İslami camiada, “felsefe” veya “medeniyet tasavvuru” veya “televizyon dili” denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan Yusuf Kaplan bir söyleşide şöyle diyor.
“ Türkiye’deki kültür-sanat faaliyetlerinin bütün biçimlerini seküler ‘çeteler’ götürüyor. Fakat bunlar neyin iktidarını yaşıyor? Hangi kültürün iktidarı? Bunlar sömürgeleşmiş zihinler, ödünç akılla batıda üretilen bütün kültür biçimlerinin Türkiye’de gönüllü acenteliğini yapıyorlar. Bunların da iktidar olduğunu söyleyemeyiz. Bunlar acente. Böyle olunca Türkiye’deki tartışma kültürel iktidar tartışmasına değil “sen-ben” kavgasına dönüşüyor. Türkiye’deki statükoyu temsil eden, merkezinde sabatay şebekesinin yer aldığı, laik devşirmelerin oluşturduğu statüko ile bu statükoya baş kaldırmaya çalışan Menderes’ten itibaren bu ülkenin çocukları arasında kültürel iktidar savaşı var. Benzer konular biz de aynı şekilde var. Anladığım şu: 1- Milliyetçilerde "milli şuur" eksikliği var. Yeteri kadar milli şuur sahibi olan insanlar hiç kimse ve hiçbir fikir karşısında eziklik duymazlar. 2- İslamcılarda da "dini şuur" eksikliği var. Yine dini şuuru kuvvetli olan insanlar başkaları karşısında eziklik duymazlar. Şimdi toplayacak olursak; Milliyetçiler için milli şuurun yanı sıra dini şuur, İslamcılar için de dini şuurun yanı sıra milli şuur gereklidir.
Gelelim en önemli soruya, İnsanımıza Dini şuur ve Milli şuur nasıl verilecek, ya da nereden alacaklar?
Nevzat Kösoğlu ağabeyin belirttiği bir husus var. "Hamaset olmadan olmaz". İnsanlar hamasetle inanır bağlanır ve daha sonra dini ve milli şuur gelişir. Daha sonra her şey hamasetin üzerine inşa edilir...
Peki şimdi biz ne yapıyoruz. Etrafta bulunan tüm derneklerde, dergilerde, topluluklarda ağabeylerin dizinin dibinde Ülkenin önemli meselelerini konuşuyoruz. Genç insanlara da ne kadar bilgili ve geniş kültürlü olduğumuzu gösteriyoruz.
Bu genç insanlara her şeyden önce kendi dini ve milli mefahirleri gösterilmeli ve öğretilmelidir. Büyüklerimiz ve eli kalem tutanlarımız bu konuda kafa yormalı, bu konuya eğilmeliler.
Mesela: Türk Ocakları var. (Başkaca kuruluşlar da vardır) Bu teşekkülde bir araya gelen insanların en önemli özellikleri nedir. Elbette Milliyetçi oluşlarıdır. Peki çok çeşitli konuların ele alındığı ve biz yaşlarda olanların mutlu ve tatmin olduğu konulara yer verilirken, Türk Milliyetçiliği konusuna, tarihimizdeki milli şuuru uyandıracak konulara neden eğilme ihtiyacı duyulmaz. Bu durum her dernek ve kuruluş için aynıdır.
Hatırlayalım bizler 1970'li yıllarda, bizi milliyetçi yapan şeyler nelerdi. En önde hamasi nutuklardı. Her büyüğümüz Milliyetçilik nutukları atarlardı. Bence Milli şuur elde etmenin yolu yine buradan geçmektedir. Yanlış anlaşılmasın. Diğer konuları bir kenara bırakalım demiyorum. Her şey milli şuurun, dini şuurun üzerine inşa edilmeli.
Bu konuda haklı olmak yetmediği gibi bu konular ol deyince de olmuyor bu işler. "Eziklik" psikolojisi nereden kaynaklanıyor bunun üzerinde durup anlamaya çalışılmalı. Bu durum sosyal bir olgu. Köylü, kasabalı, taşralı, yoksul, şu bu meslek mensubu vb. için benzer duygular çeşitli derecelerde olabilir. Şüphesiz ki meselenin eğitimi ilgilendiren yönü var. Belki bunu da aşan bir tarihi boyutu var. Sandığımızdan daha karmaşık olabilir. Toplumun topyekûn gelişmişliği ile aşılabilecek bir mesele. Uzun soluklu, planlı, nesillerin tamamlayabileceği bir süreç. Kültür ve sanat zaman alır. Bunun için zemin hazırlanmalı. Biz bin yılda bir Müslümanlık anlayışına ulaştık, hayatın her alanında bir üslûp ortaya çıkardık. Geniş coğrafyalarda, birbirinden habersiz insanlar, aynı üslûbu benimseyerek davrandık ve böylece millet olduk. Şimdi yani Cumhuriyetle birlikte yeni bir yolda yeni bir hayatı yaşıyoruz. Eskiyi kaybettik, yeniyi inşa edemedik. Yeni terkibe, üslûba ulaşmak bin yıla daha mı ihtiyacımız var bilmiyorum. Galiba önce sabır ve ümide ihtiyacımız var.
Bu konu öyle sıradan bir konu olmayıp üzerinde çok düşünülmesi gereken bir konudur. Birçok insan bu şekilde düşünüyor fakat bu konuda kimsede bir hareket görülmüyor. Herkes bir şeyler söylediği halde aynı düşünceleri paylaşanlar düşündükleri gibi davransa mesele belki biraz yoluna girer. Bugün Milliyetçiler de İslamcılar da (Bu iki kavramı birbirinden ayırmak doğru mu bilmem ama) politika ile uğraşmaktan ve politik olarak birbirini alt etmenin peşindeler/peşindeyiz.
Milliyetçiler ve İslamcılar demek daha doğru olabilir. Keşke hiç böyle ayırımlar olmasa, cümlesini tevhit eden bir millet anlayışında buluşabilsek. Ama ne yazık ki güncel siyaset birleştirmeyi değil, ayrıştırmayı seviyor. Oysa müştereklerimiz, farklılıklarımızdan fazladır. Böyle bakmayı öğrenmemiz gerek.