Hz. Muhammed (as) müezzini olan Bilâl-i Habeşî hazretleri, Peygamberimizin yaptığı bütün savaşlara katılmış ve Bedir savaşında da önceden kendisine çok ezâ ve cefâ eden Ümeyye bin Halefi öldürmüştü. Mekke fethedilince, Resulullah, ona; “Haydi Bilal ezân oku!” buyurdu.
Kâbe'de ilk ezânı o okudu.

Onun tatlı ve gür sesiyle Tekbîr sedâları dalga dalga Mekke semâlarında yankılandı. Bunu işiten sahâbîler sevinçten ağlayıp gözyaşı döktüler! Vaktâ ki Efendimiz vefât etti. Artık ezânı Bilal okumaz (göz yaşına boğulur okuyamaz) oldu. Onun hasretiyle yanıp tutuşuyor ve gözyaşı döküyordu!

Medîne'de duramadı. Şam'a gitmek istedi.Hazret-i Ebû Bekr;”Kal, gitme!" buyurdu. O ise cevâben;
”Yâ Ebâ Bekr! Sen beni âzât etmemiş miydin? Eğer kendin için âzât etmişsen kalayım, Allah için âzât etmişsen izin ver gideyim" dedi. O zaman kabûl etti. O da gidip Kudüs'e yerleşti.Hazret-i Ömer, Bilâl-i Habeşî'ye, ezân okumasını ricâ etti. Onu kırâmayıp ezân okudu.
Ashap Onun sesini duydular. Gözyaşlarına boğuldular! Zîrâ o sesi işitince, Sevgili Peygamberimizi hatırladılar...

Uzun bir zaman geçti: Hz. Bilâl, bir Gece Rüyasında Resûlullah Efendimiz’i gördü. Sevgili Peygamberimiz kendisine adeta Sitem ediyordu; “Bunca ayrılık yetmedi mi, Ya Bilâl , Hâlâ Kabrimi Ziyaret etmeyecek misin..?”diyordu!..

Zavallı yüreği, duracak gibi oldu.
Heyecan ve ter içinde uyandı.
Hemen hazırlığa başladı.
Şafak Sökerken, İnce, uzun ve Garip Deveciğiyle; Mübarek Medine yollarına düştü. Biricik Efendisi’ne yaklaştıkça havayı kokluyor, Taşları toprakları okşuyor ve Gözyaşı döküyordu. Issız çölleri yara yara Medine’ye ulaştı.

Ona Rastlayanlar, Selâm veriyorlardı. Sonra da yanındakilere diyorlardı ki; “İşte Bilâl, Bilâl Habeşî, işte Hazreti Peygamberin (as) Müezzini. Onun gibi Ezan okuyan, bu dünyaya gelmemiştir.

Fakat o, hiçbirini duymuyor, görmüyordu. Sanki çok kuvvetli bir Mıknatıs, onu kendisine çekiyordu.
Peygamber Efendimiz’in (as)
Mübarek Kabrine doğru ilerledi. Yüce Makama erişirken Kur’ân-ı Kerîm okudu.

En sonunda Sevgilisinin Kabrinin yanında bayılarak oracığa yıkılıverdi. Ayıldığı zaman, başucunda, Sevgilisinin Sevgili Torunları Hasan ve Hüseyin Hazretleri; Saçlarını okşuyorlardı.
Sanki dünyalar onun oldu. Sarıldılar, Kucaklaştılar, Ağlaştılar; “Yavrularım . ! Ne kadar da Dedeniz Hz. Resûlullah gibi kokuyorsunuz!” dedi.

Hz. Hasan sordu: “Dedemiz Seni de çok Severdi. Acaba O’nun (as) Hatırı için, bir şey istesek yapar mısın ? “Hz. Bilâl çok Saşırdı; “Bu ne biçim söz..? Bu Kölenizden ne Emredersiniz, yerine getiririm .! ”.Senden, bir defa da olsa Ezan dinlemek istiyoruz. Ricamız sadece bu.” dediler.

Ertesi sabah Bilâl Habeşî, Son Ezanını Mescid-i Nebevî’de okudu.
Yanık ve Hasret dolu Sesiyle;
“Allahu Ekber..! Allahu Ekber..! ” dediği zaman bütün Medine halkı ayağa kalktı. “Eşhedu en lâ ilâhe illallah..! Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” deyince Kadın - Erkek, Genç - İhtiyar,
Çoluk - Çocuk, hatta yataklarındaki Hastalar bile, Sokaklara döküldüler.
Mescid-i Nebevi’ye koştular.
Medineli sahabiler o kadar Çoştu ki, Peygamber Efendimiz (as) yaşıyor Sandılar.

O günden beri dünyada, bir daha böyle bir Ezan okunmadı. Bilâl Habeşî Hazretleri de başka Ezan okumadı. Rabbim bizleri Peygamberimize ve Bilali Habeşi Hazretlerine komşu eylesin! Şefaatlerini murat ederiz...

Denilir ki: Ezan okunduğunda canlı cansız tüm varlıklar ve göktekiler susar onu dinlermiş !.