Ahilik teşkilatı ilk olarak 13. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Çıkış yeri Anadolu olarak bilinmektedir. Bu teşkilatın kurucusu da Ahi Evran'dı. Ahi Evran sayesinde Ahilik teşkilatı oluşmuş ve gelişmiştir. Moğol istilasından kaçan Türklerin Anadolu'da kurmuş oldukları bir esnaf örgütüdür. Bu teşkilatın amacı Anadolu'daki Türk zanaatkarları ayakta tutmaktır. Teşkilatın en önemli unsuru ise dayanışma ve kardeşlikti.
Ahilik, temelleri fütüvvet anlayışı üzerine kurulmuş, ilkeleri insani ahlak değerleriyle oluşturulmuş sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel fonksiyonları bulunan bir esnaf teşkilatlanmasıdır. Ahilik teşkilatıyla Anadolu insanının eğitimli ve ahlaklı birer sanatkâr olmaları sağlanmıştır.
Ahilik teşkilatı içerisinde yer alan örgütler kendilerine dini ve ahlaki kuralları örnek almışlardır. Bu sayede doğru yoldan şaşmadan ticaret yapmayı amaç edinmişlerdir. Ahiliğin Anadolu'da kurulmasında fütüvvet teşkilatının önemli bir tesiri bulunmaktadır. Fütüvvet, Anadolu'da ortaya çıkmış olan ve temelinde hoşgörü bulunan bir sistemdir. Esnaf ve zanaatkarlar için kurulmuş olan bu teşkilatın bir benzeri olarak Ahilik teşkilatı karşımıza çıkmaktadır.
Büyük şehirlerde çeşitli gruplar halinde teşkilâtlanan ahîlerin her birinin müstakil bir zâviyesi vardı. Küçük şehirlerde ise muhtelif meslek grupları tek bir birlik teşkil edebiliyorlardı. Anadolu Selçuklu Devleti zamanında bu birlikler mesleklere ait problemleri halletmekte ve devlet ile olan münasebetleri düzenlemekteydiler.
Mal ve kalite kontrolü, fiyat tesbiti, bu birliklerin aslî göreviydi.
Teşkilata ilk defa girenlere “Yiğit”veya “Çırak”
adı verilir, ahîlik daha sonra kazanılırdı. Esnaf birliklerinin başında şeyh, halife veya nakibler, bütün esnafın en üst makamında ise şeyhü’l-meşâyih bulunuyordu. Ayrıca mesleğin geleceği açısından çırakların yetiştirilmesine de çok büyük önem veriliyordu. Anadolu’da köylere kadar yayılan Ahîlik pek çok devlet adamını, askerî zümre mensuplarını, kadı ve müderrisleri, tarikat şeyhlerini bünyesinde toplamıştır. Bu durum XIV. yüzyıla kadar sürdü; bundan sonra ise organize esnaf birlikleri şeklini aldı ve iktisadî faaliyet ön plana çıkmaya başladı.
Ahîliğe giriş şerbet içmek (şürb), şed veya peştemal kuşanmak, şalvar giymekle gerçekleşmekteydi. Ahîlik bünyesi içindeki esnaf birlikleri ustalar, kalfalar ve çıraklardan oluşuyordu. Çıraklıktan itibaren birlik içinde yükselmek için meslekî ehliyet ve liyakat şarttı. Çıraklar mesleği çok iyi öğrenmedikçe dükkân açamazlardı. Esnaf ve dükkân sayıları, iş aletleri ve tezgâhlar sınırlandırıldığı gibi ihtiyaca göre mal üretimi de esastı.
Osmanlı döneminde esnaf birliklerinin idare tarzına çok önem verilmişti. Sanat erbabı içinde en dürüst ve en çok saygıya değer olan, muhtemelen yaşça da önde bulunan bir üstat teşkilâtın reisi olup kendisine “Ahi” deniyordu. Bunların zanaat mensupları üzerinde bir şeyh gibi nüfuzu vardı. Ayrıca esnaf arasındaki inzibatı temin eden ve “yiğitbaşı” yahut “server” denilen bir ikinci reis bulunuyordu.
Bir şehirde mevcut zanaat şubesi sayısı kadar olan ahîlerden birisi diğerlerine reis oluyor ve buna Ahi Baba adı veriliyordu. Ahî babalar, genellikle Kırşehir’deki Ahî Evran Tekkesi’ne bağlı olan şeyhler ile bunların çeşitli illerdeki vekilleri idi. Büyük âlim ve mutasavvıf Şeyh Edebâli de ahî şeyhlerinden olup Osman Gazi ile sıkı ilişkiler kurmuş ve kızını onunla evlendirmişti. Orhan Gazi ise Ahîliğe ait “ihtiyârü’d-dîn” unvanını almıştı.
Özellikle Fâtih devrinden itibaren Ahîlik siyasî bir güç olmaktan çıkarak esnaf birliklerinin idarî işlerini düzenleyen bir teşkilât halini aldı. 18. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar teşkilâtın Gedik (lonca) adını aldığı söyleniyorsa da 1824 tarihli Selânik ile ilgili bir arşiv belgesinde ve Ahî Evran Zâviyesi’nden bahseden bir takrir de ahî baba, ahîlik, yiğitbaşı, üstatlık, kethüdâlık gibi Ahîliğe ait terimlerin kullanılması, bu ismin uzun süre devam ettiğini göstermektedir.
Ahilik teşkilatında Temel İlkelere gelince: Ahilik teşkilatında olmak için Ahi olmak gerekliydi. Teşkilata üye olan zanaatkarlar ahlaki kurallara uymak zorundaydı. Ahi teşkilatı 32 ana sanat dalına bölünmüştü. Her Ahi 124 gerekli prensibi bilmek zorundaydı. Ahilik sistemine özel bir eğitim düzeni bulunmaktaydı ve Ahilik sistemi kendi içerisinde çırak ve kalfa yetiştiriyordu. Yalan söylemek, içki içmek, zina yapmak ve buna benzer kötü işler kesinlikle yasaktı.
Egosuna hâkim olmak -Yaratıcının emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmak, -İyi kalpli, iyiliksever ve cömert olmak, -Misafirperverlik, -Kimsenin aleyhinde konuşmamak, -Hak ve adaletten yana olmak, -Haklı güçsüzün hakkını, haksız olan güçlüden almasına yardım etmek ahîliğin amaçları arasındaydı.
Ahiliğin felsefi düşüncesi: kendini başkasından üstün görmemek, darda kalana yardım etmek, hiç kimseye kin beslememek, kaliteli mal üretmek ve bu malı fahiş fiyata satmamak, müşteriyi haklı görmek, insana hizmeti esas almak gibi insani ilkeleri vardı.