Tarih bize gösteriyor ki; Müslümanlar -kendilerinden ne kadar zulüm görseler de- gayrimüslimlere çok geniş ibâdet hürriyeti tanımıştır. Çünkü “Her kaptan, içindeki sızar!” Akrepten bal beklemek abesle iştigaldir!
İslâmiyette devlet, gayrimüslimlere ibâdet hürriyeti sağladığı gibi; Müslümanların malını, canını namusunu nasıl koruyorsa, gayrimüslimlerin mal ve can emniyetini de aynen sağlamak zorundadır. Bunun için gayrimüslimler, Müslümanlar arasında asırlarca, rahat, korkusuz bir şekilde yaşamışlardır. Tarih buna şahittir. İşte size ibretlik bir hadise...
Kudüs fethedilince, hazreti Ömer şehir halkına “Emân” verdi. Bununla, gayrimüslimlere geniş ibâdet hürriyeti verilmektedir. İşte o emân:
“İşbu mektup, Müslümanların emîri Ömer-ül-Fârûk’un, Kudüs halkına verdiği emân mektûbudur ki, onların varlıkları, hayâtları, kiliseleri, çocukları, hastaları, sağlam olanları ile diğer bütün milletler için yazılmıştır. Şöyle ki:
Müslümanlar onların kiliselerine zorla girmeyecek, kiliseleri yakıp yıkmayacak, kiliselerin herhangi bir yerini tahrip etmeyecek, mallarından az bir şey bile olsa almayacak, dinlerini ve ibâdet tarzlarını değiştirmeleri ve İslâm dînine girmeleri için kendilerine karşı hiçbir zorlama yapılmayacak! Hiçbir Hıristiyan en ufak bir zarar bile görmeyecek! Eğer kendiliklerinden memleketten çıkıp gitmek isterlerse, varacakları yere kadar canları, malları ve ırzları üzerine, emân verilecektir. Eğer burada kalmak isterlerse, tamâmen temînât altında olacaklar. Yalnız Kudüs halkı kadar cizye, gelir vergisi vereceklerdir. Eğer Kudüs halkından bazıları, âile ve malları ile beraber çıkıp gitmek isterlerse ve kiliselerini ve ibâdet yerlerini boşaltırlarsa, varacakları yere kadar canları, kiliseleri, yol masrafları ve malları üzerine emân verilecektir. Yerli olmayanlardan ise hiçbir vergi alınmayacaktır.”
***
Bu emândan bir müddet sonra papazlar, halîfe Hazreti Ömer’i kiliseye davet ettiler. Halîfe, görüşme uzayınca; “Papaz efendi, bana bir yer gösterin de namazımı kılayım” buyurdu.
Papaz “Burada kılabilirsiniz yâ Ömer!” dedi. Hazreti Ömer’in, gösterilen yerde namaz kılmak istemediğini anlayan papaz, sordu:
- Peki sizin burada namaz kılmanıza mâni olan şey nedir?
- Benim halkım, namaz kıldığım yeri câmi yapmak ister. Burada namaz kılınca, kilisenizin mescide çevrilme durumu söz konusu olur.
Bu sözler üzerine Halîfeye kilisenin dışında müsait bir yer gösterdiler. Hazreti Ömer namazını orada kıldı. Daha sonra, orası mescid hâline getirildi. İsmine de “Hazreti Ömer Mescidi” denildi.