Geçenlerde bir eğitim sendikamızın duyuru portalından ‘’ekonomi’’ programı iletisi aldım. Şaşırdım doğrusu. Bir eğitim sendikası ‘’eğitimi bırakmış da artık ekonomi ile mi uğraşıyor’’ diye iç geçirdim. Hatta havsalama izah edemediğim bu durumu bir eski sendikacı dostuma sorduğumda ‘’hocam son günlerin gündemi ekonomi olduğun için olabilir’’ diye bir yorum getirdi. Gayri ihtiyari dilimden ‘’belki ekonomistler de eğitim konuşur o zaman’’ diye bir cümle döküldü.
Son olarak Milli Eğitim Bakanının ‘’Türkiye üretmeli ve kalkınmalı’’ şeklinde ilk başlarda kulağa hoş gelen cümlesini okuyunca bu meseleye yakından bakılması gerektiğini düşündüm.
Bir eğitim sisteminin özüne ‘’paranınfikredildiği’’ bir düşünceyi müfredat olarak yerleştirirseniz, o sistem de size ‘’fikrin para etmediği’’ bir nesil yetiştirir. Bilesiniz. Eğitim ve millilikten çok eğitim bakanının da gündemini ‘’üretme ve kalkınma’’ işgal etmiş durumda!. OECD’nin üye ülkeleri arasında yaptığı altıncı seviye yetişkinler kategorisinde Türkiye’de okuyup yazılanı anlayabilenlerin oranı % 1 ile en sonlarda.
Oysa batı insanı, insanlığı ve aileyi kaybettikten sonra yeniden ilim hakikatlerine, aileye ve insana dönme çabalarının arttığı bir dönemi yaşamakta.
Hafızam Necip Fazıl’ın bana: ‘’ “Düşüncenin kuduz bir köpek gibi kovalandığı” zamanları çağıran sözünü hatırlattı. Bu ülke pek çok zaman düşüncenin kuduz köpek muamelesi gördüğü zamanları yaşadı. Galiba şimdilerde hasadını yapıyor!.
Türkiye yeniden kendi geleneğini oluşturmakta zorunda. Eğitiminin temeline tarihini ve kültürünü yerleştirerek insanı ve cemiyeti ön plana çıkarmalıdır.
Eğitim ve İnsan Modelimiz
İnsan sosyal bir varlıktır. Çağdaş küresel düzen tüm bağlarından kopartılmış, ‘’yalınızlaştırılmış’’ insan ‘’imal’’ etmekte. Böyle bir çarkın içinden yetişen insan zamanın ‘’tüketim kölesi’’ haline gelmekte. Bu insan modeli başka hiçbir insanla bağ kurma ihtiyacı duymuyor. İnsan gittikçe ve olabildiğince yalınızlaşıyor.
Bireyi özgürleştirmek adıyla atomize edip cemiyetten ve insanlıktan koparmanın, tüketim nesnesi yapmanın son noktasına gelinmiş bulunmakta: YALINIZLIK.
İnsanı kaybeden anlayışın zirvesi. İngiltere’de 2 milyonu bakım derecesi 9 milyon insan YALINIZ yaşıyor ve YALINIZLIK bakanlığı kuruldu(18/01/2018). Sonrasında da Japonya’da YALINIZLIK bakanlığı kuruldu( 25 Şubat 2021). Anneyi, babayı, aileyi cemiyeti aramayan YALINIZ insanlar. Dünya giderek insanlarının yalınızlaştırıldığı bir devri daha çok yaşıyor.
Türkiye’de gidişat nereye!… Eğitim yaşını 4’e indirdik diye rakamlar veren Sayın Milli Eğitim Bakanı , hangi müfredatla ve nasıl bir insanlık düzenine hizmet ettiğini iyiden iyiye bir daha düşünmelidir. ’’Kalkınma ve üretmeyi’’ yetkililerine bırakıp bizim nasıl bir insan yetiştirdiğimiz/yetiştirmemiz gerektiği üzerine kafa yormalı, Sayın bakan.
Türkçe ve Anlam Arayışımız
Son olarak bazı erbab-ı dil de söyler olmuştu…
Düşünme, muhakeme, fikredebilme, tezekkür edebilmek gibi bir çok zihni faaliyetimizin temel yapı taşları kelimelerdir. Ne kadar çok kelime kapasitesine ulaşırsak düşünce gücümüz, muhakeme kudretimiz o kadar yüksek olur!.. Kendimizi tanımak, dünyayı anlamak, eşya ve hadiselerin gerçekliğine vakıf olmak kabiliyetimizi, hafızamızdaki maksimum kelime sayısı belirler…
Öyleyse gelin hafızamızı hep beraber tazeleyelim…Hatırası olan kelimelerimizi hafızamıza hatırlatalım!…
Sitresin sitresini bilelim… Ve karşılığındaki bu kelimeleri de öğrenelim… Biri de, yirmiyi de alalım… yirmi verdik, bir aldık.
Prof. Dr. Halil İnalcık: ‘’ Bin kelimeyle iktifa edersek zihni melekelerimiz dumura uğrar.’’ demekte. Merhum yaşasaydı da artık okullarımızın verdiği mezunların konuşabildiği kelime sayısının yüzlerle ifade edilebilecek seviyelere düştüğünü görseydi bir kahır daha ederdi…
Çok bildiğimiz çok konuştuğumuz o kelimeyi ve karşılık gelebilecek kelimeleri sıralayalım.
Pek çoğumuzun ağzında bir stres. İyi de stresten muradımız nedir acaba dostlar???
Dert mi, gam mı, kahır mı, keder mi, gussa mı, yeis mi, tasa mı, mihnet mi, elem mi, üzüntü mü, endişe mi, kasvet mi, nedamet mi, melal mi, enduh mu, hüzün mü, hüsran mı, hicran mı, ızdırap mı, inkisar mı, kabus mu, hafakan mı, teessüf mü, teessür mü, vehim mi, buhran mı, matem mi, gaile mi? Söyle hangisi?’’ Bu gidiş nereye sorusunu toptan düşünmeliyiz?
Sonuç Olarak
Kısaca herkesin işini düşündüğü, hep beraber insana ve eğitime kafa yorduğumuz bir Türkiye’ye, hep beraber ihtiyacımız var.
Sağlıcakla kalın.