Asıl adı Muhammed Celaleddin Rumi olan; Mevlana Celaleddin Rumi, 30 Eylül 1207 yılında Afganistan’ın Belh şehrinde doğmuştur. Babası Bahaddin Veled(Sultanul Ulema - ALİMLER SULTANI) unvanına sahiptir. Annesi Mümine Hanım’dır.

Mevlana ve ailesi, siyasi nedeniyle Belh şehrinden ayrılıp Nişabur’a gelirler. Mevlana, Nişabur’da Feridütdin Attar ile tanışır. ATTARIN ilgisini çeker ve takdirini kazanır. Mevlana ve ailesi Nişabur’dan Bağdat’a ve daha sonra Küfe yolu ile Kabe’ye hareket etti. Hac vazifesini yerine getirdikten sonra dönüşte Şama uğradı. Şam’dan sonra Malatya ,Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Larende’ye(Karaman’a) geldi. Karaman’dan da Konya’ya geldi. Mevlana’nın babası, Konya’da 12 Ocak 1231 yılında vefat eder. Babasının ölümü üzerine Mevlana’yı babasının tek varisi olarak görürler. Mevlana İPLİKÇİ MEDRESESİ’NDE dersler ve vaazlar verir.

Mevlana, 15Kasım 1244 Yılında ŞEMS-İ Tebriz-i ile karşılaşır. Mevlana Şems’de mutlak Kemalin varlığını ALLAH’IN nurlarını görür. Beraberlikleri uzun sürmez ŞEMS aniden ölür. Mevlana, Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekilir. Hüsameddin Çelebi, Şemsi Tebrizi’nin yerini doldurmaya çalışır.

Büyük bir şair, mürşit olan Mevlana; mükemmel şekilde yetişmiştir. İnsanı Kamil, Kamil insan yetiştirmenin gayreti vermiştir. Yaşamını “Hamdım Piştim Yandım” sözleriyle, yaşadığı dönemden günümüze kadar örnek yaşantısıyla, evrensel fikirleriyle, insanlığa rehber olmuştur. Herkesin birbirini anlamasını ve birbirine hoşgörü ile bakmasının, engin anlayışının temeli sayan Mevlana; kendisinin hayat görüşünün Kuranı Kerim ile Hz Muhammed(sav.) çizgisi üzerine olduğunu vurgular.

Mevlana, insanlarla ilişkilerinde toplumun hiçbir kısmını dışlamamış; hepsini kucaklamıştır. Kalem ile Kelam ehlini birbirine kenetlemeye, birlik ve beraberlik içinde yaşamaya, kardeş olmaya çalışmıştır.

“ Gel ne olursan ol yine gel.” “İster Kafir ister Putperest olsan da yine gel .Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değil Tövbeni yüz kere bozsan da yine gel” sözleriyle insanlığa kucak açmıştır.

Mevlana Yunus’tan Şeyh Galibe, İkbalden Goethe’ye kadar bir çok kalem erbabına ilham vermiştir. Doğu ve Batı dünyasına ışık olmuştur.

MEVLANA CELALEDDİN RUMİ ;17 ARALIK 1273 PAZAR günü, 66 yaşında iken Konya’da vefat etmiştir. Mevlana; vefat gününü, en büyük sevgili olarak bildiği Allah’a, sevgiliye kavuşma günü olarak belirtir.

ŞEB-İ ARUS: TÜRKÇE DÜĞÜN GECESİ

FARSÇA ŞEB: GECE

ARAPÇA ARUS: DÜĞÜN

MEVLANA’NIN ÖLÜMÜ, MEVLEVİLİK’TE “DÜĞÜN GECESİ” olarak bilinir. MEVLANA’NIN öldüğü gecedir.

MEVLANA; “ölümümden sonra mezarımı yerde aramayın, bizim mezarımızı “ARİF” kimselerin gönlünde arayın. Bizim mezarımız bu dünyada ölüm olarak tezahür ediyorsa gerçek dünyada doğumdur.” sözleriyle vurgular. Mevlana; ölüm gününü vuslat, Hakka kavuşma yani düğün gecesi, sevgiliye, ilahi yaratıcıya kavuşma günü olarak sayar.” Herkes ayrılıktan bahseder bense ölüme vuslat derim .”Ölüm Mevlana için kişinin aslına dönüşü yani yaratıcısına dönüşüdür. Başka ifadeyle bir cismin ortadan kalkması değil ilahi yaratıcıya doğru uçması olduğunu düşünür.

Mevlana’nın ölümü, “ŞEB-İ ARUS” diye adlandırılıp her sene 7-17 ARALIK haftası Konya’da MEVLANA’YI anma törenleri düzenlenir.

Mevlana Celaleddin Rumi’ye ALLAH’TAN rahmet, sevenlerine baş sağlığı diliyorum. ALLAH’IN Rahmeti üzerine olsun.