Arvâsî Hocanın, 1986 yılında yazdığı “Doğu Anadolu Gerçeği” isimli eserinde “Şark Meselesi” olarak ele aldığı “bölücülük” konusunda çok önemli tespitler ve tekliflerde bulunmuştur.  
     Seyyid Ahmet Arvâsî, emperyalist güçler tarafından üzerinde haince oyunların sergilenmeye çalışıldığı bu talihsiz beldemizin bir ferdi olması hasebiyle bölücüleri ve onların oyunlarını çok iyi tanıyan bir insandır. 
     Arvâsî Hoca,  Doğu Anadolu Gerçeği isimli eserinde sun’î bir şekilde vücuda getirilen Şark Meselesi’ne bir eğitimci ve bir sosyolog gözüyle yaklaşmış ve bu problemin bütün boyutlarının efkâr-ı umumiyeye  göstererek: “Bazı ahmak politikacılar, bazı gâfil yazar ve çizerler, aldatılmış piyon ve basiretsiz ideologlar, millî ve  mukaddes değerlere yabancılaşmış kadrolar, ajanlar, çeşitli türdeki azınlık ırkçıları, yabancı uzmanlar, misyonerler, barış gönüllüleri....vb el ele vererek ülkemizi felâkete sürüklemek istemektedirler...
     Fakat unutmamak gerekir ki, Türk Devleti’nin parçalanması, sadece, çeşitli renkteki “küfür cephesinin” işine yarayacaktır.  
     Allah korusun, muhalfarz, böyle bir parçalanma olursa, bundan sadece Türklük değil topyekûn İslam Dünyası zarar görecektir. Bunu bilerek ve düşünerek hareket etmek yalnız bir namus borcu değil, aynı zamanda “dinî” ve “millî” bir vecibedir.” demiştir.
     Rahmetli Seyyid Ahmet Arvâsî’nin son eseri “Hasbihâl”dir. Hasbihâl serileri de Türk-İslâm Ülküsü gibi gazete yazılarından meydana gelmiştir. 
     16 Eylül 1985 tarihleri ile vefât ettiği gün olan 31 Aralık 1988 tarihleri kaleme aldığı ve Türkiye Gazetesi’nde “Hasbihâl” başlığı altında yayınlanan köşe yazılarıyla, hiçbir yerde yayınlanmamış olan makâlelerinden oluşmuştur.  
     Seyyid Ahmet Arvasî’nin İlâhî aşk ve îmân dolu olan kalbi rahatsızdı. İlk kalp krizini Mamak Cezaevi’nde geçirmişti. Arvâsî Hoca, 30 Aralık 1988 günkü yazısında “Bu gece duvara yeni bir takvim asacağım” demişti ve öyle de yaptı... 
    31 Aralık 1988 günü, o büyük insan daktilosunun başında dünya misafirliğini tamamladı. “Ölümüm, idrâkimin Mutlak Varlık’ta tükenişini ifâde eder. 
    Çünkü; her şey ondan gelmiş, yine O’na dönecektir..” diyen, “İslâm îman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet  bilen, büyük Türk Milleti’ni iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen”  Arvâsî Hoca,  simsiyah gözlerini, her zaman olduğu gibi dünya çirkinliklerine ebediyyen kapadı.
      Ve eşinin söylediği Kelime-i Şahadete iştirâk ederek mübârek ve temiz ruhunu Hakk’a teslim etti. Hayatı gibi son nefesi de mübârek ve şerefli oldu... 
     Allah (c.c.) rahmet eylesin... Rûhu şâd, mekânı Cennet, makâmı âlî olsun.  
     Nasıl bir deryâyı bardağa sığdırmak mümkün değilse, bütün hayatı mücâdele, çile, irşâd ve Türk-İslâm Ülküsü’ne hizmetle geçen bu kadar büyük bir insanı benim kırık dökük cümlelerimle tasvir etmem elbette mümkün değil... Ummandan bir katre sunabildimse ne mutlu bana... Fâtihâlar ve Yâsinler Arvâsî Hocaya...