İnsanlık tarihine baktığımızda, gerek semavî din mensuplarının ve gerekse de batıl din mensuplarının tamamına yakının bir inanç etrafında toplandıklarını ve o inancı temsil eden mabette bir araya geldiklerini görürüz. Mabed geleneğinin temeli ilk insan Hz. Adem’e ve onun tarafından inşa edilen yeryüzünün ilk evi ve aynı zamanda ilk mabedi olan Beytullah’a dayanır.
Zira Kur'an-ı Kerim'de insanlar için inşa edilen ilk mabedin (beyt) Kabe olduğu bildirilmektedir.(Al-i İmran,96) Onun ilk bânisinin ise Hz. Adem olduğu rivayet edilmiştir. (TDV,İslam Ansiklopedisi, Cami maddesi) Bu gelenek, tarihsel süreç içinde niteliği ve işlevi değişmekle birlikte hemen her toplumda varlığını sürdürmüştür. Günümüz dünyasında, insanları bir araya getiren diğer sosyal ve kültürel ortamların bulunmadığı fazlaca yer olmasına rağmen üniversite, kültür merkezi, sinema ve tiyatro salonları vb. gibi fakat şöyle ya da böyle dünyanın hemen her yerinde insanların ibadet ettikleri bir tapınak veya mabedin bulunmadığı yerleşim alanından söz etmek mümkün değildir. Dünyamız, bu yönüyle yerleşim yerlerinin merkezleri başta olmak üzere her bir köşesinde mabetleri bulunan, mabetler gezegeni gibidir. Bu durum her insanın özünde var olan, inanma (tapınma), kulluk, sığınıp ve korunma duygusunun mekan olarak yansıması gibidir. Bu çerçeve de İlahî kaynaklı Hristiyanlıkta kilise; Yahudilikte havra ve sinagoglar mabed işlevini görürken, İslâm toplumlarında ise bu işlevi camiler yerine getirmişlerdir. Şunu da ilave etmek gerekir ki, diğer dinlerden farklı olarak İslâm, Müslümanlar için bütün yeryüzünü temiz ve ibadete elverişli yer olarak kabul etmiştir. Ancak ferdi ibadet açısından belli bir mekan zorunluluğu bulunmamakla birlikte, cemaat halinde mekanı belli, düzenli ve huzurlu bir ibadet için sabit bir ibadet mekanına ihtiyaç duyulmuştur. Nitekim Müslümanlar, Medine'ye hicretin ilk durağı olan Kuba köyünde, akabinde de Medine de Mescid inşası yoluna gitmişlerdir. Hatta daha Mekke'de iken bile Erkam’ın evinde olduğu gibi bazı mekanları toplu ibadet için tahsis etmişlerdir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Camileri, inanmış gönüller imar, inşa edilmekte ve camiler için yapılan yardım çağrısına kendileri muhtaç olsalar bile daima onlar olumlu karşılık vermektedirler. Müslümanların, camilerin tefriş ve inşasına bu derece önem vermelerinin temelinde, Hz. Peygamberin, "Kim Allah'ın rızasını umarak bir mescid inşa ederse, Allah da cennette ona bir köşk hazırlar"(Müslim, Mesacid, 4.) vb. müjdeleri yatmaktadır. Dinimizde , Mü'minlerin birbirlerinin kardeşi ilan edilmiş olmaları temel ilkelerden biridir. Kur'an-ı Kerim ve hadisi şeriflerde inananların kardeşliği,(Hucurat, 10.) birlik ve beraberlikten ayrılmamaları,(Al-i İmran, 103) birbirleriyle maddî ve manevî alanlarda yardımlaşma ve dayanışmaları(Maide, 52.) vurgulanmıştır. İhtilafların, bölünme ve gruplaşmaların ise, Müslümanların zayıf ve güçsüz konuma düşmelerine neden olacağı ifade edilmiştir. "Allah'a ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz (gücünüz-devletiniz) gider. Bir de sabredin. Allah sabredenlerle beraberdir."(Enfal, 46.), "Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın..."(Al-i İmran, 103 ), gibi âyeti kerimeler Müslümanları birlik ve beraberliğe çağırmış, ayrılıp bölünmenin zararlarına dikkat çekmiştir. Nitekim İslâm dünyasının bugün içinde bulunduğu üzücü durumu, gruplaşmalara, bölünmelere ve basit çıkar hesaplarına bağlamak mümkündür.
Yüce dinimizin mensupları arasındaki birlik, dirlik, sevgi ve saygıyı temin, toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı tesis için oluşturduğu kurumların başında camilerimiz gelmektedir. Camiler, Müslümanların ibadet, ilim ve meşveret durağıdır. Camiler sadece ibadetlerin eda edilip çıkıldığı bir mekan değil, aynı zamanda diğer pek çok etkinlik ve faaliyete de ev sahipliği yapmış ve yapmaktadır. Mü'minler, Kitabımızda "Allah'ın evi" olarak adlandırılan Beytullah’ın birer şubesi olan bu mekanlarda, huzur ve huşu ile dünyanın aldatıcı ve insanı bunaltan ortamından kendilerini azıcık da olsa tecrit etmekte Rableriyle baş başa kalmaktadırlar. Dostlukların temeli buralarda atılmakta, sevgi ve barış sözcüğü olan "Selam" sırrına da buralarda erilmektedir. Camiler semtin, mahallenin, köyün, kasabanın, şehrin ve dahası oralarda yaşayan müminler topluluğunun ortak atan kalbi gibidir. Bu kalp zayıfladığı ve durduğunda huzur ve tesanüd kaybolacak, ufkumuzu karanlık kaplayacaktır.
Her yıl olduğu gibi bu yılda 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri haftası olarak kutlanacaktır. Bilvesile birlik, dirlik ve huzurumuzun harcı olan Camilerimizde cemaate iştirak ederek imar edelim. Temizlik, bakım, onarım ve inşasına destek olalım. Bu güzide mekanları her türlü farklı düşünce ve mülahazaların dışında tutarak sahip çıkalım. Camilerimizde bizlere din hizmeti sunan hocalarımız başta olmak üzere her alanda din hizmeti sunan din gönüllülerimizin yanında olalım.