Âşıktır, asıl adı Mustafa’dır. Yozgat’ın Yukarı Nohutlu Mahallesinde 1869 yılında, dünyaya geldi . Babası, Yozgat’ın Çekerek ilçesinin Beyyurdu köyünden Yozgat’a göçen ve ticaretle uğraşan İsmail Efendi’dir (Onay 1940: 67-77). Küçük yaşlarda yetim kalan Nâzî, ağabeyi Ali Efendi tarafından büyütüldü. Yozgat’taki Alacalıoğlu Medresesini bitirdi (Polat 1947). Yozgat’ın tanınmış ailelerinden Çapanoğullarından Bekir Bey’in kızı Meryem Hanım ile evlendi . Nâzî ile ilgili belgeler ve sözlü bilgiler kızı Naciye Bilecen ve torunu Naci Bilecen kanalıyla günümüze ulaştı.Memuriyete Yozgat’ta Tahrirat Kaleminde başladı. Başarı göstererek Orman Memurluğuna terfi etti.Uğradığı bir iftira sonucu memuriyetten ayrılmak zorunda kaldı (Polat 1947: 15). Torunu Naci Bilecen dedesinin uğradığı iftiranın sebebinin Sultan İkinci Abdülhamid’e yazdığı bir hicviye olduğunu söyledi. Nâzî, bir cirit oyununun ardından oturduğu çimenlerden ölümüne sebep olan hastalığa yakalandı, çeşitli hastanelerde tedavi gördü, ancak kurtarılamadı . 33 yaşında vefat eden Nâzî, Yozgat’ta Kevenli Burun’daki mezarlığa defnedildi. Bu bölge 1940’lı yıllarda yerleşime açılınca mezarı ve kitabesi kayboldu.Nâzî’nin şiirleri çoğu Yozgatlı şairlere yer veren çeşitli cönk ve mecmuaların yanı sıra hakkında yazılmış makalelerde bulunmaktadır. A. T. Onay, on üç şiirini ve bazı mısralarını yayımladı . Rıza Polat, Nâzî’nin iki yüzden fazla kaside, gazel ve koşma yazdığını ifade etmektedir . Hece ve aruzla yazılmış doksan bir şiirinin yer aldığı bir mecmua, Çorum İl Halk Kütüphanesinin Yazmalar bölümünde 25231 demirbaş numarasıyla kayıtlıdır . Mecmuada Fuzûlî, Nedîm ve Adlî gibi divan şiiri temsilcilerinin yanı sıra Gevherî, Emrah ve Ceyhunî gibi âşıkların şiirleri de yer almaktadır.Medrese eğitimi gören Nâzî, saz çalıp atışmalar yapan gezgin bir âşık olmaktan ziyade bu tarzı kullanan bir “halk şairi” olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiirlerinde mahalli söyleyişler ve Yozgat bölgesi ağızlarında görülen kelimelerle karşılaşılır. Koşma şeklini daha çok kullandı, az sayıdaki aruzla yazdığı şiirlerinde ise gazel şeklini tercih etti. A. T. Onay, Nâzî’nin dili ve üslubu hakkında “Şairin nazım lisanı az-çok tahsil ve terbiye görmüş fakat memleketinden çıkmamış bir Anadolu efendisi lisanıdır. Arapça ve Farsça kelime ve klişe terkipleri yerli yerinde kullanmıştır.” değerlendirmesinde bulunur.Şiirlerinde karşısındaki ile konuşur şekilde bir söyleyiş biçimini tercih eden Nâzî, sevgilisine “cânâ,” “tıfl-ı naz,” “serv-i bülend,” “sevdiğim,” “kara gözlüm,” “çeşm-i siyah” gibi klasik edebiyattan ve halk dilinden alınan sözlerle seslendi . Şiirlerinin ağırlıklı konusunu öncelikle mahlasına uygun olarak aşk, daha sonra genç yaşta yakalandığı hastalığın verdiği acılar oluşturdu. Medrese eğitimi sırasında şiirleriyle tanıştığı Fuzûlî’den etkilendiğini açık bir biçimde ortaya koyan gazelleri ve söyleyişleri bulunmaktadır.“Bir selam yolladım canan eline” mısrası ile başlayan ve “Canan Eli Bozlağı” olarak bilinen şiiri ölümünden sonra çok meşhur olmuş ve Hafız Süleyman tarafından taş plağa okunmuştur.Bu şiir Sabahattin Ali’nin Ses hikâyesinin de konusunu oluşmuştur.(