Lise yıllarında başlamıştı aşkımız ikimizde bir birimizi delicesine seviyorduk. Okul biter bitmez evlenmiştik. Ben eğitimime devam etmedim ama aşkım her şeyim Umut bir yandan eğitimine devam ediyor bir yandan da babası ile çalışıyordu. Umut 4 yılı böyle geçirdi hem çalıştı hem okudu ve Mühendis oldu. Mühendis olduktan sonra kendi işyerini açtı. Aşkımızın meyvesi olarak bir kız bir oğlumuz oldu. Umut’un babasının durumu iyi olduğu için maddi açıdan hiçbir zorluk çekmedik Umut’ta babasına yük olmama adına her türlü işine koşturdu ikimizde evimizin tek çocuklarıydık.

25 yıllık evliliğimizde çok güzel günlerimiz geçti ve çok mutlu bir hayatım vardı. Evliliğin tuzu biberi olan kavgalarımızda oldu elbette, Kızım da benim gibi okulu bitince sevdiği adamla evlendi. Oğlumuz ise Üniversite eğitimine devam ediyordu. Kızımız evlenip, oğlumuzda okula gidince ben evde tek başıma kalmıştım. Evde sıkılıyor kendime bir meşguliyet edinmek istiyordum. Maddi durumumuz iyi olduğu için bir süre Umut’a çalışma düşüncemi söyleyemedim. Kısa bir aradan sonra Umut’un çok neşeli bir anında çalışma istediğimi dile getirdim. Oda “gel ofiste çalış dedi”… “ben ise senin yanında çalışamam diyerek teklifini ret ettim”. Yakın bir arkadaşımın iş yerinde işe başladım. Arkadaşımla birlikte gelip diyorduk. Patronumuz bize çok iyi davranıyordu çok sıcak samimi ve sıcakkanlı biri olmasına rağmen arkadaşım Ayşe çok mesafeli davranıyordu. Sebebini sorduğumda ise ilerde öğrenirsin kendine dikkat et iyi niyetli değildir diyordu.

Artık çalışan bir kadın olarak kendi ayaklarımın üzerinde duruyor kendimi daha çok özgür hissediyordum. Aldığım maaşı giysi ve makyaj malzemelerine yatırıyordum. Bu durum Umut’u çok rahatsız ediyor işten ayrılmamı istiyordu. Bana her fırsatta övgüler dizen güzel sözler ile ruhuma dokunan patronuma durumu açtım. Kesinlikle olmaz senin gibi bir çalışana çok ihtiyacım var diyerek elini önce omzuma atıyor sonra da kulağıma kim ne derse desin seni bir yere bırakmam sana âşık oldum sensiz bir hayat ve bir iş yeri düşünemiyorum diyordu.

Şeytani bir vesveseye yenik düşmüş bir anda aklım, fikrim, kalbim patronuma kaymıştı. İşyerinde her fırsatta konuşuyor koklaşıyorduk. Beni sonsuz sevgi ile seven, sonsuz sadakat ile güvenen, uğruma şiirler yazan adama bir anda ihanet etmiş. Patronumun şeytani vesvesesine yenik düşmüştüm. Akşamları Umut’un koynundan kalkarak gece yarılanına kadar yazışıyor konuşuyorduk. Umut’un fark ettiği anlarda da uyku tutmadı Ayşe ile konuşuyoruz dertleşiyoruz diyerek kandırıyordum. Umut, Ayşe’yi tanıdığı ve çok güvendiği için adını duyunca hiçbir şey demeden yerine yatıyordu. Birkaç ay sonra aramızda ki ilişkiyi öğrenen Ayşe beni çok uyardı ve yaptığımın yanlış olduğu ne Umut’un nede çocuklarımın bu ihaneti hak etmediklerini söyleyerek bana karşı tavır alarak mesafe koymuştu. Ayşe sadece Cuma günleri bana Cuma mesajı çekerek Cumamı kutluyordu ama sadece aynı mesajı gönderiyordu gönderdiği mesaj ise “Nankörlük ederek Kibirle haddini aşanı, Allah yerden yere çarpar.” { Hazreti Ömer Radıyallahu Anha } sözünü gönderiyordu. Aylar boyunca sadece bu mesajı gönderdi.

Bir kış günü İşten erken çıkmış evime giderken Ayşe yine Cuma mesajı göndermişti. Bir yandan gelen mesajlara bakıyor bir yandan da yolun karşısına geçmek için bekliyordum. Yolun boş olduğunu düşünerek anlık bir hareket ile yola atıldım. Ayaklarım kaydı ve gelen aracın altında kaldım. Üzerimden geçen aracın şoförü beni hemen hastaneye kaldırmıştı.

Gözlerimi açtığımda bir hasta hane odasında olduğumu fart ettim. Beni mesaj ve birçok kez uyarmasına rağmen seni çocuklarına derim tehdidine rağmen Ayşe’yi dikkate almamıştım. Kaza yapmadan birkaç ay önce Ayşe ihanetimi oğluma ve kızıma söylemişti. Zaman zaman telefon açan oğlum babası ile konuşuyor beni hiç sormuyordu... Umut’un “Annene vereyim mi oğlum telefonu” demesine rağmen “o kadın ile işim olmaz baba diyerek” telefonu kapatıyordu. Umut bu duruma bir anlam veremiyordu. Aylarca da bu duruma anlam veremedi ki, nereden bilebilirdi ki onu aldattığımı ona ihanet ettiğimi…

Umut etrafımda bir pervane gibi dönüyordu. Bir yandan ağlıyor bir yandan ne yapacağını bilemiyordu. Söylediği tek şey ise “seni bana bağışlayan Allah şükürler olsun diye dua ediyordu”... Umut vicdanlı, yardımsever, iyilik abidesi bir adamdı… İyilik yapmakta yarışan öncü olan bir insan Kurtarırsa dualar kurtarır bilincini kendine şiar edinmiş vefalı bir insan ben bu insana ihanet etmiş sevgisine, sadakatine, şiirlerine layık olamamıştım.

Belimde ki ağrı giderek şiddetleniyordu. Ayaklarımı hissetmiyordum Umut’a sorduğumda ise ameliyat oldun anestezisin etkisi ile olabilir diyordu. Akşam olmuş doktorlar kontrole geldiğinde acı haberi direkt söylediler. Belimden ameliyat olduğumu bel sinirlerimin koptuğunu ellerinden geleni yaptıklarını ve bundan sonraki hayatımı belimden aşağısı felçli yaşayacağımı söylediler.

Dünya başıma yıkılmış isyan ediyordum. Feryadım hastaneyi ayağa kaldırmıştı ama artık yapacak hiçbir şeyim yoktu ne kadar isyanda etsem ne kadar ağlasam da olan olmuş Allah bana haddimi bildirmişti. Bu üzücü haberi duyan Umut’ta yıkılmıştı oda gözyaşlarına boğulmuş ağlıyordu ve bir yandan da “takdiri ilahi böyleymiş bu bizim için bir imtihan olmalı aşkım sevdiceğim diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu”. Ben ise onun yüzüne bakmaya bile utanıyordum. Hastane sürecinin ardından evimize gelmiştik. Umut her şey den elini çekmiş sadece benimle ilgileniyordu. Bana çok güzel bakıyor her seferinde beni hala ilk gün gibi sevdiğini söylüyordu o bunları söyledikçe ben utancımdan yerin dibine giriyor gözyaşlarına boğuluyordum.

Uzayıp giden utanç günlerinden birinde kızım çıkagelmişti. Sebepsiz bir şekilde eşi ondan ayrılmak istiyordu. Sebebini sorduğumda “kızınızı seviyorum hiçbir sebebi yok sadece onu mutsuz etmek istemiyorum ayrılmakta kararlıyım diyordu”. Bu sözlerin üzerine kızım var gücü ile bana bağırıyor “Allah senin ihanetinin hesabını bana ödetiyor” diyerek beni yerin dibine sokuyordu. Verecek bir cevabım yoktu ve haklıydı. Kızımla da son kez bu şekilde konuşmuş olduk. Hiçbir zaman bir daha odama gelmedi ve bir kez olsun bile Anne demedi. Aynı ev içinde o kadar çok özlüyordum ki kızımı…

Oğlumda aynı durumdaydı ne hastane sürecinde aradı nede evde bir kez olsun gelip geçmiş olsun demedi babasının etrafımda pervane olmasına bile katlanamıyordu. Bir gün bu kadın bu ilgiye layık değil hak etmiyor baba” diyordu. Bu sözleri duyan Umut “olmaz öyle şey oğlum ben anneni ilk gün gibi seviyorum hala diyordu” ben yine utancımdan yerin dibine giriyordum.

Bir zaman böyle devam etti. Uğruna Umut’un sevgisine sadakatine vefasına ihanet ettiğim adam yani sevgilim patronum beni eşi ile ziyarete gelmiş hiçbir şey olmamış gibi yüzüme bile bakma gereği duymadan uzaktan bir geçmiş olsun diyerek Umut ile sohbet etmek için salona geçmişlerdi. Sevgilimin eşi ise benimle sohbet ediyordu. Üstü kapalı beni eleştiriyordu. Sanki bir şeyler hissetmiş yâda duymuş olacak ki her iki kelamından biri vefasızlık, nankörlük, ahlaksızlık, sadakatsizlik gibi sözler ile beni yerin dibine sokup çıkartıyordu. Her ne dese haklıydı aslında o konuşuyor ben ise yüzüm duvara dönük utanç içinde dinliyordum. Her gün her saniye Allah’ımdan ölüm istiyordum. Artık halimi bile düşünemiyordum. Vicdan azabı yaptığım ihanet ve utanç yüzünden artık yaşamak istemiyordum.

Birkaç ay sonra oğlum okulunu bitirip geldi. Hiçbir zaman odama gelmedi hiçbir zaman yüzünü göstermedi babası ile konuşurken o kadın diyerek benden ne kadar nefret ettiğini her defasında hissettiriyordu. Oğlum babasının işlerini devralmıştı. Umut tüm zamanını bana ayırıyor tüm ihtiyaçlarım ile ilgileniyor beni hala çok sevdiğini söylüyordu. O bunları söyledikçe ben utanç içinde oluk oluk gözyaşları akıtıyordum.

Aradan geçen birkaç günün ardından oğlum Umut’un benimle ilgilenmesini istemediğini söyledi. Umut bu duruma çok sinirlendi ve oğluma tepki gösterdi. Bunun üzerine oğlum öfke ile her şeyi Umut’a anlattı inanmıyorsan Ayşe teyzeye sor demesi ile Umut’un dizleri üstüne düştüğünü hissettim. Uzun bir sessizliğin ardından Umut, Ayşe’yi aradı. Ayşe’nin diyecek bir şeyim yok abi çocukların her şeyi biliyor Allah affetsin diyerek telefonu kapatmıştı. Umut ben bunu hak etmedim benim sevgim, sadakatim, ahlakım bunu hak etmedi diyerek feryat ediyordu…

Umut birkaç gün hiç yanıma gelmedi bana bir bakıcı tutmuş artık her şeyimle o ilgileniyordu. Bir gece odama gelerek “senden başka kimseyi sevmedim sevmeyi dahi aklıma getirmedim ben bunu hak etmedim diyerek son kez gözlerimden öptü ve odadan çıktı”. Ertesi gün bakıcım bana artık “Umut beylerin bu evde yaşamayacaklarını taşındıklarını söyledi”… Bakıcım ile baş başa kalmıştık. Eşim çocuklarım artık yoktu. Her şeyimi kaybetmiştim. Umut yine de vefa gereği tüm masraflarımı karşılıyordu. Buda beni çok yaralıyordu. İhanet ettiğim adam “güzel günlerimizin hatırına bu vefayı gösteriyorum demişti” Uzun süredir aklımda olan düşünceyi artık hayata geçirmem gerekiyordu. Her şeyini kaybetmiş biri olarak göç edecektim bu hayattan. En kötüsü de bizleri örnek çift olarak gören herkese de ihanet ederek gidiyordum...

Günlerden Cuma ve yine Ayşe’den aynı mesaj gelmişti. Ben ise Nankörlük ederek Kibirle haddini mi aşmıştım Allah’ta beni yerden yerde yere çarpmıştı.” Bakıcımdan kalem kâğıt ve ilaçlarımı yanıma istedim. Kısa bir not bıraktım. Sevgili Umut senin sevgine, sadakatine, vefana layık olamadım. Biliyorum hakkını helal edeceksin çünkü Mahkeme-i Kübra da beni görmek istemeyeceksin. Sevgili çocuklarım kötü bir anne değildim ama şeytanın vesvesesine yenik düştüm ve sizlerin gözünde kötü bir kadın kötü bir anne olarak gidiyorum.

Sizleri utandırdığım için özür dilerim diyerek tüm ilaçlarımı içtim bu dünyamı mahvettiği gibi Ahiretimi de mahvettim. İhanetimin bedelini hem bu dünyada hem öteki dünyada ödeyecektim. Ki, hak ettim sanırım…

Sahi, sevgi neydi?

Her şeyi kendi içinde görmek ve kendini her şeyde görmenin adıymış sevgi… Sonsuzlukmuş, bencil olmamakmış…
Kayıtsız, şartsız ona güvenmekmiş bir de… Nedensizce ve delicesine özlemekmiş, onun yokluğunda… İliklerine kadar duymak, tırnaklarına kadar hissetmekmiş sevgi…
Hayatın anlamı diyorlar ona; yalnız insanların değil, tüm canlıların yaşama sebebiymiş… Öyle bir etkisi varmış ki sevginin, “sen ordan bir ‘canım’ dersin, benim kalbim kaburgalarımın altına sığmaz burada” sözünü hissettirebiliyormuş…

İhanet,

Evlilikte, sevgide aldatma, sadakatsizlik.

Gerektiğinde yardımda bulunmama, bir kimsenin güvenini yok etme.

Vefâ,

Dostluk ve muhabbette sebat etme, sevgide süreklilik, bağlılık ve sadâkat... Sözünde durma, verilen sözü yerine getirme mânâlarına gelir.

Formun Üstü

Formun Altı