Kudüs mukaddes şehirdir. Mescid-i Aksa Müslümanların ilk kıblesi ve miraç mucizesinin yaşandığı yer olup çevresinin bereketli kılındığı Kuranı Kerim'de İsra Suresinde ayetle sabittir. Müslümanlar için Mekke ve  Medine'den sonra en kutsal üçüncü mekandır Kudüs. İsrail işgali altındaki Mescid-i Aksa toprakları binlerce yıldır birçok savaş ve işgale uğramış kutsal bir beldedir.

Kudüs ebediyen İslam’ın ilk kıblesi olma özelliğini koruyacak ve Müslümanlar buraya sahip çıkmak için mücadele edeceklerdir. Haçlı Sürüleri ve Yahudiler tarafından işgal edilmesi durumunda tarihte olduğu gibi mutlaka Kudüs’ün korunması için bugün de gereğini yapacaklardır.

Cenab-ı Allah bu kutsal toprakların salih kimselerin yönetiminde kalmasını irade buyurmuş, fasık ve zorbaların hâkimiyetine geçen bu toprakların tekrar peygamberlerin veya peygamber mirasçılarının eline geçmesini istemiştir. Bunun için de sık sık bu bölgeye peygamberler gönderip onları uyarmıştır.

Hz. Musa’dan sonra gelen ve İsrailoğullarına mensup birçok peygamberin (Davud ve ardından Süleyman as’ ın) bu topraklarda Allah’ın şeriatıyla güçlü bir devlet olarak hükmetmelerinin sebebi de  budur.      

Davud (as) öncesinde de Allah İsrailoğullarını tekrar küfre karşı cihat etme hususunda imtihan etmiş ve onlara Talut’u hükümdar olarak belirlemişti. Fakat onlar yine itaat etmeyip isyan ederek bu mukaddes topraklar uğruna savaşmaktan kaçmışlardı.

 İşte bütün bu olaylar çerçevesinde, (Davud ve Süleyman as dan sonra) bu kutsal mekân ve toprakların mutlaka mümin ve muvahhitlerin yönetiminde olması gerektiğini anlıyoruz.

Kâfir ve müşriklerin bu topraklar üzerinde velayet hakları yoktur- olamaz. Özellikle daha sonra Zekeriya ve Yahya’yı öldüren kitlenin bu topraklar üzerinde velayet hakkına sahip olamayacakları ayan beyan ortadadır. Çünkü bölgeyi korumaktan kaçınmışlar Allah’a isyan etmeye devam etmişlerdir.

Yahudiler bu topraklara Hz. Musa zamanında sahip çıkmayıp, “Git, sen ve Rabbin savaşın…” demişler ve bu kutsal mekânları korumaya yanaşmamışlardır. Bu tutumlarının sonucunda da kutsal topraklar ellerinden alınmıştır.

 Onlar bu yerleri koruma fırsatı ellerine birkaç defa geçmesine rağmen aynı isyan ve korkaklığı gösterdikleri için artık bu mescit ve çevresi hakkında hiçbir sahiplik iddiasında bulunamayacaklardır.

Bu durumu Cenab-ı Allah onlara çeşitli vesilelerle defalarca bildirmiştir. Buna rağmen çağımızda dünyayı fesada boğarak Filistin’i- Gazze’yi işgal ederek bunca insanın kanına girmeleri, günah çıkartma gayreti ve ikiyüzlülüklerinden başka bir şey değildir.

Bizim Mescid-i Aksa dediğimiz yeri onların "Tapınak Dağı" olarak adlandırdığı yerdir. Mescid-i Aksa'nın altında büyük Yahudi mabedinin olduğuna inanıyorlar. Bu nedenle tüm Yahudi dünyasının en önemli dini merkezinin orası olduğunu savunuyorlar.

Oysa Mescid-i Aksa'nın içinde bulunduğu alanın batı duvarında Yahudilerin dini ibadethaneleri olan “Ağlama Duvarı” vardır. Ancak İsrail ısrarla Mescid-i Aksa'nın gerçek mabedleri olduğunu iddia ediyorlar. Bu nedenle içeri girip Yahudiler sık sık ibadet ediyor...

ABD’nin Kudüs'ü İsrail'in başkent olarak  ilan etme kararı sonrası bölge kanlı olaylara sahne oldu. Bu olaylar şimdi artarak devam ediyor. Bütün dünya Müslümanlarını Yahudilerin Kudüs’ü işgal etmesinden daha rahatsız edici bir olay yoktur. Bu nedenle Müslümanlar Kutsal beldenin hürriyetine kavuşması için mücadele etmek zorunda kalacaklardır. Bu bizim için dini ve İslami bir görevdir.

Müslümanlar uyanmalı, birleşmeli ve Yahudi zulmüne artık dur demelidir. ABD İsrail himayesine devam ettiği takdirde hedef tahtasında kalacak ve sürekli Müslümanların tepkisini çekecektir. İnsanlık dışı bu zalimce baskı ve uygulamadan vazgeçilmelidir. Sadece İsrail'i değil, ona destek verenleri ve ABD'yi de bir terör devleti olarak ilan ediyoruz... Mukaddes şehir Kudüs’ün kurtuluşu için kanımız, canımız pahasına mücadele edeceğimizi dünyaya ilan ederiz. Katiller mutlaka hesap verecek Filistin halkı da özgürlüğüne kavuşacaktır. “Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Ama kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.”
(Saff Suresi: Ayet 8)