Eğitim, sağlık, adalet üçlü saç ayağı gibi: toplumu ayakta tutan üç önemli faktör. Siyasetimizin temelini oluşturmalı. Ciddi bir sağlık politikası, adaletli bir yönetim şekli ve geleceğe yön verecek olan sağlıklı bir eğitim politikası...
Öncelikle şunu söyleyelim ki: Eğitimimiz yaz-boz tahtası olmaktan çıkarılmalı, batı taklitçiliğinden kurtarılmalıdır. Ezberden arındırılmış uygulamalı ve araştırmacı anlayışla yeniden ele alınmalı!..
Düşünmeden çocuğa sürekli bilgi yüklemeye çalışıyoruz. Onları bir yarış atına dönüştürdük; anne- baba ve öğretmen ha bire sıkıştırıp kendi ruh dünyamızda tasarladığımız okulları ( hedefleri ve meslekleri) onlar üzerinde uygulamanın telaşı içindeyiz. Çocuğun umutlarını, hayallerini, yetenek ve kabiliyetlerini düşünmeden bir baskı altında tutabilmenin telaşı yaşıyoruz.
Önceden düz liselere olan yoğunluk şimdilerde Anadolu ve Fen Liselerine yöneldi. Hedef en gözde, en başarılı okullar... Çocuğun ilgi alanı, kabiliyeti, yeteneği hiç düşünülmüyor... Mesleki okullar göz ardı edildi, Anadolu Liseleri ve Fen Liseleri öne çıkarıldı. Bir de zorunlu yabancı dil eğitimi garabeti var!
Olması gereken ne? İlköğretim çağı olan (sekizinci sınıfa kadar olan) dönemde çocuğun ilgi alanı, kabiliyeti ve yeteneği belirlenip yeteneğine ve ilgi alanına göre okul seçimi yapılması, doğru olan bu değil mi? Yani mesleki okulların önünün açılması.
Zorunlu olan sekiz yıllık bir eğitimden sonra çocuklar belirlenip Teknik ve mesleki okullarına, Anadolu Liselerine, Fen Liselerine, Güzel Sanatlara ve öğretmen okullarına ayrılmalıydı. Hatta üstün zekalı- başarılı çocuklar tesbit edilip onlar özel hazırlanmış okullarda eğitime devam etmeli diyoruz.
Üniversitelere yönelik dersler ile mesleki okulların dersleri ayrı tutulmalı!.. Mesleki okullarda çocuğun ilgi ve yeteneğine göre okul belirlenip çocuk hayata o dalda hazırlanmalı. Öğrenimi devam ederken günün yarısı teorik derslere, diğer yarısı da uygulamalı derslere ayrılmış olmalı. Çocuk hem eğitimini hem de mesleğini geliştirmeli. Böyle olursa o çocuk işsiz kalmaz, edinmiş olduğu sanatı- mesleği kendisini hayata hazırlamış olur.
Araştırma ve geliştirmeye yönelik ayırıp hazırladığımız çocuklarımızdan eğitim öğretim döneminde tesbit ettiklerimizi mesleki okullara; mesleki okullardan başarısını kanıtlamış olanları da Anadolu ve Fen Liselerine kaydırmamız ise hiç de zor olmayacaktır.
Bu aşamada spor okulları, Güzel Sanat Liseleri ve Sosyal Bilimler Liseleri de ihmal edilemez! Hele hele öğretmen okullarının (Liselerinin ) kapatılmış olmasını asla düşünemiyoruz. Çünkü öğretmenlik mesleği ayrı bir meslektir. Bugün üniversitelerin her bölümünden öğretmen alıyoruz, yanlış bir politikadır deriz. Öğretmenlik mesleğinin kalitesini bozduk! Başarı düştü, öğretmen olma sıradan bir meslek haline geldi. Bu da eğitimin kalitesini düşürdü!
Öğretmen Liseleri- Yüksek Öğretmen okulları döneminin en başarı okullarıydı. Öğretmenin kalitesini düşürmek demek eğitimin kalitesini düşürmek demektir. Öğretmenlik kutsal ve onurlu bir meslektir; bu mesleğin zaafa uğratılması demek gelecek neslin heba edilmesi demektir!.. Bu yanlış bir politikadır, kesinlikle vazgeçip öğretmen yetiştiren özel okullara dönüşüm sağlanmalıdır. Öğretmenliğin de püf noktaları, usülleri, metodları ve yöntemleri var; öğretmen olmak isteyen kişiler ona göre yetiştirilse başarı artar eğitimin kalitesi yükselir.
Üniversiteler bilgi yükleme kurumları değil; bilimsel çalışmaya-araştırmaya yönelik kurumlardır. İhtisas kurumlarıdır. Her öğrenciyi üniversiteye alıp vasıfsız işsizler ordusu yetiştirmenin topluma hiçbir faydası yoktur. Çocuğun zamanını da devletin ve kurumların zamanını da boşa harcamaktan başka bir şey değildir. Mesleki okullardan yetişen çocuklar da kendi alanlarında ilgili yüksek okullara gidebilir ve mesleğini de geliştirmiş olur.
Sözün özü şu: günümüzde üniversite mezunu diplomalı vasıfsız işçi mezun ediyor, çocuğu hayattan soğutuyoruz. Mezun olduktan sonra çocuk bir boşluğa düşüyor ve hayata- insanlara küsüyor. Bunların hepsine iş verelim desek bu mümkün mü? Elbette mümkün değil! İş bulabilenler yuva kurup hayata tutunmaya çalışırken, iş bulamayanlar ise hayata ve ebeveynlere küsüp büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Bu da çocuklarımız için çok acı bir ders oluyor! Eğitim durumumuzun özeti bu.. Şimdi eğitim politikamızı yeniden masaya yatıralım derken haklı değil miyiz? Hele hele Batı taklidi kopyacı- ezberci politikalara asla tahammülümüz olamaz... Bu gençler bizim yarınlarımız ve geleceğimiz, onların hayata hazırlanması ve eğitimi her şeyin üstündedir öyle değil mi dostlar?