Allahü teâlâ, dünyâya gönderdiği ilk insan Adem aleyhisselâmdan başlayarak, Sevgili Peygamberimize gelinceye kadar her asırda, dünyânın her tarafındaki insanlar arasından en iyi, en üstün olarak seçtiği bir zâta (“Peygamber”e), “melek”le haber göndererek, kendi varlığını, isimlerini ve sıfatlarını bildirmiştir. Bu “Peygamber”lerle, insanların dünyâda ve âhirette râhat etmeleri, huzûr içerisinde, iyi bir şekilde yaşamaları için, emirlerini ve yasaklarını, yanî ne yapmaları ve nelerden sakınmaları lâzım olduğunu açıklamıştır. Peygamberler, ümmetlerini, Cenâb-ı Hakk’a çağırmak, sapık, yanlış yoldan, doğru yola, saâdet yoluna çekmek için gönderilmişlerdir. Dâvetlerini kabûl edenlere, “Cennet”i müjdelemişler, inanmayanları “Cehennem” azâbı ile korkutmuşlardır. Onların Allâhü teâlâdan getirdikleri her haber doğrudur, yanlışlık ihtimâli yoktur. Peygamberler hakkında, Kur’ân-ı kerîm’de bir âyet-i kerîmede meâlen buyuruluyor ki: “(Îmân edenleri Cennetle) müjdeleyici, (küfredenleri de Cehennemle) korkutucu olarak peygamberler gönderdik ki, bu peygamberlerin gelişinden sonra insanların (yarın) kıyâmette: (Bizi îmâna çağıran olmadı) diye Allâh’a bir huccet ve özürleri olmasın. Allah azîzdir, hükmünde hikmet sâhibidir.” (Nisâ sûresi, 165)
Sözümüzün burasında belirtelim ki, Allahü teâlâ, bütün mahlûkâtı olduğu gibi, insanları da çift yaratmıştır; eşler birçok bakımdan birbirlerine muhtaçtırlar.
Bilindiği gibi ilk insan olan Hazret-i Adem babamızın, Havvâ annemizle birlikte Cennet’ten dünyâya gönderilmeleri, üzerinde yaşadığımız gezegene indirilmeleri, şu uçsuz-bucaksız olarak gördüğümüz koca kâinâtta, sâdece dünyânın insanlarla meskûn kılınması demektir. Ya’nî diğer gezegenlerde insanlık hayâtı yoktur. İşte bu, beşeriyet târihinin 1. kilometre taşıdır. Cenâb-ı Hak, şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten (kişiden) yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar meydana getiren (üretip yayan) Rabbinizden (Rabb’inize hürmetsizlikten, karşı gelmekten) sakının.....” “Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri, bir erkekle bir dişiden yarattık.....Muhakkak ki Allah yanında, en şerefliniz , O’ndan en çok korkanınızdır .....” Bu konuda, Bilindiği üzere, dünyâya gelen her yavru, kendi cinsinden meydana gelmekte, kendi annesinden doğmaktadır: Ya’nî insan insandan, kuş kuştan, balık balıktan, sürüngen sürüngenden, vahşî hayvan vahşî hayvandan, ehlî hayvan ise ehlî hayvandan doğmaktadır.
Bunun hiçbir istisnâsı yoktur. Binâenaleyh insan; maymundan veya başka herhangi bir hayvandan dünyâya gelmemiştir. İslâmiyet; “medenî insan” ve “medeniyyet sâhibi toplum” meydâna gelmesi için, insanlara lâzım olan îmân ve ibâdetleri; iş, ahlâk ve cemiyet hayâtında uyulması gereken her şeyi bildirmiştir. Bunlar; Allahü teâlânın bildirdiği, Hz. Peygamber Muhammed aleyhisselâmın öğrettiği, Eshâb-ı kirâmın naklettikleri ve İslâm âlimlerinin de açıkladıkları husûslardır. İnsanlığın bugün bunaldığı, çözmekte sıkıntıya düştüğü her şeyin çözüm ve çâresi bunların içinde vardır. Bugün çok perişan hâlde olan insanlığın kurtuluşu için, bunlardan istifâde etmelidir. Güzel ahlâk, İlâhî vahye dayanan dînden neş’et eder. Ancak dîne dayanan ahlâk müessesesi insanların rûhlarını tatmîn eder, huzûra kavuşturur ve maddî-manevî yükselmelerini sağlar. İnsanların doğru yolu bulmaları, ahlâken yükselmeleri, dünyâda ve âhirette huzûra kavuşmaları için, son Peygamber olarak Muhammed aleyhisselâm gönderilmiştir. O, “İyi huyları tamamlamak, yerleştirmek için gönderildim” buyurmuştur. Böylece İslâmiyet, insanlığa, temelinde Allah sevgisi, Allah korkusu ve her yaptığını, kimseden dünyevî bir menfaat beklemeden ihlâs ile, yalnız Allah için yapma, nefsi kontrol etme ve ona hâkim olma esâsları bulunan en yüksek ahlâk kâidelerini sundu. “Et-ta’zîmü li-emrillah veş-şefekatü li (veya alâ) halkıllah”, yani Allahü teâlânın emrine hürmet, saygı ve yarattıklarına şefkat, merhamet bu kâidelerin en önemlilerinden biridir. İşte çocuklarımıza ve gençlerimize bu husûsların öğretilmesi ve yaşatılması son derece önemlidir.