Çağımız bilgi çağıdır. Gelişme bilgiyle, teknolojiyle olur. Bilgisayar çağına ayak uyduramayanlar küçülmeye, yok olmaya mahkûmdurlar... Ülkemiz insanı bilgi toplumu olma yolunda ilerlemedikçe gelişen çağa ayak uyduramayacaktır.
Çağa ayak uyduramayanlar gelişen toplumların oyuncağı olarak kalacaklardır...
Ne yazık ki okumayan bir toplum haline gelmişiz. Bu bizim adımıza üzücü bir konudur.
Yakın tarihte İsmail Hami Dadışmend’in “Türkler” kitabını okumuştum. Osmanlı’nın gelişme dönemini içine alan üç yüz yıllık bir tarihi inceliyor.
Avrupalı seyyahların gözü ile Osmanlılar- Türkler ele alınmış. Kendi adıma söylüyorum, eserden zevk alarak büyük bir iştahla okudum.
Bu kitap ta Avrupalı yazarların Türk’lere bakışı anlatılıyor, Anadolu’da gördükleri olaylar anlatılıyor. Bunlar ifade edilirken bir kültürden Osmanlı-Türk kültüründen övgüyle söz ediliyor. Osmanlı’da mektep medrese yok diyenlere bu kitap cevap veriyor...
Günümüzle değerlendirdiğimizde karşıma çıkan tablo tam tersi... Avrupalı Osmanlı gibi okuyan araştıran insanlarla dolu…
Osmanlı’nın torunları ise Ortaçağın Avrupalısı gibi... Tarihin cilvesine bakın!... Sizi örnek gösterenler çoktan sollamışlar sizi ve atı olan Üsküdar’ı da geçmiş!
Dinimizin ilk emri “oku” olmasına rağmen okumayan bir toplum haline gelmişiz.
İnsanımız okumaktan, kitaptan uzaklaşmış. Okumayan bir topluma dönüşü vermiş. Okumayı; ilk okula gitme olarak değerlendirirseniz iş tamam!...
Okuma-yazma bilmeyen insanımız kalmamış olabilir, bu sevindirici bir gelişme de sayılabilir. Ancak her şey okuma-yazma ile tamamlanmıyor.
En büyük sıkıntımız okumayı bir tutku, sevda haline getirememişiz olmamızdır!... Topluma okuma alışkanlığı kazandıramamışız!
Dikkat buyurun, tüm gelişmiş ülkelerde okuma alışkanlığı bir sevdaya dönüşmüş!... Biz de ise kitap okumak adeta çileye dönüşüyor!...
Evlerimizden uzaklaştırdığımız eserler; bürolarımızdan attığımız kitaplar kütüphane raflarında çürümeye terk edilmiş durumda.
Kaçımızın evinde kütüphanesi var?
Kaç esnafın dükkanında okuyabileceği bir kaç kitabı var?
Kaçımız okumayı alışkanlık haline getirmişiz söyler misiniz.
Kahveler tıklım tıklım, insanlarımız bom boş. “Kitap alın okuyun” deseniz insanlar yüzünüze ters ters bakıyor: “Okumak da neymiş adam!” dercesine!...
Okumak bir yük bizim için... Ya Avrupalı ne durumda?
Kitapla dost oluvermiş, kitap onun en yakın arkadaşı!...
Kitapla gelişmeyi kalkınmayı yakalamış.
Bir de söz uydurmuşuz :”Avrupalının işi sağlam dini çürük” diye…Bizim dinimiz sağlamda, bize okumayı emretmiyor mu yoksa?..
Kitap okuma kampanyaları ile kitap okunur mu bilmem. Ancak hepimizin üzerine düşen görevler var.
Kitap kurdu olmak zorundayız.
Okuma saati uygulamasına katılmayınız.
Evlerimizde, işyerlerimizde mutlaka birer kitap dolabı bulundurmalıyız. Anne-baba olarak öncelikle biz okumaya başlamalıyız.
Evde, işyerinde otobüste, yazıhanede nerede olursak olalım kitap elimizden düşmemeli! Okunmalı, anlatmalı ve Türk toplumuna okuma alışkanlığı kazandırmalıyız.
Aslına bakarsanız biz buna mecburuz. Çünkü biz kalkınmak istiyoruz, biz gelişmeyi düşünüyoruz, o halde kitapla dost kalmaya mecburuz!...
Yediden yetmişe gencinden ihtiyarına kitapla olan dostluğumuzu başlattığımızda, gelişmenin, mutluluğun anahtarını yakalamış olacağız.
Okumayı bit tutkuya dönüştürelim…
Kitapla dost kalalım, Hediyeleşmeleri kitapla yapalım,Üniversitelerimizde okullarımızda kitap okumayı sevdirelim..
Gençlerimizi okumaya, araştırmaya yönlendireli. Köylerde odalarda, kahvehanelerde kitap bulundurup kitap okumayı teşvik edelim…Kitaba olan dostluğumuz hiç bitmesin.