Kemal Sayar’ın "Merhamet" adlı kitabını okudum. Kendisine hayranımdır. O kitapta şöyle diyor: "Bir adam dünyayı değiştirebilir mi? Ülkeye safiyane aşkla bağlanan dava delisi adamlar, insanın dilerse yaşadığı yeri gülistana çevirir. Onlar, Kierkegaard’ın dediği gibi iman şövalyeleridir. Makam, mansıp, şöhret veya para bekleyerek yapıyor değillerdir. Yaptıklarını, verdikleri, hizmet ettikleri, gül dindirdikleri sızıyla, yürekleri hafifler. Erdemlilerdir, soylu ruhlardır. Türkiye bir hasrettir. Zira iyilerimiz daha fazla olsaydı, hırsız uğursuz takımı bu topraklarda otağ kuramayacaktı. Hayata nasıl baktığınız, neyi gördüğünüzü belirler. Marifetli insanları, dünya görüşü ayırt etmeksizin yükseltecek bir sistem oluşturmadığımız sürece, Türkiye’de kıyıda köşede kalmış nice değerlerin yurtdışında imkan bulduklarında nasıl sivrildiklerini görmek, buna misal olarak yeter. Bir toplumda baş tacı edilmek için gayriahlaki ve psikopatik davranış kalıpları yetebiliyorsa, genç nesiller kendilerine sanatkarları, mucitleri, bilim adamlarını örnek almayacaklardır," diyor. Ne kadar haklı... Çoğu kurumların müdürleri, şefleri, "salla başını al maaşını" derdindeler. Masumiyetin yerini fesatlık alıyor. İnsanlar, liyakat ve ehliyetlerine göre değil, mensup oldukları toplumsal şebekeye göre iş buluyor, terfi ediyor, diyor yine Kemal Sayar. Ve o terfiler ışık hızında oluyor. Geldiği makamla aldığı eğitimin alakası olmayan insanlar, kurumların başına geçiyor. Kendisinden farklı olanı işitmiyor, saygı duymuyor. Kim güçlünün yanındaysa yükseliyor, iltifat görüyor, alkışlanıyor. Mobbing uygulayan, "Yerimi alır, koltuğum elden gider" korkusuyla çalıştığı yerde birbirini ezen, ayağını kaydıran, zorbalık yapan, adam kayıran ve bunları görüp duyduğu halde üç maymunu oynayan "bana dokunmayan yılan bin yaşasıncı" kurum müdürleri hem ülkemde hem memleketimde o kadar çok ki... Birilerinin torpiliyle işe giren, sürekli onun adını kullanan, korku salan, iş yapmayan asalaklar var bu memlekette. Güçlünün yanında durup, sosyal medyasına onunla birlikte çekildiği fotoğrafı koyup bir nevi mesaj verdiğini sanan aptallarla dolu bu memleket. Ama o güçlünün de gücü tükenince, ilk tekmeyi vuran yine o asalaklar olacaktır. Çünkü iradeyi seviyor, bütün hayatı menfaat, çıkar üzerinedir. Kısacası filler tepişiyor, çimenler eziliyor. Ama şükür ki insandan insana fark var. İnsanlar, kendilerini dünyayı değiştirecek kudrette hissetmiyor artık. Bir insanın ateşi gül bahçesine çevirebileceğini İbrahim Peygamber’in öyküsünden biliyoruz. Bu coğrafyada iyiliğin hikayesi hüküm sürüyor. Geçen gün birlikte çay içtiğim genç, cevval, tuttuğunu koparan, samimi, adaletli, herkesin derdiyle ilgilenen bir dava adamıyla oturdum. Onu ileride en güzel mevkilerde görmek isterim. Siyasete çok yakışır. Onu görünce umudum arttı. Benim umudum var; hem bu ülkeden hem genç dava adamından. O da iman şövalyelerinden. Ama bu toprakların yüzyıllardır susadığı şeye ihtiyaç duyuyoruz: En başta ADALETE.