Ülkemiz doğal yapısı, verimli tarım arazisi ve her mevsim üretim yapmaya uygun tarım alanları ile zengin bir imkana sahip olmasına rağmen üretimimiz azalıyor. Tarım ürünlerini dışardan ithal etmek durumunda kalıyoruz. Büyük oranda üretimi terk ediyor tarlaları boş bırakıyoruz. Bu da ülke ekonomisi için ciddi bir sorun haline geliyor. Mazot pahalı, gübre pahalı maliyet yüksek emeğimizin karşılığını alamıyoruz diyor üreticilerimiz. Böylesine bir felaketi her seçim öncesi yaşamaya başlıyoruz.

Meyve ve sebze fiyatları bir anda rekor fiyatlara ulaştı. İnsanımız meyve alıp yiyemiyor. Pazarda fiyatlar can ve cüzdan yakmaya devam ediyor. Karaborsacıları, stokçuları ve aracıları suçluyoruz; peki biz de hiç suç yok mu ? Bağ bahçe, tarla- bostan, kocaman bir araziye sahip olan köylüler dahi üretimi terk ediyorlar. Herkes pazardan hazır alıp yemek istiyor. Pazarlar ise ateş pahası sebzenin meyvenin yanına yanaşılmıyor.

Türkiye geniş, verimli ve zengin topraklara sahip olmasına rağmen bir çok tarım ürününü dış ülkelerden ithal ediyoruz. Tarım üretiminde ihracat artması  gerekirken bir çok ürünü ithal etmemiz bizim tarımdan el çektiğimizi ve üretimi terk ettiğimizi gösteriyor.

Köyleri boşaltıp şehirleri tıklım tıklım doldurduk. Köydeki araziler ekilmez oldu. Tarlalar çoraklaşmaya başladı. Gençlerin tamamı büyük şehirlerde ya iş arıyor, ya da bir iş çevirmek için uğraşıyor. Böyle olunca da köy arazileri ekilmiyor boş kalıyor; üretim de duruyor.

Ekmeyen, üretmeyen, yetiştirmeyen, emek sarfetmeyen ürün elde edemez ve ucuzda yiyemez, bu bir gerçektir. Bağlı bahçeli evlerimize ne oldu; onların yerini beton yığınları doldurdu. İki katlı evlerimizde bağ ve bahçe içinde daha huzurlu değil miydik?.. Sonuç işte böyle olur zirve yapan fiyatlarla sadece seyreden meyve
sebze alamayan insanlar durumuna düşeriz.

Dört mevsim ürün elde edilen bir ülkede yaşıyoruz! Her mevsim güneş, hava ve su imkanına sahip olan bölgelerimiz var. Ama biz üretimden vazgeçiyoruz. Bunun da nedenleri var ürün tarlada para etmiyor,
Karaborsacının, aracının elinde fiyatlar şişiriliyor tüketici perişan ediliyor. Sonra ne diyoruz mazot pahalı, gübre pahalı? Peki ucuz olan ney üreticinin emeği alın teri mi ?..

Devlet teşvik versin, tarla parası ödesin, ürün, tohum ve gübre desteği versin bizler de hazır alıp harcayalım ama keyfimizi de bozmayalım. Çözüm bu değil çözüm üretici desteklenmeli, pazar ağı kurulmalı ve ürün alıcıya çok daha uygun fiyata ulaştırılmalıdır. Aracı tefeci stokçu da devreden çıkarılmalıdır.

Asıl emek veren, alın teri döken üretici perim perişan borçlarını dahi ödeyemiyor. Hadi buyurun ne olacak bu ülkenin hali? Dosta düşmana rezil olacak, sebze ve meyveye hasret kalacak!.. Yozgat’ın hali de aynı: Köylerimiz boşaldı, gençlerimiz köyleri terk etti, dedeler nineler kaldı; onlar da ekemez- biçemez durumda! Bağ- bahçe kurudu, meyve ağaçları yok olduk. O güzelim bağların tamamını kuruttuk yok ettik. Bostanlar ekilmez, sular tutulmaz olunca üretim de bitti. Hadi bakalım eti de, sütü de, yumurtayı, domatesi, biberi, soğanı, sarımsağı şehirden satın al gel yiyelim? Dünün köylüsü dedelerimiz, ninelerimiz ne yapıyordu? Bunların hepsini evinin önündeki küçük bahçe ve bostanında yetiştiriyor taze taze koparıp yiyordu ve daha sağlıklı yaşıyordu, hormonlu, kimyasal ilaçlı ürünlere para vermiyordu.

Şimdi diyeceksiniz ki: Ee ne olacak bu memleketin hali? Ne olacak üretim, üretim, üretim olacak! Köylere dönüş projeleri başlamalı. Kent köyler, şehirleşen köyler kurulmalı. Emekli olan, köyüne dönsün ve üretim yapanlara devlet destek olsun. Yan gelip yatana değil, tarlasını boş bırakana değil, Ekim yapana, çiftliğini kurana, üretime yönelene teşvik ve destek verilsin, gerçek üretici korunsun..

Tarım kooperatifleri, soğuk hava depoları yaygınlaştırılsın. Üretici köylü birlik olup ürününü kendi pazarlasın, Pazarlamada devlet desteği sağlansın. Bakın bugün satış tanzim noktalarını konuşuyoruz. Bunu yıllar önce kurmuş olsaydık, üretici köylüyü de, tüketici vatandaşı da mağdur etmezdik. Şimdi biz bile bile kendi elimizle hem üretici köylüyü hem de tüketici vatandaşı bu canavarların eline teslim etmiş olduk!

Sadece seçim süreci için değil uzun süreli çözüm önerilerini almak zorundayız. Üretici desteklenmeli, köye dönüş projeleri hazırlanmalı, köye hizmet götürülmeli, köykentler kurulmalı, köylü köyünde mutlu olmalı. Yatay mimariye geçilmeli, bahçeler, bostanlar ve çiftlik evleri yaygınlaştırılmalıdır. Üretici malını, davarını koyununu kuzusunu ve tavuğunu kendi çiftliğinde üretebilmelidir.

Üretim çiftlikleri, Tarım kredi kooperatifleri çoğalmalı, ürün toplama pazarlama ağı kurulup yaygınlaştırılmalıdır. Emeklilerin köylere dönüşü desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Aracılar ortadan kaldırılmalı, üretici para kazanmalı ve emeğinin karşılığını almalıdır. Köyleri üretim merkezleri iş alanları olarak değerlendirirsek insanlar niye doğup büyüdüğü köyünden uzaklaşsın gurbet ellerde perim perişan yaşasın. Köyleri şehirleştirmenin yoluna bakalım üretimi artıralım ve üreterek kalkınalım diyoruz...