Dinimizde merhamet etmenin önemi büyüktür. Merhamet etmek; acımak, şefkat göstermek demektir. Allahü teâlânın esma-i hüsnasındaki “Rahman”, “Rahim” gibi isimlerinin anlamı, merhamet eden, acıyan, şefkat gösteren demektir.
Din büyükleri buyuruyor ki:
“Tasavvuf, herkese acımak demektir... Şefkatli kimse, başkalarına dert, felaket gelmesinden üzülür, herkesin sıkıntıdan kurtulmasına çalışır. Allahü teâlâ Eshab-ı kiramı, (Birbirine merhametli, şefkatli) diye övüyor...”
Bir kimse, Peygamber Efendimizin, torunları Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin’i öptüğünü görünce “Benim on tane çocuğum var. Hiçbirini öpmedim” der. Resûlullah Efendimiz, (Merhametli olmayan merhamet göremez) buyurur.
Hazret-i Ömer, bir zata görev verir. Adam, görev yerine gitmeden önce Hazret-i Ömer’in huzuruna gelir. Halife’nin çocuğunu öptüğünü görünce, “Ben çocuklarımı hiç öpmem” der. Hazret-i Ömer, “Senin küçüklere, şefkatin yok, millete nasıl acırsın?” buyurarak görev emrini imzalamaz...
Kâfir olsun mümin olsun, herkese; hatta bütün hayvanlara merhamet etmek gerekir! Büyük İslâm âlimi Hüseyin Hilmi Işık (kuddîse sirrûh) buyurdu ki:
“Evliyalar Cenab-ı Hakkın sıfatlarıyla sıfatlandıkları için ister kâfir olsun ister mümin olsun hiçbir insan arasında fark gözetmeksizin herkese merhametlidir...”
* * *
Bağdatlı bir zengin, Yemen’deki evliya bir zatın adını duyar, “O mübarek zatın elini öpüp, talebesi olayım” diye yola çıkar... Yemen’e girince bir handa konaklar. O esnada bir fakir gelip, “Aç ve fakirim” der. Zengin, fakir adama, “Defol git buradan, parayı sizin için mi kazanıyoruz?” der. Zavallı fakir de, “Emrin olur” der, çıkıp gider...
Zengin de, oradan bir başka şehre gelir, yine bir handa misafir olur. Bu defa yine bir fakir gelir, “Aç ve fakirim” der. Zengin, bu fakire de, “Git buradan, dilenci için mi para kazanıyoruz?” diyerek kovar. Fakir de, “Emrin olur” der, çıkıp gider...
O zengin nihayet, mübarek zatın bulunduğu şehre gelir. O zat, talebelerine;
“Bağdat’tan biri geliyor, sakın onu dergâha sokmayın, kapıda beklesin” der.
Dergâhtan herkes gidince, o zengini çağırıp, niye geldiğini sorar. O da;
“Efendim, ben talebeniz olmak, himmetinize kavuşmak istiyorum” der. O zat, der ki:
“Hayret, ben sana iki defa geldim. İkisinde de, beni kovdun. Ben de, ‘Emrin olur’ dedim. Şimdi kovma sırası bende. Burası cimrilerin yeri değildir. Fakire merhameti olmayanın, dinine de merhameti olmaz...”