize unutturduğu kardeşliğimizin ağıtlarıdır. Ne yazık ki bizler, zihinleri bir, yürekleri bir, gayeleri bir, sevgileri bir, hüzünleri bir, kederleri bir kardeşler topluluğu olamadık.

Allah Rasûlü’nün Ashâb-ı Kirâm’da hayat bulan şu öğütlerine kulak verelim: “(Ey mü’minler!) Birbiriniz hakkında zandan sakınınız. Çünkü zan, sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı üstünlük taslayıp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size emrettiği gibi, kardeş olun...(Müslim) (Kaynak Diyanet Hutbeleri)