Bütün kâinâtı, canlı-cansız her varlığı, en mükemmel bir nizâm ve intizâm üzere yaratan ve onları her ân varlıkta durduran Allahü teâlâ, şu uçsuz-bucaksız olarak gördüğümüz koca “kâinât”ta, sâdece “dünya”nın insanlarla meskûn olmasını irâde etmiş, “ilk insan” olarak “Hazreti Adem”i bu dünyaya göndermiş ve onu aynı zamanda “ilk Peygamber” kılmıştır. Şüphesiz ki Cenâb-ı Hak, yarattığı şu mükemmel âlemle, kendi varlığını belli ettiği gibi, kullarına çok merhamet ve şefkat ettiği, acıdığı için, var olduğunu ayrıca “Peygamber”leri vâsıtasıyla da bildirmiştir. “İlk Peygamber” Adem aleyhisselâmdan başlayarak, “son Peygamber” olan Sevgili Peygamberimize gelinceye kadar her asırda, dünyânın her tarafındaki insanlar arasından en iyi, en üstün olarak seçtiği bir zâta (“Peygamber”e), “melek”le haber göndererek, kendi varlığını, isimlerini ve sıfatlarını bildirmiştir. Yüce Allah, insanlara muhtâc oldukları her türlü ni’meti lutfetmiştir. Bu ni’metler sayılamıyacak kadar çoktur. Bu konuda 2 âyet-i kerîme vardır: “O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın ni’metini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zâlim, çok nankördür!” “Hâlbuki Allah’ın ni’metini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” SADAKA VERMENİN ÖNEMİ Bu mukaddimeden sonra bir nebze, sadaka vermenin öneminden bahsedelim... Mukaddes dînimiz İslâmiyette, ihsân ve infâk etme, mâlını hayırda, hak yolda harcama, çeşitli şekillerde medh ve tavsiye edilmektedir. Şimdi önce “Sadaka”nın bir ta’rîfini yapalım: Sözlüklerde “Sadaka”: “Allahü teâlânın rızâsını kazanmak niyetiyle ve karşılık beklemeden, muhtâc olanlara, fakîrlere hibe edilen mal, para ve her türlü iyilikte, ihsânda bulunma” ma’nâsına geldiği gibi, “Zekât” ve “Ganîmet” ma’nâlarında da kullanılmaktadır. Yapıldıktan sonra sevâbı devâm eden hayırlı, iyi işlere, devâmlı hayra sebep olan sadakaya “sadaka-i câriye” denilir. Büyük âlim Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (rahmetullahi aleyh): “Sadaka; belâları önler, ömrü uzatır, bedene sıhhat verir, malı arttırır” buyurmuştur. Evliyânın gözbebeklerinden İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh) de: “Ölüler için duâ ve istiğfâr ederek ve onlar için sadaka vererek, imdâdlarına yetişmek lâzımdır” buyurmuştur. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki: “Allah, ihsân edenleri sever.” “Allah, muhsinler(ihsân edenler)in ecrini zâyi’ etmez.” “İhsân edenlere, Allahü teâlânın rahmeti elbette çok yakındır.” “Allah, adâleti, ihsânı ve akrabâya vermeyi emreder...” “...Allah, sana ihsân ettiği gibi, sen de ihsânda bulun.” “Ana-babaya ihsân edin.” ŞEYTAN, İNSANIN DÜŞMANIDIR Şeytân, insanın düşmânıdır; onun mâlını hayra harcamasına mâni olmak ister. Şeytânın vesvesesine aldanmayıp Allahü teâlânın va’dine koşmalıdır. Şeytân, insana, ya mâlını isrâf ettirerek boşa gitmesini sağlar veya cimrilik ettirerek, hayra harcamaktan alıkoyar; onu “yoksul olursun, elin daralır” diye de korkutur. Onun için, mâlı, parayı, Allah yolunda harcamaktan korkmamalıdır. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki: “Şeytân, mâlınızı hayra sarf ettirmemek için sizi yoksullukla korkutur, cimri olmanızı ister. Allah ise, mağfiret, lutuf, bolluk va’deder.” Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: “İblîs, en şiddetli adamlarını mâlını hayra sarf edene musallat eder.” “Sadaka vermeye engel olana la’net olsun.”