Geçen hafta Yozgat Bozok Üniversitesi Sürekli Eğitim ve Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen “Probleme Dayalı Öğrenme Eğitici Eğitimi Kursu” programına katıldım.

Benim için son derece önemli, eğitici, eğlendirici ve aktif bir programdı.

Gerçi bu tip eğitimlere hem eğitmen hem de katılımcı olarak çok katıldığımdan dolayı zaten yabancısı değildim ama bu tip programlara katılarak bilgi dağarcığınız artıyor ve öğrenmeye yönelik yeni metotlar hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz ve uygulama alanları bulabiliyorsunuz.

Daha önceleri “Probleme Dayalı Öğrenim (PDÖ)” hakkında çok şeyler duymuştum fakat böyle bir eğitimi ilk defa almam beni ayrı bir heyecana dönüştürmüştü.

PDÖ yeni bir öğrenme tekniği sayılabilir ve 1969 yılında Kanada McMaster Üniversitesi’nde ilk defa tıp eğitiminde uygulanmaya başlanmış ve daha sonraları ekonomi, hukuk, eğitim bilimleri ve psikoloji gibi alanlarda da başarılı sonuçlar alınmıştır. Şuan için ilköğretim, lise ve üniversitelerde aktif bir şekilde bu uygulaması yapılmaktadır.

PDÖ’yü biraz tanıyalım isterseniz.

“Bir eğitim yönlendiricisi ile 6-8 öğrenciden oluşan gruplarda yürütülen;

Bir senaryo temelinde saptanan sorunların çözümlenmeye çalışıldığı,

Önceki bilgilerin kullanılması yanında, gerekli öğrenme konularının belirlenip öğrenildiği ve tartışıldığı;

Eğitim yönlendiricisinin sadece kolaylaştırıcı işlev gördüğü, tümüyle öğrenci merkezli bir eğitim yöntemi olarak” tanımlanmıştır.

PDÖ’ün amacı; problemi çözme ve anlama becerilerini geliştirmek ve insanların gelecekte karşılaşacakları durumlarla yüzleştirmek için çeşitli problemlerle, olası prensipleri tanıtmadır.

Dewey, PDÖ’de üzerinde durduğu 6 önemli özelliği ise şu şekilde açıklamış:

Öğrencilerin karşılaştıkları şüpheli bir durum olmalı

Çözüm bulmak için problem düzenlenmeli

Daha önce yapılan çalışmalar hakkında bilgi edinilmeli

Elde edilen bilgiler hakkında bir hükme ulaşmak için alternatiflerden nedenler süreci ortaya çıkarılmalı

Çözümün kavramsal ve deneysel öğeleri ortaya konulmalı

Bilimsel ve mantıklı bilgiler arasındaki ilişki araştırmaya uygun olmalı…

Bu yöntemi bizde Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi farklı Anabilim Dalından katılımcılar ile yoğun bir şekilde bir senaryo kurgulanıp uygulamaya çalışarak öğrendik.

Çok keyifli ve verimli idi eğitim ve öğrenimimiz.

Başlangıçta bu metodu bilmediğimizden dolayı çok anlamsız cevaplarda vermiştik doğrusu…

Programın sonunda ise senaryonun sonucuna doğru bir şekilde varmamız sanki bir zafer kazanmışız edasında idi.

Bu programın başarılı olmasının en büyük nedenleri; küçük gruplar halinde çalışılması ve herkese bir sorumluluk verilmesi idi.

Herkesin konuşturulmaya çalışılması dinamikliğin göstergesiydi,

Tabi ki programı yöneten kişide çok tecrübeli olması gerekiyordu.

Çünkü

Çok fazla konuşanı uygun dil ile yavaşlatması gerekiyordu, hiç konuşmayanı ise senaryoya katmalı idi.

PDÖ hakkında daha çok şey söylenmesi gerekir, hatta her farklı alanlar içi kitaplar yazılmalı ki çok daha yaygınlaştırılıp aktif olarak kullanılsın.

Program boyunca aldığım notlarımı da katarak PDÖ hakkındaki hislerimi yukarıda bahsetmek istedim.

Sonuç olarak, klasik eğitim mantığından kurtulup daha aktif ve katılımcı öğrenme metotlarına geçmemiz gerekmektedir. Bu yüzden bu tip öğrenim metotları son derece yararlı olacaktır ve PDÖ gibi öğretim yöntemlerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Programda emeği geçen başta Prof. Dr. Murat Korkmaz hocamız olmak üzere, Prof. Dr. Selma Aydın, Doç. Dr. Sercan Sarı ve Dr. Öğretim üyesi Sevgi Ulusoy Tangül hocalarımıza verdikleri eğitimlerden dolayı çok teşekkür ederim.