Türkiye geçtiğimiz aylarda genel seçimlerini tamamladı ve yeni bir döneme girdi. Bu yeni dönem herkesin beklediği gibi zam fırtınası dalga dalga büyüyerek devam ediyor. Toplumun yüzde 52’si tercihini mevcut yönetimden yana yaptı. Fakat zamlar belli bir rutinde gideceği düşünülürken hiç umulmadık şekilde dörtnala gitmeye başladı. Özellikle KDV ve diğer vergi oranlarında ki artış ve ardından hemen her gün akaryakıta gelen zamlar sonrası olay çığrından çıkmaya başladı.

Türkiye geçtiğimiz aylarda genel seçimlerini tamamladı ve yeni bir döneme girdi. Bu yeni dönem herkesin beklediği gibi zam fırtınası dalga dalga büyüyerek devam ediyor. Toplumun yüzde 52’si tercihini mevcut yönetimden yana yaptı. Fakat zamlar belli bir rutinde gideceği düşünülürken hiç umulmadık şekilde dörtnala gitmeye başladı. Özellikle KDV ve diğer vergi oranlarında ki artış ve ardından hemen her gün akaryakıta gelen zamlar sonrası olay çığrından çıkmaya başladı.

Özellikle konut fiyatlarında ve kira fiyatlarında fahiş artışlar söz konusu. Bu koşullarda, insanlar ne yapacağını bilemez bir durumda. Hem ev sahipleri hem kiracılar zorlu bir süreç içerisine girdi. Kiracılar bu yaşananlardan oldukça muzdarip. Önceleri kiralık ev rahatça bulunurken şimdilerde bulmak zorlaştı hatta imkânsız bir duruma geldi. Gün geçmiyor ki ev sahibi kiracı olaylarına rastlamayalım. Dar gelirli ne yapacağını bilemez çaresiz bir bekleyiş içerisinde. Tabi ülkede sadece ev ve kira fiyatlarındaki artışlar değil, iğneden ipliğe her alanda zam var. Her sabah güne zamla başlıyoruz. Her ne kadar devlet kira artışlarında yüzde 25 sınırı getirse de buna uyan yok.

Göçmen Sorununa Acil çözüm Getirilmeli

Peki ne oldu da bu durdurulamaz zam dalgası her geçen gün yayılarak devam ediyor. Gelirlerin artmadığı ama zamların kartopu gibi çoğalarak artması insanların psikolojisini de bozmuş durumda. Bana sorarsanız pek durdurulmaya da çalışılmıyor. Zaten seçim öncesi ciddi anlamda zamlar baskılanarak, kontrol edilmeye çalışılıyordu. Vatandaş da bunların farkındaydı. Seçim sonrası zamların geleceği biliniyordu. Peki bu zamların sebebi nedir diye ufak bir analiz yaparsak; Rusya- Ukrayna savaşı, Suriye’de yaşananlar ve ülkemizin ülke güvenliği nedeniyle Suriye’de gösterdiği faaliyetler ile  bu ülkeden ülkemize göç eden milyonlar. Sadece bunlar mı? Tabi ki değil. Afganistan’dan ‘Taliban’ bahanesiyle gelenler. Diğer Türk devletlerinden gelenler ve yaşanan Kahramanmaraş merkezli deprem. Tüm bunlara tarım ve hayvancılık politikalarında ki hatalı uygulamalar, saymakla bitmeyecek sorunlar silsilesi bizi bugünkü konuma getirdi.

 Günah Keçisi Aramaya Gerek Yok Herkes üzerine düşeni Yapmalı

Tüm bu yaşananların en acılı faturası kiracı ev sahibine çıkarılmış durumda.Bu sorunların günah keçileri de büyük şehirler oldu. Depremden etkilenen bölge insanlarının büyükşehirlere göçmeleri, Kamplarda kalması gereken göçmenlerin de büyükşehirlere göç etmeleri ev fiyatlarının ve kira fiyatlarında astronomik artışlara neden olan nedenlerden bir kısmı diyebiliriz.

Tabi artışlara birde fırsatçılar eklendiğinde olay içinden çıkılmaz kangrene dönüşüyor. Örneğin Ankara’da kira fiyatlarındaki artış oranı yüzde 65’i bulurken, Ankara Tüm Emlakçılar Genel Başkanı, bu artışlarda emlak danışmanlarının parmağı olmadığını, almayacağını ve buna müsaade de edilmediğini ve bundan sonrada edilmeyeceğini söyleyerek, bu artışın sebebi olarak aç gözlü ve fırsatçı ev sahiplerine kesti faturayı. Oysa biliyoruz ki bazı emlak danışmanları, kelepir tabir ettikleri evleri kendileri satın alıp eve ufak bir bakım sonrası ya fahiş fiyatlara satıyor ya da kiraya veriyorlar. Burada tüm kurumu töhmet altında bırakmamak koşuluyla bu tür uygulamalara şahit oluyoruz zaman zaman. 

Devlet, Acilen Sosyal Devlet Önlüğünü Giymeli

Peki bu işlerin çözümü nedir? Ne yapılmalı derseniz. Bu işi çözecek yine devletin siyasi otoritesidir. Siyasi otorite serbest piyasa karışamayız derse, ileride çok daha vahim ve derin toplumsal sorunlara neden olacağı kesin. Çok geçmeden bu soruna çözüm bulmaları gerekiyor. Sadece kira değil, top yekün her alanda  düzenlemelere ihtiyaç var. Devlet, sosyal devlet önlüğünü giymeli. Devlet şirket değil. Şirket gibi yönetilemez. Devlet baba lafı, laf olsun ya da öylesine söylenmiş bir söz değil. Dezavantajlı grupları kollamak gibi görevleri de var. Ama en önemlisi toplumsal barışı sağlayacak önemli radikal çözümler bulmalı ve hayata geçirmeli. Yüzde 25 sınırı diyor ama uyan yok. Bu koşullarda uyulmaz, çarşı pazar yangın yeri gibi bu şartlarda hiçbir şeyi denetlemeniz de mümkün değil. Her alanda orta yolu bulacak sistemler geliştirilmesi gerekiyor. En önemlisi de sistemlerin uygulanabilirliğinin denetlenmesi gerekiyor ve bu kararlılıkla denetleme mekanizması devreye sokulmalı. Ülkede denetleme mekanizması şuan işlemiyor maalesef. Devlet güç kullanma aygıtıdır. Bu gücü toplumun çoğunluğu lehine kullanmalı. Çok geç olmadan Devletin tüm mekanizmaları senfoni organizasyonu içerisinde çalışmalı. Çalıştıklarını ve yakın bir zamanda çözüm üreteceklerine inanmak istiyorum. Toplumsal huzur için bunu yapacakları umuduyla…..

 Turabi Küçük