Kültür-sanat programları sunumlarım çerçevesinde, yolumun sık sık düştüğü Kırşehir’de, Adalet Partisinin renki siyasetçi ve bürokratlarından, E.Müsteşar Burhan Korkmaz; Uluslararası kültür-sanat organizatörü usta şair İbrahim Düğer’e bir anısını anlatıyor.
Kırşehir’in asalet sahibi, saygın ve hanedan eşraflarından Hayri Korkmaz’ın da oğlu olan Müsteşarımız, aynı zamanda çok yetenekli birde ressam.
Burhan Bey lise yıllarında, sömestri tatilini şimdiki adı Değirmenkaşı olan köyü Hıralı’da geçirmektedir. Davullamış çarığı, dizkapağının üstüne kadar pantolon üzerinden çektiği yün çorapları, mintanın altından sarkan fanilya, boz sakosu, keçeden işliği, upuzun bel kuşağı, omuzları sivri kepeneği, limelenmiş kıl takkesi ve diğer otantik libaslarıyla, yüz ifadesi ve aksesuarlarını çok cazip görererk, resmini çizmek istediği çobanları Hasan Efendiyi odalarına çağırıyor. O Hasan Efendinin portresini çizerken, Babası Hayri Ağa’da aynı ortamda misafirleriyle sohbet etmektedir.
Yıl 1954. Radyo haberlerinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes’in Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı gezi ve temaslar anlatılıyor.
Ajansın geçtiği radyo haberi aynen şöyle.. “Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Dwight David Eisenhower ile Başbakan Adnan Menderes bugün Beyaz Saray’da bir öğlen yemeği yiyecekler.”
Odanın yüklüğüne dürülü döşşeklerin yanına uzunlamasına oturup poz veren Çoban Hasan Efendi, Sivas Hatırası uzun ağızlığına takılı sarma tütününden derin bir nefes daha çekiyor, ağzından burnundan çıkan kömürlü treni andırır dumanların arasından imrenerek diyor ki;
“Hayri Ağam bunnarın ikiside böyük adam, şimdi bunnar öylen ekmâane oturuncuh en az 5 kilo helvaynan 7-8 tane somun yer.”
Hayri Ağa bu masum ve cahil yorumun üzerine yarı sinirli hayıflanarak kafa sallıyor, bi tövbe çekiyor ve misafirlerine dönüp; “Yav şimdi gurbannar olduğum Allah şuna öte dünyıya gettiğinde ne diyecek, ne diyi sorgu-sual soracah, noörsün şimdi bunu sorgulayıncı, gorüyonuz bu dangalah böyük adam diyinci ne bilsin, Menderes’i, Aydınhavırı elleham zebellah gibi bişey sanıyo.. Ulan oküz; onnar helyavı, somunu sufralarına bile gomaz, o gadar et ekmek varıken, helvayı norecekler....”