İnsan içinde yaşıyor, ekmek parası kazanıyoruz. Olması gereken de bu: Ele güne muhtaç olmadan alın terimizle rızkımızı kazanmak. Kimimiz amir ya da memur, kimimiz işçi, kimimiz esnaf, kimimiz de elinin emeği ile geçimini sağlayan insanlar. Sonuçta geçinmek için çalışmak ve hayatı bi şekilde idame ettirmek gerekiyor.

Bizi Yaratan ve dünyaya getiren Yüce Mevla alın teri ile çalışıp helal yoldan rızık kazanmamızı emrediyor bize... Önderimiz Hz. Muhammed (as) da helal kazancı ve örnek hayatı ile bize yol göstermiştir. Rızkını helal yoldan sağlayıp dürüstçe çalışmak; kul hakkına girmemek; ekmeğe ve alın terine saygı göstermek. Kutsal olan çalışma işte bu: Rızkını helal yoldan kazanıp, kimseyi aldatmamak. Yani işini dürüst yapmak... Bu her iş ve her meslek için geçerli altın kuraldır. Ayrıca Yüce Allah’ın bize emridir. Helal kazanç ve alın teri bunun için onurlu ve kutsaldır.

Bu altın kuralı günümüze taşıdığımızda toplum huzurlu ve altın çağını yaşamış olacak. İslamın güzel ve anlamlı bir yanı daha var: Yardımlaşma, infak, sadaka ve zekat müessesesi... Yani sosyal yardımlaşma anlayışının kutsal oluşu. Bu anlayış zengin ile fakir arasındaki denğeyi sağlayan önemli bir bağdır. Dinimizin de teşvik ettiği temel değerlerdendir. Peygamber Efendimiz ashabıyla yaşadığı dönemde bu dayanışmanın en güzel örneğini vermişlerdir.

Bizim atasözü haline gelmiş bir sözümüz vardır: “ Çalışmak ibadettir”. Çalışan kazanır da deriz. Alın terinin öneminden söz ederiz. Kul hakkına girmemekten, rızkını helal yoldan kazanmaktan söz eder, bunu çok daha kutsal kabul ederiz. Bu dürüst insan olmanın yanında Müslüman kalabilmemin de şartıdır.

Burdan- günümüze geleceğim. Alın terini önemsemiyoruz, helal kazanmayı önemsemiyoruz, çoluk ve çoğumuza helal ekmek yedirmeyi önemsemiyoruz. Biz milli ve manevi değerlerimizden uzaklaşıyoruz. Biz insan olmaktan uzaklaşıyoruz. Paylaşımı insanca yapma yerine “Ben” olmalıyım, hep ben kazanmalıyım bencilliğinde debeleniyoruz ! Kardeş olmayı, yardımlaşmayı, sırt sırta vermeyi ve birlikte gelişip kazanmayı elimizin tersiyle itiyoruz. Çıkarcıyız, benciliz, egoistiz ve menfaatimiz için dünyayı yıkıp yakıyoruz. Kazandığımız helal mi haram mı sorgulamıyoruz.

Oysa İslam işte buna düşman? Özü birlik beraberlik ve kardeşlik. Mümin ve Müslüman olmanın hamuru bu...
Komşusu açken kendi tok yatmamak: Komşusu, akrabasını, kardeşini düşünmek ve her şeyini kardeşiyle paylaşmak.

Yani dinimizin özünde kardeşlik ve paylaşım vardır. Paylaşmayı beceremezsek insani özelliğimizi de kaybederiz. İşte o zaman içinde debelendiğimiz bu hayat karşımıza çıkar ki: Soyguncu, vurguncu, talancı, yalancı,hırsız, kaçakçı insaların arttığı bir ortam karşımıza çıkar. İnsanları kandıran, dolandıran, çalıp çırpanların arttığı bir toplum haline geliriz.
Sahtekar insanların sayısı artar, toplumun düzeni bozulur. Yaşadığımız bunca olumsuzluklar bize milli ve manevi değerlerimizden uzaklaştığımızı gösteriyor.

Çözüm nedir derseniz?.. Çözüm özümüze dönmektir. Bizi biz yapan değerlerimiz var, insani ve imani değerler. Bu değerlere sahip çıkıp hayatımıza yansıtmak. Türk Milletinin özün de bu değerler mevcuttur. Milli ve manevi değerlerimize yani özümüze dönmek zorundayız. çocuklarımızın eğitimini ve yetişmesini bunun için önemsiyoruz. Eğitimin yanında caydırıcı tedbirlerin ve yasalarında çok büyük önemi vardır. Maddeci ve sadist Batının yasaları ile Türk ve Müslüman kimliğinizi koruyamayız ve ahlaksızlık bataklığını kurutamayız.
Son sözüm şu: TV haberlerini dinlemekten utanıyorum; bunca kirlilik ve huzursuzluk bize yakışmıyor !...