Mehmed İhsan Efendi, 1902 yılında Yozgat’ta doğdu. Babası, Ağvanlı (Ayan) oğul­larından Molla Mehmed oğlu Hacı Abdülaziz Efendi’dir.
İh­san Efendi, ilk eğitimini amcası Abdürrezzak Efendi’den aldı. İbtidâî ve idâdî mekteple­rinden mezun olduktan sonra bir süre Yoz­gat’taki Mekteb-i Sultânî’de ve medreseler­de okudu.

Merkezi İstanbul’da olmak üzere İkinci Meşrutiyet döneminde yeni bir tedri­sat sistemi ile kurulan “Dârü’l-hilâfetü’l-aliyye’”medresesinin birinci devresini (İbtidâ-i hâric) Yozgat’taki şubesinde bitirip, ikinci devresine (İbtidâ-i dâhil) devam eder­ken, dönemin ileri gelen âlimlerinden de özel eğitim gördü.
Yozgat’ta ilim tahsilinde daha ileri seviyeye gidemeyeceğini görünce önce İstanbul’a, oradan Kahire’ye gitti (1924).

Kahire’de 35 yıldan fazla kaldı. Bu sürede Osmanlı kültürü ve Türk edebiyatındaki yetkinliği sayesinde Türk kültürünün tanıtılması ve sevdirilmesinde önemli hizmetler ifa etmiştir. Bu arada Kahire’de çok sayıda genç insanın, aydın şahsiyetli din âlimi olarak yetişmesine vesile olmuştur. Öğrencileri aracılığıyla Türkiye’de din anlayışına ve dinî ilimlere yön vermiş; ilmî yetkinliği ve vakur şahsiyetiyle İslam dünyasının sevgi ve takdirini kazanarak 20. yüzyılın büyük âlimlerindendir.

İhsan Efendi’nin Kahire’ye gidişi ile ilgi­li anlatılan hadise de dikkat çekicidir. Ken­disi ile aynı dönemlerde İstanbul’da tahsil için bulunan hemşehrisi Yozgatlı Şeyhzâde Ahmet Efendi ismi ile maruf Ahmet Şevki Ergin de İstanbul İmam Hatip Okulu son sı­nıf öğrencisidir.

Birgün Mısır Hidivi’nin aile fertlerini Kahire’ye götürmek üzere bir gemi Dolmabahçe açıklarına demirlemiş, günler­dir beklemektedir. Mısır’a okutmak için bir­kaç talebe de götürecekleri şayiası öğrenciler arasında fısıltı olarak yayılmaya başlamıştır, okul arkadaşlarından birkaç kişiyle beraber o da bu gemi ile Mısır’a gitmek için müracaat etmiş. Ancak kader Ahmet Efendi’nin orada da peşini bırakmamış. Bu sırada şid­detli karın ağrısı ve karın zarının su toplayıp, karnının şişmesi sonucu hastaneye kaldırıl­mış; Kısa bir süre sonra ameliyat edilerek elim ıstıraptan kurtulmuş.

Daha hastanede ameliyat sonrası tedavisi devam ettiği gün­lerde, İstanbul’a beraber geldikleri ve Mısır’a gitmek için beraber müracaat edip Yoz­gatlı arkadaşı Hacı Azizzâde İhsan (İhsanoğ­lu) Efendi hastaneye gelerek:
Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’deki (Mısır Milli Kütüphanesi) Türkçe yazma ve basma eser­lerin fihrist ve kataloglarının hazırlanmasını sağladı.

1960’da Kahire’de İslâm dünyası­nın tanınmış büyük âlimlerinin katılmasıyla, İslâm dini ve tefekkürünün muhtaç olduğu yeni ilmi çalışmaları yapmakla vazifeli ola­rak kurulan “el-Meclisü’l-Ala liş-şüû el-İslâmiye”ye (İslâmî İşler Yüksek Kurulu) âzâ seçilmiştir. Hem âlim, hem de dersleri güzel anlatan bir muallim olan İhsan Efendi, Arap­ça belagattan “Cevher-i Meknun” okuttuğu bir gün talebenin dikkatsiz olanını fark eder ve hemen onu uyandırırdı.

İhsan Efendi, talebelerine karşı müşfik bir baba gibi muamele ederdi. İhsan Efendi ile Akif’i bir kader çizgisinde Mısır’da buluşturan, Akif’in son defa Mısır’a çıktığı yolculuktur. Ancak İhsan Efendi’yi ta­rih, hep Mehmet Akif ve Kur’an Meali üze­rinden yazmış ve okumuştur. Aralarındaki hukuk, mealin hazırlanması ve sonrasında yaşananlardan çok öte bir derinliğe sahiptir.

İhsan Efendi, Akif’in Mısır’dan ayrılma­sına sebep olan hastalığını öğrenince büyük bir üzüntüye gark olmuştur. Öyle bir hüzün ve hissiyat ki şu cümlelerle dile gelmiştir:
“Onun hastalığına muttali olduğumuz zaman yıldırımla vurulmuşa döndük”. Çok kuvvetli bir bünyesi vardı. Böyle ciğerinden hastalanacağı hiç hatıra gelmezdi. Her şeyi kendine derd ediyor, içine atıyordu.

“İstanbul’a gideceği sırada son defa beni ziyarete geldiği zaman bitab bir halde idi. Canlı cenaze gibi kendisini karyolamın üze­rine atmış, uzanmıştı. Hayli istirahat etti. O gün gözyaşlarıyla ayrıldık. Artık bir daha kendisini göremeyeceğimiz belli idi.

Çok seneler beraber geçirdik. Onun elemlerine, ferahlarına iştirak ettik. Bir şeye canı sıkılsa yahut neşelense koşup bize ge­lirdi. Nâçiz odamızda gördüğü samimiyet ve hürmet, onu çok memnun ederdi. Gamı dağı­lır yahut neşesini odamıza yayardı.”

“Bu gurbet ellerinde böylece seneler geçti. Onun varlığı, onun muhabbeti kalble­rimizi o kadar doldurdu ki, onu hâlâ yaşıyor zannediyoruz. Ölümünü bir türlü havsalamız almıyor. O, ne büyük insandı! İnsan-ı kâmildi! O pâyeye ermek bir insan için ne büyük dev­lettir! Allah rahmetine mazhar etsin.”

Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, babası İhsan Efendinin Kahire'de bulunan kabri başındaki mezar taşında, "Türkoğlu Türk Üstad / Emsali şimdi nadir" ifadelerin yer aldığını dile getiriyor. Kahire'nin doğusundaki Nasr City yakınlarında el-Melik el-Eşref Aynal Caddesi'nde bulunan Yozgatlı Mehmet Efendi'nin kabri, son dönem Osmanlı Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi'nin kabri ile aynı mekanda bulunuyor.

Kaynaklar:1-Kâmil Büyüker, "Akif’e Gurbeti Aşina Kılan Dostu Yozgatlı İhsan Efendi", Kitabın Ortası, Mayıs 2018, Sayı: 14.
2-Mehmet İhsan Efendi”, DİA, y: 2003, c: 28, s. 490-491.
3-İslam Ansiklopedisi
4- Ahmet Yesevi Üniversitesi Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü