Bu dünya hayatının geçici bir oyalanma mekânı olduğu bir gerçektir. Allah’u Teâlâ, ebedi yurdun, ahiret yurdu olduğunu birçok ayette beyan etmiştir. Şüphesiz ki Allah’tan geldik, tekrar O’na döneceğiz. Bu dönüşün nasıl olacağını, dünya hayatı belirler. “Dünya ahiretin tarlasıdır.” buyurur, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.). Yaşarken geçirdiğimiz zaman önemli bir sermayedir aslında, pek kıymetini bilemesek de... Dünyaya gelen herkes sermayesini bir şekilde tüketip gidiyor.

İnsanları dalâletten hidayete, zulmetten nura çıkarmak için gönderilen yüce kitabımız Kur'an, tüm zamanları kapsayan, bütün ihtiyaçlarımıza cevap veren ve kılavuzluğunda asla şüphe olmayan mükemmel bir rehberdir. Okudukça, dinledikçe, yaşadıkça lezzetini daha çok hissettiğimiz ve varlığına daha çok hamdettiğimiz bu mübarek- Kutsal kitapta öyle sûreler vardır ki: özlü mesajları ve faziletleriyle diğerlerine göre daha farklı değerlendirilmişlerdir.

Bu özlü ve faziletli sûrelerden biri de, insanı ebedî hüsrandan kurtarıp ebedî saadet ve mutluluğa ulaştıracak prensipleri özlü bir şekilde ortaya koyan Asr Sûresi’dir.

Cenab-ı Allah Asır Suresinde buyuruyor ki: “Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna”.Asr kelimesi, “çağ, ikindi vakti ve uzun zaman” anlamlarına gelmektedir.

Ayetin mealinde ifade edilen gerçek: Samimi bir şekilde iman etmek, İyi işler yapmak, yani din, akıl ve vicdanın emrettiklerini yerine getirmek, yasakladıklarından kaçınmak; Hakkı ve sabrı tavsiye etmek belirtiliyor. İmam Şafii Hazretlerinin: “Kuran’ı Kerim hiç indirilmeseydi, Cenabı Hak sadece ASR suresini gönderseydi; ve insanlar O’na inanıp, anlayıp gereğini yerine getirseydi, her iki dünyanın salahı ve felahı için yeterliydi” buyurmuşlardır.

Görüldüğü gibi Asr sûresi en kısa sûrelerinden biri olmakla birlikte Kur’an-ı Kerîm’deki bütün dinî ve ahlâkî yükümlülüklerin, öğütlerin özü sayılmaya değer bir anlam zenginliğine sahiptir

Ashâb-ı kirâmdan iki kişinin karşılaştıkları zaman biri diğerine Asr sûresini okumadan ve ardından selâm vermeden ayrılmadıkları rivayet edilir.

Cenab-ı Hakk, bu sûrede “Asr’a yemin olsun!” vurgusuyla akıp giden zamana dikkatimizi çekmekte ve bu kıymetli nimeti hoyratça ve sorumsuzca tüketen insanların sonunun “hüsran” olacağını hatırlatmaktadır. Hüsrana uğramaktan kurtuluşun ise ancak iman, sâlih amel, hakkı ve sabrı tavsiye etmekle mümkün olacağını bildirmektedir.

Ebedî kurtuluşun iki önemli şartı vardır. Biri iman, diğeri de sâlih ameldir. İman bir ağacın kökü ve gövdesi ise, sâlih amel de o ağacın güzel ve lezzetli meyveleridir. Meyve vermeyen ağaç kesilip yakılır. Salih amelle taçlandırılamayan iman da kuru bir ağaç gibidir. Bu sebeple imanımız kadar, imanımızın emri ve gereği olan sâlih amellerimize dikkat etmeli ve sâlih amellerimizi çoğaltma gayreti içinde olmalıyız.

Şunu iyi bilmeliyiz ki, bizleri Rabbimizin rızasına ulaştıracak her söz ve eylem sâlih ameldir. Bu noktadan baktığımızda, namazımız, orucumuz, bütün ibadetlerimiz sâlih ameldir. Mazlumlara, mağdurlara, kimsesiz ve yetimlere el uzatmak sâlih ameldir. Göremeyenin gözü, işitemeyenin kulağı, tutamayanın eli, yürüyemeyenin ayağı olmak sâlih ameldir. Huzurumuza, kardeşliğimize, değerlerimize sahip çıkmak sâlih ameldir. Kötülüğe engel olma ve iyiliği hâkim kılma çabası sâlih ameldir. Hakkaniyet, adalet, doğruluk ve istikamet üzere olma gayreti sâlih ameldir. Allahın rızasına, insanın fıtratına ve toplumun maslahatına uygun olan her iş sâlih ameldir.

Cenab-ı Hakk, cümlemizi Asr suresinin öğrettiği kurtuluş reçetesine sımsıkı sarılarak, hayatını iman ve sâlih amel bütünlüğü içerisinde değerlendiren ve böylece dünya ve ahiret saadetine kavuşan kullarından eylesin; Cumanız da mübarek olsun!.. (Kaynak Diyanet Hutbeleri)