Odgurmuş: Bugün size bazı konuları hatırlatmak istiyorum.

Monşer: Ne konusuymuş. Ne meselesiymiş söyle bakalım.

Odgurmuş: Her işiniz telaşlı. Her konuda telaşla hareket ediyorsunuz.

Sakin sakin işlerinizi halledemiyorsunuz.

Düşünerek, hesap ederek, aklınızı kullanarak hareket etmiyorsunuz.

Bir telaşla başınızı alıp gidiyorsunuz.

Sanki bir yerlere yetişeceksiniz.

Çok aceleniz var.

Hangi konu olursa olsun,

Bir telaşla konuşuyorsunuz,

Siyasilere, muhalif olduğunuz kimselere cevaplar veriyor, kendinizce yorumlar yapıyor, aslı astarı olmayan yetersiz bilgilerle ahkâmlar kesiyorsunuz.

…..

Peki, bu telaşla nereye varıyorsunuz.

Esasında hiçbir yere varamıyor, yaptığınız işleri de elinize yüzünüze bulaştırıyorsunuz.

Varmak istediğiniz yere çoğu kez varamıyorsunuz.

Atalar boşa söylememişler, “Öfkeyle kalkan ziyanla oturur”.

Fakat biz bu atasözünü sizin ve sizler gibiler için “Telaşla kalkan ziyanla oturur” dersek ne değişmiş olur. İçinde bulunduğunuz durumunuza tam uymaz mı?

Karşısında olduğunuz bir durum meydana geldiğinde ilgili kişi ve kurum bir açıklama yapıyor, o açıklamayı hiç dikkate almadan anında tepkinizi koyuyorsunuz.

Arkasını önünü düşünmüyorsunuz.

Karşıdakiler hangi görüşte olurlarsa olsun, bu durum değişmiyor.

Hatta aynı fikirleri paylaştığınız kimselerin görüşleri hakkında bile aceleci davranıyor, basıyorsunuz tenkidi.

….

Aslına bakarsanız;

Fikir ve düşüncelere göre tavır alıp konuşmuyorsunuz.

“Kim dedi, şu dedi, bu dedi” diyerek kişilere karşı tavır alıp konuşuyor ve yorum yapıyorsunuz.

Aslında;

Her gün yeni yeni düşmanlar üretip o düşmanlara toplu halde saldırılar düzenliyorsunuz.

Her gün yeni yeni kişilerin düşmanları oluyorsunuz.

Bazen de olur olmaz düşman değiştiriyor, onlara da yeni salvolar yapıyorsunuz.

Daha düne kadar Türklüğe düşmanlık yapanları dost belleyip onların fikirlerini oluşturduğunuz yeni düşmanlara karşı kullanıyorsunuz.

…….

Herkesin kendine göre görüş ve düşünceleri vardır.

Herkes…

Birilerini sevebilir, diğerlerini sevmeyebilir.

Bir başkası da sizin sevdiklerinize ve değer verdiklerinize olumsuz bakabilir.

Siyaseten de bazı durumlara katılmadığınızı, bazı durumları onayladığınızı belirtebilirsiniz.

Buna kimse karışamaz.

Ne siz birini sevdiniz diye hain olursunuz.

Ne de bir başkası sizin sevdiğinizi sevmiyor diye hain olur.

Hainlik kelimesi-konusu o kadar ucuz olmamalı.

Hainlik yaftası her zaman ve her yerde ona buna yapıştırılmamalı.

Ne kimse size ne de bir kimseye hainlik damgası yapıştırmamalı.

Siyasi görüşleriniz ne inançlarınızın ne de dininizin bir parçası değildir. Siyasi konular herhangi bir konudaki görüşleriniz ve tercihlerinizdir.

Siyasi tercihlerinizden dolayı diğerlerini ihanetle suçlamak, mahkemelere verileceksiniz, cezalar alacaksınız hatta sonunuz Menderes gibi olacaksınız demek asla yakışmamalı.

……

Bir seçim sürecine girilecek.

Ama öyle anlaşılıyor ki bu seçim iktidar için de muhalefet için de çok önemli görünüyor.

Size ve fikirlerinize katılmayanları önceki seçimlerde ve referandumlarda olduğu gibi hainlikle suçlayacaksınız.

Size katılanları “aklı başında” olmakla övecek, “gerçekleri görüyor” diyeceksiniz.

Muarızlarınıza ise olmadık ithamları yapacaksınız,

Olmadık ithamlarla karşı tarafı suçlayacaksınız.

Suçlayacak… Suçlayacaksınız…

Suçlanacak.. Suçlanacaksınız..

Fakat asıl suçlu kim onun üzerinde hiç durmayacaksınız.

Sütre gerilerinde kimlerin el ovuşturduğunu pek de merak etmeyeceksiniz.

Her seçimde olduğu gibi yel değirmenlerine saldıracak da saldıracaksınız.

….

Karşınızda olan kimselere partililere ne cennette ne cehennemde kalacak yer bırakmayacaksınız.

Kendi görüş ve düşüncelerinizin doğruluğunu, haklılığını ve geçerliliğini ispat için tarihten misaller getirecek, dünyadan örnekler vereceksiniz.

Türk büyüklerinin yüzyıllar önce söylediklerini bu günkü tercihlerinize misaller edineceksiniz.

Ölmüş insanlardan vecizeler uyduracaksınız.

Doğmamış çocuklarımızın karanlık-aydınlık geleceğinden dem vuracaksınız.

ABD’den, Almanya’dan, Fransa’dan, Suudi Arabistan’dan, Kamboçya’dan velhasıl yeryüzünde bulunan tüm ülkelerden misaller getireceksiniz.

O ülkelerin kendi şartlarına, kendi yönetim sistemlerine bakmadan mal bulmuş mağribi gibi sarılacaksınız.

Yabancı ülkelerde verilen beyanatları, gazete haberlerini kendinize dayanak yapacaksınız.

Beyanat veren, açıklama yapan kimdir?

Türk düşmanı mıdır? Türk dostu mudur demeden onların fikirlerini seçim boyunca dayanak olarak kullanacaksınız.

Hatta çeşitli kitaplarda yazılan şeyleri. Veciz sözleri.

Çeşitli ortamlarda yapılan konuşmaların ardını önünü düşünmeden, hangi ortamda yazılmıştır? Hangi ortamda konuşulmuştur? Diye düşünmeden kendi fikirleriniz doğrultusunda kullanacaksınız.

…..

Düne kadar düşman bellediklerimizle dost oldunuz, daha da olacaksınız.

Dün iyi dediklerinize bugün kötü dediniz.

Dün kötü dediklerinize bugün iyi dediniz.

Düne kadar size iyi diyenler kötü, düne kadar size kötü diyenler de iyi dediler.

Daha düne kadar beraber oluklarınızı da suçlamaktan geri kalmadınız, onları da ihanet çemberine aldınız

Görüş ve düşüncelerinizi fikirlerinizden çıkartmadınız.

Görüş ve düşüncelerinizi esen rüzgârlardan ve hava durumundan aldınız, almaya devam ediyorsunuz.

Bazen de hiç tereddüt etmeden rüzgârın yönüne göre yön değiştirdiniz.

Rüzgârın yönüne göre biri birlerinizi en yakın arkadaşlarınızı suçladınız.

….

Yarın seçimden sonra birbirinizin yüzüne nasıl bakacaksınız.

Bir birinizle karşılaştığınızda utanç duygusuna kapılmayacak mısınız?

Bu yüzden diyorum ki:

Lütfen; biraz itidal.

Unutulmamalıdır ki Devleti Aliye’yi 600 sene ayakta tutan en önemli unsur “İtidal” idi, İtidalde çok ileri gidilmemesi için bile “İtidalde de İtidal” temel prensip olmuş tavsiye edilmiştir.