Bu sosyal medya icat edildi mertlik bozuldu. Eskiden savaşlarda tarafların en güçlü askerleri cephede karşı karşıya gelirler ve diğer tüm savaşçılar adına dövüşürler ve kim yenerse karşı taraf yenilmiş kabul edilirdi.
Efendim; Şimdi öyle mi? Sosyal medya icat edileli bizim kahraman savaşçılarımız sanki savaş meydanlarında imişcesine sosyal medya meydanlarına çıkıyor ve başlıyorlar makineli tüfek gibi seri halde ateş etmeye.
Bu sosyal medyanın icadından sonra artık kimsenin pehlivanlığına, babayiğitliğine, kurnazlığına, savaşçılığına hiç bakılmıyor. Zaten bakmakta mümkün değil. Hatta bu pehlivanlarımızın eğitimine, tahsiline, okuduğu okullara, diline, dil kurallarına, edebiyatına, cümle kurmasına, tarih bilgisine, dini bilgisine de pek bakılmıyor. Dört kelimeyi bir araya getiremeyenler ile bir cümlede 10 tane yanlış yapanlar da hallerine bakmadan yazar havasında, âlim havasında, uzman havasında, her şeyden anlar havasında ve büyük mütefekkir havasınde hayatın her şeyine, devlete, millete, siyaset, ekonomiye, dine ve diyanete, askerliğe, iç politikaya, dış politikaya ve her şeye yön veriyorlar..
Asıyor, kesiyor, sövüyor sayıyor, Cumhurbaşkanından çiftçiye, mimardan doktorlara kadar her bilim ve tecrübe dalı uzmanına şöyle yap böyle yap diyerek akıl veriyor, tenkit ediyor, yol gösteriyor!
Bir de kendine dönüp ben kimim, yetkim ve yetkinliğim nedir, sözlerimin bir sorumluluğu yok mudur diye düşünmüyor.
Mide bulandıracak kadar bilgi kirliliği bulunan sosyal medya bu cesur cahillerin başlıca bilgi kaynağını teşkil ediyor. Ve bu kaynağı da tepe tepe sonuna kadar kullanıyorlar.
Bir fıkra vardır buraya uyar:
Bir ressam sergi açmış, halk da ziyaret ediyor, ziyaretçiler arasında bulunan bir çizme ustası ressamı çağırıyor, çizmeden başlayarak tenkitlerini sıralıyor, ressam çizme ile ilgili tenkitleri dikkatle not ediyor, çizmeci “Gelelim pantolona” deyince ressam, “Siz orada durun, çizmeden yukarı çıkmayın, onu da terzi eleştirsin” diyor.
Ateş düştüğü yeri yakar, vatandaşların ihtiyaçları varsa ki, eksik olmaz, bunu âdâbı ve usulüyle hem organize hem de fert olarak ortaya koyar, çözüm ve çaresini sorumlulardan isterler, buna kimsenin bir diyeceği olmaz. Aksine bu gibi çözüm ve çare isteme düşüncesinin desteklenmesi gerekir.
Bu sınırı aşıp ülke idaresinde bulunan sorumlulara, siyasi partilere, askere, dini hayata pek çok çeşitli ve çetrefil konularda, problemlerde, icraatta, yapılan ve yapılmayan/yapılamayanlarda akıl vermeye, yol göstermeye, eleştirmeye ve değerlendirmeye sıra gelince herkes haddini bilmelidir. Herkes bildiği konuda konuşmalıdır. Hele de dini bir konuda bir fetva vermemelidir.
Sözün sorumluluğu vardır.
Ağızdan çıkan her söz, görevli melekler tarafından eksiksiz kaydedilmektedir ve insanlar, Yüce Divan’da her sözün hesabını verecektir.
Konu ile ilgili âyette; “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur” (İsra: 17/36).
Not bu yazının hazırlanmasında Prof.Dr. Hayrettin Karaman’ın 11.06.2023 tarihli yazısından faydalanılmıştır.