Bu yazımızda yine geçmişe doğru bir yolculuk yaparak çok değerli bir hocamızın Milli kültür konusundaki görüş ve düşüncelerini aktarmaya çalışalım. Bilindiği gibi milli kültür her zaman ve her durumda alınması ve onunla olunması gereken bir unsurdur. Milletleri meydana getiren değerlerin toplamı olan milli kültür bizim için de olmazsa olmazlardandır.İnsan olarak da toplum olarak da milli kültürle yoğrulmamış insanlardan meydana gelen toplumlar, gelişir, çalışır, bir takım imar ve ibate işeri de yapıyor olsalar da gerçek manada birliği sağlamış ve ilerlemiş sayılmazlar.Bu yüzden bu yazımızda Ercüment Kuran Hoca’nın Milli Kültür konusundaki yazısından alıntılar yapacağız.“(…) Bir Amerikalı Profesör yurdumuzun yeteri derecede modernleşememesini Türk aydınlarının Batı’yı oldukça iyi tanıdıkları halde, kendi kültürlerini bilmeyişlerine bağlamıştı. Bu hükümde gerçek payı vardı. Zira Tanzimat’tan beri memleketimizde halktan kopmuş aydınlar yetişmiş ve bunlar Türkiye’nin mukadderatında zararlı bir tesir icra etmişlerdir. Milli kültürü hakir gören ve yabancı kültürlere hayran bu sözde aydın önceleri Fransız, sonraları Alman, Amerikan ve günümüzde de Moskova, Mao veya Kastro taklitçisi olarak ortaya çıkmışlardır.”Ercüment Hoca bu yazıyı 1968 yılında, ülkemizde öğrenci olaylarının yeni yeni başladığı yo karanlık günlerde yazmış. Görüldüğü gibi o günlerin şartları olumsuz bir manzara arz ediyor Hoca bir televizyon programında bir Amerikalının bir sözü üzerine bu yazıyı yazmış. Amerikalı “Türk aydınlarının Batı’yı oldukça iyi tanıdıkları halde, kendi kültürlerini bilmeyişlerine” bağlamaktadır. O gün için ABD’li konuşmacının tesbiti belki o yöndeydi fakat bizim aydın olarak kabul edilenlerimiz eğer bir ideolojiye angaje olmuşlarsa belki o ülkeyi iyi tanıma yoluna gitmiş olabilirler. Bu yüzden yabancı bir ideolojiye kapılan kimseler elbette kendi milli kültürlerine hem lakayt olacaklar hem de öğrenme ihtiyacı duymayacaklardır. Kendi kültürleri konusunu bilmeyen bu insanlar batı kültürünü neye göre bilecekler, nasıl bilecekler. Biz inanıyoruz ki; bizim aydın olarak bilinenler ne batıyı ne de kendi kültürlerin asla pek de bilmezler.“Halbuki, XIX. Yüzyılda Türkiye’nin modernleşmesi probleminde doğru yolu gösteren Türk aydınları eksik olmamıştır. Bunlardan biri Ahmet Vefik Paşa (1823-1891)’dır. Batı kültürüne derin vukufu olan paşa milli kültürümüzün de takdirkarı idi. Resmi ve hususi hayatındaki davranışlarıyla, Türk ve Müslüman kalmanın Batılılaşmaya mâni teşkil etmediğini ispatlamıştır. Meşrutiyetten sonra, Ziya Gökalp (1876-1924) Türk milletinin modernleşmesinde milli kültüre yönelmenin gereğini savunmuştur. Gökalp’a göre, milli kültür Türk tarihinin tozlu sahifelerinde ve Türk halklarının örf ve adetlerinde bütün zenginliği ile yaşamakta olup, aydınların gayretiyle ortaya çıkarılmalıdır. Onun milliyetçilik ve halkçılık görüşleri Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk (1881-1938)’ün gerçekleştirdiği inkılaplarda ana temel vazifesi görmüştür.”Osmanlı devletinin son zamanlarında ülkenin eski gücüne erişmesi ve milletler arasındaki mücadelede yerini alması için gayret eden, teklifler ileri süren milli şuur sahibi aydınlar da elbette olmuştur. Kendimiz kalarak, Türk ve Müslüman olarak çağdaşlaşmanın mümkün olabileceğini de belirtmişlerdir.“Atatürk’ün ölümünden sonra, kültür sahasında millilikten uzaklaşma hareketi müşahede olunur. Millî Eğitim Bakanlığı Dünya Klasiklerini yayınlamağa girişmekle gençlerin milli, ideallerden çok hümanist bir kültürle yetiştirilmesine çalışmıştır. Klasiklerin yayınlanması aslında müsbet bir hareketti: aydınlarımızın görüş ve duyuş ufkunu genişletmeye yarardı. Ancak, milli kültür eserlerinin yayınlanması da ihmal olunmamalıydı. 1950 yıllarında sırf hümanist bir eğitimin doğuracağı tehlike idrak olunarak, denge sağlamak maksadıyla Türk kültür eserlerinin yayınlanması işi ele alınmışsa da bu hayırlı teşebbüs maalesef başarıya ulaşamamıştır. Orta öğretimde Tarih ve Türk edebiyatı gibi kültür derslerinin müfredat programlarında zaman zaman yapılan değişiklikler ve milli kültürümüzün değeri ve enginliğine öğrencileri inandıracak mahiyette olmamıştır.”Çok yanlış bir uygulama ile Yunan ve Batı klasiklerinin tercümelerinin yapılarak kütüphaneleri dolduran bu kitaplar yönetim tarafından istenen hümanist insan tipini oluşturmada onlar açısından belki faydalı olmuştur. Fakat ne yazık ki Türkiye gerçekleri açısından bakıldığında hiçbir milli değere yer verilmeyen, şanlı Osmanlı tarihi ve onun Padişahlarının sürekli kötülenmesi ülke gençleri arasında pek çok olumsuzluklara sebep olmuş, genç insanlarımızın yabancı ideolojilerin ağına düşmesine sebep olmuştur.“Böylece, son 30 yılda Atatürk’ün düşüncesine aykırı bir eğitim ve kültür siyaseti takip olunması, Türk aydınlarının bir kısmında aşağılık kompleksi belirmiştir. Üniversite öğrencilerimizin çoğu milli tarih konusunda pek az şey bilmekte, Türklerin geçmişte kılıç kuvvetiyle ülkeler zapt etmekten başka bir faaliyet göstermediklerini sanmaktadırlar. Bu günkü gençlerimiz Yunus Emre’yi, Dede Korkut’u okumak şöyle dursun Namık Kemal ve Yahya Kemal’in eserlerini bile layıkıyla tanımamaktadır. Muhakkak ki, bu acıklı durumun vebali gençlere değil, onları milli kültürden yoksun yetiştirenlere aittir.”Bugün bizim taşıdığımız milli endişeleri bundan 56 sene önce o gün Doçent olan Ercüment Kuran hocamızda taşımış. Demek oluyor ki o günlerden bu günlere insanımıza ve özellikle de gençlerimize milli şuur verilmesi konusunda pek de başarılı olunamamıştır.“Milli kültürümüz dünyada pek az millete nasip olacak kadar zengindir. Türk tarihi, medeniyeti ve edebiyatının en parlak belgeleri arşivlerimiz ve kütüphanelerimizde yığılı durmakta ve araştırıcıların himmetini beklemektedir. Türk sanat eserleri, Türk folkloru yabancıların hayranlığını toplamaktadır. Türk Mutfağı bile atalarımızın ne derece gelişmiş bir zevke sahip olduklarını göstermektedir. Bizim değerini bilmediğimiz yemeklerimize Avrupa ve Amerika’da Balkan milletleri sahip çıkmaktadırlar.”“Memleketimizde gittikçe artan manevi buhranı ve aşırı sağ ve sol cereyanların yıkıcı tesirlerini bertaraf etmek için, milli kültüre gereken ehemmiyeti vermekte gecikmemelidir. İlk ve orta öğretim kültür dersleri müfredat programları behemehâl ıslah edilmeli, öğrencilere okutulacak konular en son ilmi araştırmaların koyduğu gerçekler ışığında milli bir görüşle yazılmalıdır. Halkın konuştuğu dilden gittikçe uzaklaşan uydurma dil “devrimi”ne son verilerek, Türkçenin tabii gelişmesi mutlaka sağlanmalıdır. Türk tarihinin, hususiyle XIX. Ve XX. Yüzyıllar tarihimizin, objektif bir şekilde fakat Türk görüşüyle incelenmesi ve kaleme alınmasında, kanaatimizce hayati bir zaruret vardır. Ayrıca, bilgili ve milli kültürle beslenmiş ülkücü öğretmenler yetiştirilmesi ihmal olunmamalıdır. Bu şartlar yerine getirildiği takdirde, Türkiye milli kültüründen gurur duyan Batı düşünceli aydınlara kavuşmuş ve Cumhuriyetimizin geleceği emniyet altına alınmış olacaktır. Milli kültür kalkınması ihmal olunursa, önümüzdeki yıllarda vatan toprakları barajlar ve fabrikalarla baştan aşağıya donatılsa bile, milletimiz tehlikeden korunmuş sayılmaz. Nitekim, son üniversite gençliği ayaklanması, Devletin milli kültür siyasetinde yakın geçmişte yapılan hataların ne derecede vahim sonuçlar doğurabileceğini açıkça göstermektedir.”Öyle anlaşılıyor ki; Milli kültürün insanımıza yeteri kadar verilememiş olması, kendi değerlerimizin yeteri kadar öğrenmemiş olmamız ve insanımıza öğretmemiş olmamızın devletimiz ve milletimiz açısından çok önemli ve çok olumsuz neticeler doğurduğu dün de görülmüş, bugün de görülmeye devam etmektedir.Bugün itibariyle okullarımızda genç insanlarımıza milli tarih ve milli değerler konusunda milli şuurun verilmesi en elzem bir konu olduğu halde bu ne yazık ki başarılamamıştır. Bu yüzden de geleceğimize endişe ile bakmaktan da kurtulamıyoruz.